Çalıştığımız yerde hekimlerden, Cumhuriyet savcılarından, barolardan hekimlerin adli ve hukuki sorumlulukları ile ilgili eğitim talepleri geliyor. İlimiz Adli Tıp Şube Müdürlüğünde çalışan adli tıp uzmanı meslektaşlarımla birlikte elimizden geldiğince bu talepleri yerine getirmeye, bildiklerimizi paylaşmaya çalışıyoruz. Bu toplantılar esnasında, teorik olarak anlatılan olması gerekenlerin uygulamada gerçekleştirilmesi ile pek çok sıkıntıya tanık oluyoruz.
Bir örnek: Biz adli tıp uzmanları, hastaneye zehirlenme şüphesiyle bir başvuru olduğunda tedaviye başlamadan öncealınan kan, idrar, mide içeriği gibi örneklerin saklanması gerektiğini anlatıyoruz. Keza, vücuttan zehrin atılması için yapılan tedavilerden sonra alınan örneklerde olaya konu olan zehir tespit edilemeyecektir. Dolayısıyla kişinin zehirlenip zehirlenmediği, hangi madde ile zehirlendiği anlaşılamayacaktır. Zehirlenmelerin çoğu kaza orijinli olmakla birlikte, kasten bir toksik maddenin kişiye değişik yollarla verilmesi de mümkün olduğundan zehirlenmeye neden olan maddenin tespit edilememesi yargı sürecini ve kalitesini olumsuz etkileyecektir. Buraya kadar sorun yok, herkes hemfikir. Gelelim uygulamaya.
Uygulamada savcılar mağdurun vücudundan örnek alınması ile ilgili Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 76. maddesine işaret ediyor.“Bir suça ilişkin delil elde etmek amacıyla, mağdurun vücudu üzerinde dış veya iç beden muayenesi yapılabilmesine veya vücudundan kan veya benzeri biyolojik örneklerle saç, tükürük, tırnak gibi örnekler alınabilmesine; sağlığını tehlikeye düşürmemek ve cerrahî bir müdahalede bulunmamak koşuluyla; Cumhuriyet savcısının istemiyle ya da re’sen hâkim veya mahkeme, gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısı tarafından karar verilebilir.”… “Mağdurun rızasının varlığı halinde, bu işlemlerin yapılabilmesi için karar alınmasına gerek yoktur.” diyor.
Hekimler, zehirlenme öyküsüyle müracaat ettirilen ve kimi kez bilinci kapalı olup yoğun bakımda tedavi edilecek kişilerden örnek almak için savcı ya da hâkim kararı mı bekleyecek?Bilinci kapalı olduğundan rızasından da bahsedilemez. Tabii ki bu hastane ve tedavi prosedürlerine aykırı. Hekimler öncelikle tedavi ile uğraşırlar. Tedavinin başlangıcında alınan örnekler zaten tedavi yaklaşımının bir parçasıdır. Örneğin; hangi zehir saptanırsa ona göre antidotunun verilmesi icap eder. Kişinin mevcut hemodinamik durumunun değerlendirilmesi için zaten kan alınır. Zehrin vücuttan atılımını hızlandırmak için gerektiğinde nazogastrik sonda ve idrar sondası uygulanır. Dolayısıyla tedavinin başlangıcında tedavi yaklaşımının bir parçası olarak alınan örnekler için savcı ya da hâkim kararına gerek yoktur.
Gelelim örneklerin nasıl gönderileceğine. Örnekler şahıs hakkında düzenlenen adli raporun ekinde gönderilecektir. Raporda, raporun ekinde hangi örneklerin olduğu kaydedilmiş olmalıdır. Bu raporlar imza karşılığında teslim edilmesi gereken yere teslim edilmelidir. Örneği alan ve raporu düzenleyen birim, bunları kolluk görevlisine teslim ediyorsa onun, hastane başhekimliğine teslim ediyor ve hastane gönderiyorsa teslim alan kişinin imzasını almalıdır. Hekimler acillerde herhangi bir resmi merciden talep olmaksızın durumdan vazife çıkararak adli rapor düzenlemektedir. Böylece rapor ve ekindeki örneklerin hangi merciye gönderileceği bilinmemektedir. Alınan örnekler ne şekilde hangi merciye gönderilecektir?Örnekler hastanenin neresinde, hangi koşullarda, ne kadar süreyle saklanacaktır? Hastanelerde adli amaçlı örnekleri arşivleme ve saklama sistemi yoktur.
Bir yanda bu sorunlar var, diğer yandan, örnek aldık diye Cumhuriyet savcılığına bilgi verilen ve yazı ile gönderilen durumlarda, yazı ve örnek kabul edilmeyip geri gönderildiği de olmaktadır. Hekimler, “Örneği atsak suç işler miyiz, atmasak nereye koyacağız?” kaygısını yaşamaktadır.
Hâlbuki Sağlık Bakanlığının 22.09.2005 tarih ve 13292 sayılı “Adli Tabiplik Hizmetlerinin Yürütülmesinde Uyulacak Esaslar” konulu Genelgesi’nin “Adlî Vakaların Yetkili Resmî Mercilerce Gönderilme Zorunluluğu” başlıklı 3.1.3. maddesi: “Adlî muayene ve sonucunda rapor tanzimi işleminin, yetkili bir resmî makamın usulünce talebi üzerine yapılması esastır. Bu çerçevede, muayene ve sonucunda rapor tanzimi için adlî vaka olarak tabibe gönderilen kişinin gönderilme işleminin, Kanunda belirtilen adlî makamlarca yapılması gerekir. Muayene ve rapor tanzimi isteme yetkisi, olayın mahiyeti (yakalama, gözaltına alma, soruşturma veya kovuşturma), muayenesi istenilen kişinin sanık, şüpheli veya mağdur olması ve yapılması istenen tıbbî işleme göre değişmektedir.”demektedir.
Ayrıca, T.C. Sağlık Bakanlığı Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü Sosyal Güvenlik Uygulamaları Daire Başkanlığının 16.05.2012 tarih ve 7007 sayılı yazısı ile ilgili birimlere intikal ettirilen 2012/22 sayılı Genelge’de, Sağlık Uygulama Tebliği Fiyat Tarifeleri’nde yer almadığı halde Bakanlığa bağlı hastaneler ile üniversite hastanelerinde yürütülen adli tıbba yönelik iş ve işlemlerde, Adalet Bakanlığı Adli Tıp Kurumunca yayımlanan, Adli Tıp Kurumunca Yapılan İş ve Hizmetlere Ait Fiyat Listesi’nde yer alan fiyatların, Bakanlığın fiyat tarifesi olarak da uygulanmasının, 663 sayılı Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşların Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 8. maddesi (ç) bendi uyarınca kabul edildiği bildirilmektedir. Düzenlenen raporların bu tarifeye göre fatura edilebilmesi için de rapor talebinin bir resmi merciden gelmesi gerekmektedir. Kolluk adına karakollara fatura edilemeyeceğine göre rapor talebinin savcılıklardan gelmesi gerekmektedir.
Biraz ezber bozmak olacak, ama benim anladığım kadarıyla acillere müracaat eden adli nitelikli olgular için hekimlerin temel sorumluluğu bildirimde bulunmak ve kayıtlarını düzgün tutmaktan ibarettir. Bildirdik diye raporlarını da onlar yazmak zorunda değildir. Hele de onlardan hiçbir merci rapor talep etmemişken, durup dururken rapor yazmaları bana göre abesle iştigal. Sadece bana göre değil, mevzuat da böyle. Rapor resmi merci tarafından talep edildiğinde, kayıtlarını değerlendirerek raporlarını yazarlar. Benzer şekilde şüpheli bir ölümü bildirdiklerinde, sırf bildirdikleri için otopsilerini nasıl onlar yapmak zorunda değilse, adli rapor düzenlenmesinde de aynı yolun izlenmesi gerekir. Ortada “Yaygın yanlış doğru kabul edilir.” şeklinde bir yaklaşım var.
Hekimler adli olguyu bildirdiğinde, ilgili karakolda görev yapan polisler Cumhuriyet savcısını bilgilendirirler. Cumhuriyet savcısı olayın mahiyetine göre, tutuklu yargılanacak olan şüphelinin kaçmaması veya kişilerin gereksiz yere tutuklu kalmalarının önlenmesi için karakola rapor aldırılması talimatı verebilir. Bu durumda Cumhuriyet savcıları yetkilerini kolluğa devrederek kolluk marifetiyle kişide oluşan yara ağırlığını tespit ettirme yoluna gitmiş demektir. Karakol yazısı ile talep edilen raporun düzenlenmesi mevzuata uygun olmakla birlikte, bu şekilde düzenlenen raporlar için her bir karakola fatura düzenlenemeyeceği için aciliyete binaen raporu düzenlenen olgular için en kısa sürede savcılık başvuru yazısının da hastaneye gönderilmesi gerekir. İşin doğrusunun böyle olduğu kanısındayım.
Sevgi ve dostlukla, mutlu ve sağlıklı yeni yıl dileklerimle…