Diyet yapanlar neden şişmanlıyor? Tercüme kitap ve diyetlerin bugün hiçbir şekilde faydalı olmadığı artık uygulamalarla ortaya çıkmıştır. Tercüme diyetlerle başlangıçta kilo kaybı olduğu halde, kısa bir süre sonra verilen kilolar fazlasıyla geri alınıyor. Kısa sürede kilo verip, birkaç ay içinde, daha fazla olarak kiloların geri dönmesine, tıp dilinde YOYO DİYET adı veriliyor. Kilo alma, şişmanlık ve obezite, vücutta ve organlar içinde yağların artmasıdır ve Dünya Sağlık Örgütü tarafından tehlikeli bir endemik hastalık olarak kabul edilmektedir. Kilo artışı ileri yaşlarda ortaya çıkan, dejeneratif hastalıkların gelişmesini başlatmaktadır. Yazılarıma bu konulara ağırlık vererek başlamak istiyorum:
Diyet yapanlar neden giderek şişmanlıyorlar? Hakikaten bu bir irade sorunu mudur, yoksa sorunun temelinde birtakım yanlış algılama ve uygulamalar mı yatmaktadır?
Özellikle önemli bir konuya açıklık getirmek gerekiyor. Şöyleki, Batı ülkelerinde uygulanmakta olan diyetler, kendi halklarının alışkanlıkları ve yaşam biçimleri, ellerinde bulunan malzemelerin özellikleri göz önünde bulundurularak hazırlanmaktadır. Diyetler doğal olarak ‘O’ ülkelerde yetişmekte olan ve elde edilen besin maddeleri göz önüne alınarak düzenlenmektedir. Halkımıza bilinçsizce sunulan diyetlerin büyük bir çoğunluğu ABD diyetisyenlerinin ve beslenme uzmanlarının kendi yöre insanları için hazırlamış oldukları listelerden tercüme edilmektedir. Özellikle diyetlerin adları bile yabancı isimler altında verilmektedir. Aslında bizler Amerika Birleşik Devletleri (ABD) halkının nasıl beslendiğini, neler yiyip içtiğini, nasıl yaşadığını biliyor muyuz? “Onları” da kendimiz gibi yiyen içen ve de yaşayan insanlarmış gibi algılıyor ve bizlere sunulan bu diyet listelerini bilinçsiz bir şekilde hastalarımıza uygulatıyoruz. Bu nedenle de başarılı olamıyor, hastalarımızı haksız yere “iradesizlikle” suçluyoruz. Batı’da yaşayan insanlar Türk halkı gibi mi beslenip yaşıyorlar ki, oralarda piyasaya çıkmış olan son MODA diyet listeleri ciddi bilimsel buluşlar olarak halkımıza sunuluyor. İnsanlarımız doğal olarak, bir süre sonra hayat boyu alıştığı, kolaylıkla bulabildiği ve pişirebildiği, bütçesine uygun olan besin türüne dönmek zorunda kalıyor ve ne yapacağını bilemiyor.
Bu konuya açıklık getirmek amacıyla bir kaç örnek vererek yazılarıma başlamak istiyorum. Kilo verme/alma sorununun temelinde hastalarımızın “iradesizliği” değil de, bazı yalnış algılamaların olabileceğini düşünüyorum.
Öncelikle ABD halkının beslenme alışkanlıklarına dikkat çekmek istiyorum: “O” halkın bizlerden ne kadar farklı beslenme ve yaşam alışkanlıkları bulunduğunu anlamamız gerekiyor. Onların bizim alıştığımız şekilde, pişmiş bir aş ya da sebze yemeği, kıymalı yeşil fasulye, ıspanak, kabak vs. gibi bir tabak sıcak sulu yemek alışkanlıkları yoktur. Ya da onların büyük bir çoğunluğu, hayatlarında bir zeytinyağlı ya da kıymalı yeşil/kuru fasulye aşını ne tabağına ne de ağzına koymuştur. Bir kapuska, yoğurtlu bir kabak ya da biber, patlıcan dolması yememiştir. Zeytin yağlı ya da kıymalı bir yaprak, lahana, pazı, kara lahana sarması yememiştir. Hayatlarında, kokteyler dışında -o da ender olarak-, bir siyah ya da yeşil zeytin ağzına koymamıştır. Hayatlarında sade yoğurdu tatmamış ve de ayranını içmemiştir. Mercimek çorbası, ezo gelin çorbası, yayla çorbası görmemiştir, yapmamıştır. Ne mercimek yemeği, ne de mercimek köftesi, bulgur pilavı, bulgur köftesi pişirmiştir. Sabah kahvaltısında beyaz peynir alışkanlıkları olmadığı gibi, soğuk sızma zeytinyağı içinde, limonlu kekikli, kırmızı pul biberli zeytin yeme alışkanlıkları da yoktur. Zeytin ve ceviz, fıstık, fındık en sağlıklı meyveler olduğu halde Batı’dan alınan diyet listelerinin hiçbirinde bol zeytin ya da kuru yemişler önerilmemektedir. Bu örnekleri daha çoğaltmak mümkündür, ancak yazımı kırmızı et yasaklanması örneğiyle bitirmek istiyorum. Senelerden beri kalp ve damar hastalarına kırmızı et yasaklanmakta ve kanserojen olduğu da ileri sürülmektedir. Oysa bizim yediğimiz kırmızı et ile ABD halkının yediği kırmızı et arasında dağlar kadar fark bulunmaktadır. Hayvanların beslenme, kesilme ve etlerin hazırlanma biçimi bile çok farklıdır. Bizler, kanı akıtılarak kesilmiş koyun, kuzu ve dana eti tüketmekteyiz. ABD halkı ise hormonlarla geliştirilmiş, sığır ve öküz etlerini, ki i başına günde ? kilo olarak tüketmektedir. Sığırlar kanı akıtılmadan öldürülmekte, elde edilen etler iki üç parmak kalınlığında, ağır ‘transyağ’larla dolu boyalı soslarla muamele edilerek, ızgarada pişirilip, yarım kilo patates ve kola ile tüketilmektedir. Görüldüğü gibi hayvanlarımızın gerek kesilme biçimi ve türleri açısından, gerek pişirme alışkanlıklarımız açısından her iki toplum arasında dağlar kadar fark bulunmaktadır.
Bu konuya gelecek yazımızda detaylı bir şekilde devam edeceğiz…