Evlilik insanlık tarihinin en büyük sözleşmesidir. Öyle ki evlilik bir aşka yuva kurmaktır. Binaenaleyh evlilik insanlık bahçemize atılan bir tohumdur. Evlilik geleceği inşa edecek adeta bir fidan dikmektir. Her kuşta bir yuva, her ağaçta bir gölge aranır. Desen arıda bal ağaçta dal aranır. Yani singles olup EBTER mi olalım.
Aile, bir toplumun hücresidir. Birlikte yaşam projesidir. Mukaddes bir sözleşmedir. Desene aile, hayat yolculuğunda bir tren gibi makas değiştirmektir. Önemine binaen bugün, aile ve sosyal politikalar bakanlığı kurulmuştur. Ancak hayat sadece oksijen alıp karbondioksit vermekten ibaret değildir. Gençlerin yuva kurması, aile olması için projeler üretmek gerekir. Örnek insan buyuruyor ki, “açken doyurmazsak, cahilken eğitmezsek”, kıyameti bekleyin
Aile Hukuk Kararnamesi, İslâm dünyasının aile hukukuyla ilgili ilk kodifiye, maddi norm düzenlemesidir. Bu yasa, İslâm kültür tarihinde aile hukukuyla ilgili İslam hukukunun hukuki hükümlerin ilk güncellemelerinden biri kabul edilir. Bu İslam hukukunun güncelleme kararnamesi ile nişanlanma, hukuki kurum olarak kabul edilmiştir. Evlilik öncesi ilişkilerin sınırları belirlenmiştir. Bu yasal düzenleme, yönetmelik ve yönergelerle desteklenmesi gerekmiştir.
Keza bu kararname ile çocuk yaşında evlilikler yasaklanmıştır. Evlilik yaşı da güncellenmiştir. Bugün ki Medeni Kanunun 11. maddesinde olduğu gibi Ebu Hanife’nin görüşü esas alınmıştır. Erginlik erkeklerde 18 yaşının doldurulmasıyla başlar. Medeni Kanunun 12. maddesindeki istisnalar da mezhepler içi içtihatlar olarak bilinmektedir. Evlilikte yaş sınırları konusunda mezhep imamlarının içtihatlarını dinin değişmez emri görenler de bulunmaktadır.
İçtihatları nas gibi gören bu anlayış ne yazık ki hala bulunmaktadır. “Mevridi nasta içtihada mesağ yoktur” genel ilkesini bile anlamaktan uzağız. Ne yazık ki kendi cehaletimiz ışığında gelecek nesli farkında olmadan adeta deizim ve nihilizme sürüklediğimizin farkında bile olamadık. Kendimizi mutlak doğru, başkalarını ise mutlak yanlış görme gibi müzmin hastalığa tutulduk. En büyük cehalet bu mürekkep cehalettir. Problemleri dar ve dik açıyla çözmeye çalıştık. Başkasının kafasıyla gezerek kendimizi inkâr ettik. Kendi akıl çapımızla dar ve dik açıyla, problemlerimizi çözdüğümüzü zannettik. Kendi hatamızı görmeyip aynaya bakıp başkalarını da suçladık.
Keza bu kararname ile boşanma sebepleri arasında sayılan, klasik içtihatlardaki sebepler birleştirilmiştir. Boşama sebeplerinin kadınlar içinde de geçerli olduğu görüşü benimsenmiştir. Sonuçta Hanefi görüşünün aksine kadına da kazai boşama hakkı tanınmıştır.
Keza bu kararname ile birden fazla evlilik sınırlandırılmıştır. İkinci bir evlilik hâkimin iznine bağlanmıştır. Haddi zatında yuvasını yıkıp yeni bir evlilik yapılması doğru bulunmamıştır. İkinci evliliğe ancak aile birlikteliği sarsılmadan, aile içinde alınacak bir kararla, istisnai olarak, hâkimin bu evliliği yapmasında bir sakınca görmemesi kaydıyla izin verilmiştir. Bu tür evlilikler bir istisna olarak görülmüştür. Ancak istisnalar genelleştirilmemiştir. Bu istisnaların belirlenmesi yönetmeliklere bırakılmış olduğu anlaşılmaktadır.
Keza bu yasayla, Hanefilerin dışındaki mezheplerin görüşleri esas alınması mezhepperest anlayışa son verilmek istendiği ve İslâm aile hukukunda bir güncelleme yapıldığı anlaşılmaktadır. Zaman içerisinde yeni gelişmelere karşı bütün mezhepler hatta mezhepler dışı içtihatlardan bile istifade edilmesi o dönemde bile ciddi bir yöntem benimsendiği anlaşılmaktadır. Bu metodolojinin bugün de hararetle geliştirilmesi gerekmektedir.
Keza bu kararname ile yine Hanefilerin görüşünün aksine yasa, gaib ve mefkud ile ilgili görüşlerin aksine, ikrah ve sarhoşun muamelesini de geçerli saymamıştır.
Keza bu yasa ile evlenme ve boşanma devlet tesciline alınmıştır. Yasanın korumadığı gizli dini nikâh adı altında kıyılan nikâhlar Kur’an’ın yasakladığı gizli dost tutma kapsamına alınmıştır. Peygamberimizin “nikahı deflerle ilah ediniz” buyruğuna isyan sadedinde kıyılan gizli nikahlar dinen ve hukuken yasaklanmıştır.
Bunların sözlü hukukun hâkim olduğu dönemlerde kaldıkları da anlaşılmaktadır. Mükellefin ve şartlarının değiştiği ortamı dikkatlerden kaçırmışlardır. İslam hukukunun hukuki hükümlerinin güncellenmesi, Aile Hukuk Kararname’si aslında Müslüman toplumlara büyük bir ufuk açılmıştır. Oysa günümüz toplumları sözlü hukuktan çoktan maddi hukuka geçmiş bulunmaktadır. Sosyal şartların değişmesine paralel olarak hukukun da değişmesi zorunludur. Sözlü hukukun değişmez hukuk kuralı kabul edenler, hukuku anlamaktan yetimdirler. Bunlar tarihten ve Hukuki Aile Kararnamesinden ders alacaklarına yerine tarihte kaldıkları anlaşılmaktadır.
Keza bu yasa, evlenmenin şekli şartlarından biri olan nikâhın ilanını zorunlu hale getirmiştir. Desene “nikâhı deflerle ilan ediniz” ilke haline getirilmiştir. Kapı arkasında gizli evlilikler, gizli dost tutma olarak kabul edilmiştir. Böylece aile hukuk kararname ile Yahudiler, Hristiyanlar ve Müslümanların evlenme ilkelerinin yasal düzenlemesi yapılmıştır. Desene cami, kilise ve havra ilkeleri gözetilmiş her inanç gurubunun inandığı şekilde yaşama teminatı veren laik bir prensip benimsenmiştir.
Sonuçta aile hukuk kararnamesiyle evliliğin ilan, tescil gibi şekil şartlarının yanında ikrah ve sarhoşun boşamasının geçerli kabul edilmemesi, kadına boşanma hakkının verilmesi, birden fazla evliliğin istisnalara bağlanarak hâkimin iznine bağlı olması gibi mezhepler üstü bir anlayışın benimsenmesi, İslam hukukunun hukuki hükümlerinde büyük bir açılım ve güncellenmeler yapılmıştır.
Ancak bu Hukuki Aile Kararnamesi olan Kanun Hükmündeki Kararnameyle, milletvekilleri dâhil halkın mezhep anlayışına bakışı, bu yasa ile din gitti anlayışına sapıldığı, mezhepperest bir din algısının genel kabulü, içtihatların din sanıldığı, bu gibi genel kabullerden hareketle bu kararnamenin uzun süre yaşama hakkı bulamamıştır. Bu kararname geleneksel din anlayışı ve lafızcı yorumlarla makas değişimine tabi tutularak İslam dünyasını önü kesilmiştir. Bakara süresindeki ayetin ifadesiyle yakılan bu ateş bilinçsiz veya bilinçli olarak söndürülmüştür.
Cehalet, akan adeta nehrin önüne kütük koymuştur. Babalarımızı biz bu yolda bulduk diyenler gibi hareket edilmiştir. Tarihteki İslam hukukunun hukuki hükümleri sahasında bu yasal güncelleştirmeler cehalete mahkûm edilmiştir. Oysa mezhepler, hukuk birliği açısından çok önemlidir. Keza mezhepler, hukuk alanında, döneminin yasal düzenlemesinden başka bir şey de değildir.
Bilindiği gibi ibadet alanında güncelleme asla düşünülemez. Bu alan, tevkifi bir alandır. Bu alana yapılacak güncellemelerin her biri bidat kabul edilir. Her bidat bir dalalettir. Tarihten günümüze nasları, miyop bir gözlükle okuyanlar ile hipermetrop bir gözlükle okuyanların mücadelesi halen sürmektedir. Yani din ile şeriatı aynı görenler ile din ile şeriatı birbirinden ayıranların birbirlerini minder dışına itme mücadelesi halen devam etmektedir.
Bu bağlamda ehlisünnet anlayışı çok önemlidir. Tabi ki ehlisünnet kavramı da tren rayı gibi makas değiştirilip koşullandırılan toplumlarda gerçeği bulmak bir o kadar daha da zorlaşmıştır. Bu bağlamda koşullandırılan ve şartlandırılan beyinlerin gerçeği yakalaması da oldukça zordur. İnsanoğlu farkında olmadan şirk bataklığında yüzebilir veya putperest bir kafa yapısına da sahip olabilir. Böyle olmasına rağmen, Ebu Cehil ve Ebu Leheb gibi kendini de çok dindar görebilir. Önce insanoğlunun zihinsel olarak gerçeği kabul edebilecek, bilgiye açık bir zihin yapısına sahip olması gerekmektedir. Bunun için de önce zihinsel putçuluğa son vermeliyiz. Önce kafamızdaki 360 putu yıkmalıyız. Sonra gerçeğe kâfir olmamalıyız. Gerçeği bulmak için ise ehlisünnet ve’l cemaat yöntemini de ilke edinmeliyiz. Saygılarımla.