Konu, asırlardır 2 yönlü yorumlanan ve her iki tarafın da ısrarla kendi doğrusuna uyulmasını istediği tartışmalı bir konu. Böylesi önemli bir konunun tutarlı bir açıklamasını, Kur’an Surelerinin iniş sırasına uyarak yapmaya çalışacağım.
A’raf-55. İşte böylesine güçlü olan Rabbinize içtenlikle /samimi bir inançla ve tedarruan /gittikçe eğilerek /ritüelli olan namaz şeklinde ve gösterişsiz /gizli ve kısık bir sesle dua edin. Çünkü Allah, gösteriş içinde abartılı söz söyleyenleri /dua ederken bu riyakâr davranışları nedeniyle sevmez.
İsra-37. Yeryüzünde büyüklük taslayarak dolaşma. Çünkü sen bu gücünle ne yeri delebilirsin, ne de dağlar kadar boylu olabilirsin /yükseklere çıkabilirsin. 38. Bu gibi kibirli davranışlar, Rabbin tarafından hoş görülmeyen /mekruh davranışlardır.
Lokman-19. “Davranışlarında doğal ol, abartıdan kaçın ve insanlara karşı yüksek sesle, bağırarak konuşma.
Bu 3 ayette de görüldüğü gibi Allah biz insanlardan gösterişten, kibirden ve abartıdan uzak durmamızı ve her işimizi ifrat ve tefrit olmadan “Sıratan Müstakiym-orta düzeyde ve Kur’an’ın Muhkem kurallarına göre” yapmamızı istemektedir. Çünkü Allah’ın hesap değerlendirmesini sosyo-ekonomik duruma değil, amellere göre yapmakta olduğuna Şuara-113 ve Maide-93. ayetlerde vurgu yapılmıştır.
Şuara-113. Herkesin hesabı, sosyo-ekonomik durumuna bakılmaksızın, Rabbim tarafından sadece imanlarına ve takvalarına göre değerlendirilecektir. Keşke böyle olduğunu bir anlasanız.
Maide-93. İman edip salih işler yapanlar ve takva sahibi olanlara, iman edişlerinden, salih ameller işlemeleri ve takva sahibi oluşlarından ayrılmadıkları sürece, kendilerine yiyip içtiklerinden dolayı herhangi bir günah olmayacaktır. Çünkü Allah, salih ameller işleyenleri /muhsin olanları sever.
Bu girişten sonra gelelim elbise ve örtünmesi istenen yerler ve kimlerden istendiği konusuna.
A’raf-22. Böylece şeytan, Âdem ve eşinin, uyanan olumsuz nefslerinden hırsı kullanmak üzere gururlarını okşayan yalanlarıyla onları aldatmıştı. İkisi birden yasaklanmış ağacın /şecerenin meyvesinden yiyince, erdemlilik elbiselerinin kaybolduğunu /olumsuz nefslerine ait düşüncelerinin açığa çıktığını ve bedenlerinin de çırılçıplak, şehvet yerlerinin /cinsiyet organlarının /sev’atuhum da açığa çıkmış olduğunu hissetmişler ve utanma /pişmanlık duygusuna kapılmışlardı. Açığa çıkan cinsiyet nefslerine ait şehvet yerleri olan cinsel organlarını /sev’atuhumlarını da bahçe yapraklarıyla örtmeye başlamışlardı.
Hem kadın ve hem de erkek olarak Âdem ve eşi, şehvet yerlerinin dışında başka yerlerini örtmemişler. Adem’in eşi, başı şehvet yeri olmadığından başını da örtmemiştir. O zaman henüz elbise olmadığından, şehvet yerlerini örtmek üzere ağaç yaprakları kullanılmıştır.
Al-i İmran-7. Ey Peygamber! Allah’ın indirmiş olduğu bu kitabın bazı ayetleri muhkem /Evrensel özellikli, herkes tarafından açık seçik kolaylıkla anlaşılan ve kitabın anaları /temeli /ana iskeleti ve hedef hükümlerdir /ana kurallardır. Geri kalanlar ise müteşabih /uyarlanabilir /çok seçenekli /çok anlamlı /değişken /benzeşik mesajlardır. Kalpleri ve düşünceleri kötü niyetli olanlar, insanların arasına fitne sokmak ve kafaları karıştırmak için, çok anlamlı olan Müteşabih /uyarlanabilir /çok seçenekli /çok anlamlı araç mesajlara bile bile daha fazla önem verirler.
Âdem ve eşinin şehvet yerlerini örtmeleri Muhkem, yani Evrensel, tartışılmaz, her zaman ve toplumda mutlak doğru ve geçerli farz bir kural, örtmek için kullanılacak yöntem ise Müteşabih /çok seçenekli, yani tercihe bağlı bir kuraldır.
Hz. Muhammed’in bu konuda söylemiş olduğu ileri sürülen şu sözüne bakalım;
“Ademoğlunun şu üç şey dışında (temel) hakkı yoktur, ikamet edeceği bir ev, avretini (şehvet yerlerini) örteceği bir elbise, katıksız bir ekmek ve su- Kütubi sitte-4855“.
A’raf-26. ayet, hem A’raf-22, hem de Hz. Muhammed’in Kur’an’a uygun olan Hadis sözünü pekiştirmektedir.
A’raf-26. Ey Âdemoğulları! Sizi doğa şartlarından korumak ve şehvet yerlerinizi /sev’atikümü örtmek /olumsuzluklar yaptıracak nefslerinizi frenlemek üzere elbiseler yapmayı öğrettik /gerekli bilgiyi gönderdik. Ancak şunu iyice bilin ki takva elbisesi ise çok daha hayırlıdır.
İniş sırasında 90. sırada indirilen Ahzab suresi indiğinde, Medine’de Hendek kuşatması var ve birçok kabileden Hz. Muhammed’in (asr) ordusuna katılmış askerler ve savaşmaya katılmayan kişiler çarşı ve sokaklarda dolaşmaktadır.
Ahzab-59. Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına söyle, gece doğal ihtiyaçları için evin dışına çıktıklarında ev kıyafetleri yerine, geleneksel olarak giymekte oldukları ve hangi aşiretten olduklarını belli eden dış kıyafetlerini (cilbablarını) üzerlerine alsınlar. Böyle davranmaları, onların tanınmaları ve taciz edilip üzülmemeleri için, o koşullarda en uygun önlemdir. Allah bağışlayan ve sevgisi ile merhameti bol olandır /Rahim’dir.
Bu ayet, giyim üzerinden korunmaya yönelik cinsiyet olarak ilk defa kadına hitap etmektedir. Dolayısıyla bu ayet ile yapılan uyarı, mümin kadın ve kızların giyimlerine dikkat etmeleri ve şehirdeki savaşçılar tarafından rahatsız edilmemeleri için yapılmış bir uyarı olmaktadır. Dikkat edilirse, bu uyarıda herhangi bir yasaklama ve dine dayandırılan herhangi bir “dinî kıyafet” emri bulunmamakta, sadece “sizin huzurunuz ve açık olan ev kıyafetinizle dikkat çekip rahatsız edilmemeniz için, geleneksel olarak ve çöl şartlarına göre dışarı çıktığınızda kullanmakta olduğunuz gece kıyafetinizi örtecek olan cilbabı /gömlekimsi kıyafetinizi giymeyi ihmal etmeden dışarı çıkar ve tedbirli olursanız daha iyi olur” denmekte ve bu amaçla tesettür tavsiye edilmektedir.
Tedbir almak üzere tesettür muhkem /evrensel bir kural, ne ile ve nasıl alınması ise müteşabihtir /çok seçeneklidir /zaman ve toplumlara göre değişkendir. Yani TESETTÜR, TEDBİR İÇİN önerilmektedir. Diğer bir ifade ile, giyinme önerisi ALLAH İÇİN DEĞİL, BAŞKA İNSANLARDAN KORUNMAK İÇİN olmaktadır. Aynı uyarı, normal zamanlarda da olsa, kadınların aşırı dikkat çekip rahatsız edilecek şekilde, aşırı açık veya aşırı kapalı bir kıyafetle dışarı çıkmamaları için bütün insanlara, kadın ve erkeklere yapılmış olmaktadır.
Asırlardır insanlar namusa yönelik önerilerde daima kadınların giyimini temel almışlar ve namusun korunmasının sorumluluğunu kadınlara yıkmışlardır.
Namusa ilişkin uyarı ilk defa Kur’an’da Nur-30. ayet ile yapılmıştır.
Nur-30. Ya Muhammed! Mümin erkeklere söyle, gözleriyle kadınları rahatsız edecek şekilde davranmasınlar /bakmasınlar ve cinsel isteklerini ve şehvet yerlerini meşru olmayan ilişkilerden korusunlar. Bu onlar için daha uygun bir davranıştır. Şunu iyi bilsinler ki, Allah yaptıklarından her an haberdardır.
Dikkat edilirse dünya genelindeki bütün mümin erkeklere hitap edilmekte olup namus ve meşru olmayan şehvet konularından korunmanın, şehvetine hâkim olmanın, gözlerini meşru olmayandan sakınmanın ve şehvet yerlerini korumanın ilk ikazı bu ayet ile erkeğe yapıldığına göre, iradesine hakim olması /aşırı şehvetini /saldırganlığını frenlemesi /şehvet yerlerini örtmesi gerekenin de kadından önce erkeğin olması gerektiğine vurgu yapılmış olunmaktadır. Dünya süsleri ve şehvetine erkeğin daha fazla düşkün olduğu Al-i İmran-14. ayette de değinilmiştir. Çünkü erkeklerde görme ile şehvet başlarken, kadınlarda şehvet şekilden çok duygusal özelliklidir.
Al-i İmran-14. Allah, sizlerden özellikle erkeklerinize, kadınlara olan şehveti, çocukları, yığınlarla altın ve gümüşü, eğitilmiş atları, davarları ve ekinleri /malları ve daha birçok Dünya nimetini çekici kılmıştır. Erkekleriniz bunlara bakarak kendilerini güçlü görmektedirler. Hâlbuki bunlar, Dünya hayatının ancak aldatıcı ve geçici malzemeleridir. Dolayısıyla daha önce bunlara öncelik verip yanlış yola sapanları helâk ettiğimizi hatırlayın ve aynı hataya düşmeyin. Çünkü esas ödül ve güzellikler Allah’ın Cennet katında olanlardır.
Zaten, olumsuz nefsine mağlup olan ve sözünden cayanın Âdem olduğu A’raf-22. ayette belirtilmiştir. Gerçekten de kadın, namusuna daha düşkündür. Çoğunlukla saldıran değil, tecavüze, saldırıya ve tacize uğrayan daima kadın olmaktadır. “Köpek değil, adam köpeği ısırdı” misali, kadının erkeğe saldırma olayı oldukça nadirdir. Diğer abuk bir gerçek de bir tecavüz olayını erkek gerçekleştirdiği halde, genellikle mağdur edilen ve horlanan, hatta bu nedenle de öldürülen hep tecavüze uğradığı halde yine kadın olmaktadır.
Asırlardır olduğu gibi, günümüzde de erkekler, Allah’ın kendilerine verdiği bu ikaz ve sorumluluğu görmezden gelmişler ve bunu kadınlara yöneltip, yine Kur’an’ın “kadın veya erkek hepiniz şehvet yerlerinizi örtünüz” muhkem hükmüne rağmen, kadınların şehvet yerlerini örtmelerini yeterli görmeyerek “kadınların yüzlerini, başlarını, hatta tüm vücutlarını örtmeleri ve böylece namuslarını korumaları gerekir yorumu” ile namus ikazı sanki ilk kadınlara yapılmış gibi namus sorumluluğunu, kadınların kıyafetlerini düzenleyerek onlara yüklemişlerdir. Asırlardır ve özellikle son yıllarda kadın için iffetini koruduğunun göstergesi olarak “Manto, çarşaf, Türban veya diğer örtünme yöntemleri” dayatılmış, fakat iffeti koruma önceliği Nur-30 ile erkeğe verilmiş olduğu halde, erkeğin iffetini korumasına yönelik böylesi bir kıyafet önerisine her nedense gerek görülmemiştir.
Erkekler Namus sorumluluğunu kadınlara Yüklemişler ama, bazıları kendilerine namussuzluk meydanını boşaltmışlar ve her türlü zamparalığı mubah görüp, övünç vesilesi de kılmışlardır. Üzüntü verici olan, kadınların da Kur’an’ın bu ayetteki ikaz önceliğini araştırmadan, bu tuzağa düşmeleri ve kabullenmeleridir. Çünkü namusu önemseyen bir kadın, bir ordu erkek içinde olsa bile, kaba kuvvet ve tecavüz saldırısı olmadıkça daima namuslu kalır. Yaratılış gereği kadın için namus ve namuslu olmak erkeğe göre çok çok daha önemlidir. Tabi, Kur’an’ın bu ayetine uygun “Eline, diline ve beline hâkim” olan namuslu erkekleri, tenzih ederim. Allah’ın rahmeti, böylelerinin üzerine olsun.
Gelelim asırlardır 2 farklı yorumları yapılan ve bu nedenle sürekli tartışma konusu edilen Nur-31. ayete:
Nur-31. Ya Muhammed! Mümin kadınlara da söyle, gözleriyle erkekleri rahatsız edecek şekilde davranmasınlar /bakmasınlar, cinsel isteklerini yasa dışı ilişkiden korusunlar, görünmesi sakıncalı olmayacaklar dışındaki ve toplumun genel kabulüne uygun olmayan aşırı abartılı ziynetleriyle /mücevherleriyle gösteriş yapmasınlar ve bunlarla birlikte şehvet yerlerinden olan memelerinin bulunduğu göğüslerini /koyunlarını /bağırlarını /cüyuplarını da geleneksel olan örtülerinin /şallarının bir ucu ile kapatsınlar /drubuhunna /örtsünler. Ancak saklayıp örttükleri bu ikili ziynetlerini kocaları, babaları, kocalarının babaları, oğulları, kocalarının oğulları, kardeşleri, kardeşlerinin oğulları, diğer yakın akraba kadınları, cinsel iktidara sahip olmayan erkek hizmetçiler, kadın hizmetçiler ve kadınların cinselliğinden anlamayan çocukların yanlarında rahat edilecek şekilde giyinip, davranmalarında bir sakınca yoktur. Ayrıca yürüdükleri sırada ayaklarını yere vurmasınlar (ki memeleri sallanmasın ve takmışlarsa abartılı ziynetleri /mücevherleri belli olmasın). Ey müminler! Hepiniz (kadın ve erkek), Allah’a tövbe edin ki, iflah olabilesiniz /olumlu sonuca ulaşabilesiniz. Nur-31. Ve kul lil mü’minati yağdudne min ebsarihinne ve yahfazne fürucehünne ve la yübdiyne ziynetehünne illa ma zahera minha vel yadribne bi humürihinne ‘ala cüyubihinne* ve la yübdiyne ziynetehünne illa li bü’uletihinne ev abaihinne ev abai bü’uletihinne ev ebnaihinne ev ebnai bü’uletihinne ev ıhvanihinne ev beni ıhvanihinne ev beni ıhvatihinne ev nisaihinne ev ma meleket eymanühünne evit tabi’ıyne ğayri ülil irbeti miner ricali evit tıflilleziyne lem yazheru ‘ala ‘avratin nisai* ve la yadribne bi ercülihunne li yu’leme ma yuhfıne min ziynetihinne ve tubu ilellahi cemiy’an eyyühel mü’minune le’alleküm tüflihun.
Ayette geçen, “ilk ziynet” kelimesi süs diye kullanılan mücevherler demektir. Bunlardan toplumun genel yapısına uygun olanların değil de aşırı abartılı olanların gösterilmemesi için kapatılması veya hiç kullanılmaması istenmektedir.
İkinci ziynet kelimesi ile ise hem mücevherleri hem de “kadının göğsündeki ziyneti, yani şehvet yerleri olan memeleri” tanımlanmıştır. Çünkü ayetin devamında, evlenilmenin de yasak olduğu erkekler olarak, ergenlik öncesi olup cinsellikten anlamayan çocuklar ve hadım edilmiş erkekler vurgulandığına göre kadının şehvet organlarından olan memeleri de ziynetlerden sayılmıştır.
Nur-60. ayette ziynetlerin, ayrıca mahrem yerler olduğu zaten açıkça belirtilmektedir.
Nur-60. Cinsel arzusu kalmamış veevlenme beklentisi olmayan, yaşça ilerlemiş kadının, ziynetlerini /mahrem yerlerini teşhir etmeyip kollamak koşuluyla, dış elbiselerini çıkarmasında artık bir günah yoktur. Fakat yine de dikkatli ve olgun davranmaları kendileri için daha hayırlıdır. Şüpheniz olmasın ki, Allah her şeyi işiten ve bilendir.
Nur-60. ayette, evlenme yaşını geçmiş kadınların artık rahatsız edilmeleri olmayacağı kabul edilerek, böyle bir giysi mecburiyeti olmadan da dışarı çıkabileceklerine, fakat yine de dikkatli olmalarına değinilmiştir.
Nur-31. ayette geçen “humurihinne” kelimesi, tüm Arap kadınlarının çöl ikliminden, çöl rüzgârı, tozu ve güneşin yakıcı etkisinden korunmak, yelpaze gibi sallandığında oluşan serinletici ve termos etkisinden de yararlanmak üzere asırlarca ve geleneksel olarak kullanmakta oldukları ve başlarını-saçlarını tam kapatmayan “örtüleri, şalları” demektir.
Benzer şekilde yine geleneksel olarak erkekler de, onları sıcak ve kum fırtınasından korumak üzere, ‘gel denilen bir örtü ile örtünmektedirler. Yani kadınların kullanmakta oldukları geleneksel ve bölgesel olan bu örtüyü Kur’an getirmemiş, sadece mevcut geleneksel örtünün bir ucunu, ziynetler olan mücevherleri ve memeleri örtmek üzere göğse indirtmiştir. Burada, sadece “örtülerini” denmiş ve “başörtülerini” denmemiştir. Toplumda kaosa neden olan, mevcut meallerin çoğunluğunda “Humurihinne” kelimesine maalesef örtü yerine başörtüsü denmesidir.
22 Türkçe Kur’an’da. 15 Başörtüsü, 6 örtü, 1 Örtü /başörtüsü denmiş
5 Başörtülerini yakalarının üzerine salsınlar
4 Başörtülerini yakalarının üzerine kadar örtsünler
3 Örtüleriyle göğüslerini kapatsınlar
2 Başörtülerini göğüs yırtmaçlarının üzerine sarkıtsınlar /koysunlar
2 Başörtüleri ile göğüslerini örtsünler
2 Başörtülerini yakalarının üzerine vursunlar
1 Örtülerini yakalarının üzerine tuttursunlar
1 Örtülerini /Başörtülerini Göğüs yırtmaçlarının üzerine salsınlar
1 Örtülerini Göğüs yırtmaçlarının üzerine salsınlar
1Şallarının ucu ile ziynetleri ve şehvet organlarını örtsünler
Yine geleneksel olarak o bölgedeki bütün kadınlar tarafından iklim koşulları nedeniyle mecburen kullanılan örtünün ucunun indirilmesi ve örtülmesi istenen yer “RAS – BAŞ” değil “CUYUBUHİNNA /iki taraflı göğüs /iki koyun kısmı /bağır”dır. Nur-31. ayette geçen “cuyub-cepler, göğüsler, kişinin koynu” kelimesi, aynı şekilde Neml-12 ve Kasas-32 nci ayetlerde, Hz. Musa’nın elini soktuğu yer olarak “ceybike” tekil şekliyle geçmekte ve “cep, göğüs, kişinin koynu” anlamlarındadır.
Neml-12. “Elini koynuna sok da kusursuz bembeyaz olarak çıksın /öğrendiğin gerçeklerle güçlü hale gelesin. 12. Ve edhıl yedeke fi ceybike tahruc beydae min ğayri suin…..
Kasas-32. “Şimdi de elini göğsüne /koynuna /ceybike sok, tertemiz bir beyazlıkta çıkacak. Korkma ve korkudan açılan kollarını toparla. 32. Üslük yedeke fi ceybike tahruc beydae min ğayri su’in…..
Nur-31. ayet ile kadının her iki koynunu örtmesi istenmekte olup “yadribne bi humürihinne ‘ala cüyubihinne” denmiştir. Baş örtme istenseydi “drubuhu humurihinne ‘ala ruusuhunne” şeklinde baş ifadesi kullanılması gerekirdi. Kaldı ki, zaten kadın ve erkek başlarını örter konumdaydılar ve ayrıca böyle bir vurgu yapılmasına gerek yoktur. Çünkü Maide-6. ayette abdestin alınmasının tarifi yapılırken, başın mesh edilmesi için “vemsehu bi ruusikum” kelimesi kullanılmıştır.
Maide-6. Ya eyyühelleziyne amenu, iza kuntüm iles salati fağsilu vücuheküm ve eydiyeküm ilel merafikı vemsehu bi ruusiküm ve ercüleküm ilel ka’beyni….
Kur’an’da geçmeyen “Yüzü örtme üzere Peçe” Tevrat’ta geçiyor.
Tevrat-Tekvin-24 /65. Ve Rebeka peçesini alıp örtündü.”
“Başı örtme” kelimesi ise İncil-Korintoslulara 1. Mektup-11, Bap-4-6. cümlelerde dua eden kadın için geçmektedir.
Korint.1-11 /4. Başına bir şey takıp dua ya da peygamberlik eden her erkek, başını küçük düşürür. 5. Ama başı açık, başını örtmeden dua ya da peygamberlik eden her kadın, başını küçük düşürür. Böylesinin, başı tıraş edilmiş bir kadından farkı yoktur. 6. Kadın başını açarsa, saçını kestirsin. Ama kadının saçını kestirmesi ya da tıraş etmesi ayıpsa, başını örtsün. 7. Erkek başını örtmemeli; o, Allah’ın benzeri ve yüceliğidir. Kadın da erkeğin yüceliğidir.
Çok sıcak iklimli Arabistan’da yaşayan bütün Arap kadınları, “Humur” dedikleri ve pervane gibi serinlik sağlayıcı geleneksel ve bölgenin iklimi gereği şal şeklindeki örtü kıyafetleri yanında, yaz sıcağında sadece entari, kışın da üstüne Cilbab” dedikleri ceketimsi bir gömlek veya manto giyerlerdi. Yaz aylarında sıcağın etkisi ile terleyince, giydikleri entarileri ıslanır ve sütyensiz olan memelerine yapışıp memeleri görünür hale gelirdi. Dolayısıyla da burada kadınların, şu muhkem /evrensel /farz /değişmez kurala uymaları istenmektedir: “geleneksel olarak başınıza ve bazen göğsünüze, bazen de sırtınıza atarak kullanmakta olduğunuz serinlik sağlayıcı şallarınızın /örtülerinizin bir ucunu indirerek mücevherlerinizi ve şehvet yerlerinden olan göğüslerinizi /memelerinizi daha sık, hatta daima örtün. Göğüslerinizi, cinsel tacize yol açacak şekilde sergilemeyin”.
Örtme fiilini gerçekleştirmek üzere “ne ile örtsünler” sorusunun cevabı olan “geleneksel olan şallarının bir ucu ile” açıklaması Müteşabih /çok seçenekli /çok anlamlı araç” kurallardan biri olmaktadır. Diğer ülkelerde ve doğal şartları, giyimleri farklı olan Müslüman toplum kadını ise yine geleneksel olan sütyen, elbise, tişört ve döpiyes gibi araçlarla Kur’an’ın bu muhkem emrini yerine getirmektedir. Kendini “Arap kadının geleneksel şalına ve onu dinin vazgeçilmezi gören görüşe mahkûm etmemektedir. Örneğin Hac-27. ayette “Hacca yürüyerek veya deve üzerinde gidin” ayetinde “Hacca gidin” muhkem hükmü, o zamanın binek aracı olan deve ise Müteşabih /çok seçenekli /çok anlamlı araç olmaktadır. Bu durumda deve binek olarak şimdi nasıl uçak, otobüs ve taksiye değişmişse, örtü aracı olan şalın da memeleri örtecek diğer giysilere değişmesi gerekmektedir. Bu duruma göre kişi isterse Arap kadınının bazılarının baş örtüsü ve şalını, isterse de zaman ve topluma uygun bir yöntemi uygulayabilir. Tabi hiç kimse bir diğerine karışmayacak ve zorlamayacaktır.
Ve burada kadının koyun kısımlarını örten, korunma tedbiri, gelenek ve coğrafi şartlardır. Kur’an ise şalın bir ucunun göğüse indirilmesinin devamlı yapılmasını öneriyor. Bu öneri gibi bu sırada inançlı, inançsız veya başka inançlılar ile putperest kadınlar da aynı şalları ve bazen göğüslerine indirmiş şekilde zaten kullanmaktadırlar. Burada, doğrudan Allah ile ilgili bir durum değil, insan-insan ilişkisine ait bir durum ve bununla ilgili tavsiye söz konusudur. Nur-31. Ayette değinilen “Görünmesi sakıncalı olmayacak yerler” ise toplumun genel kabulüne uygun mücevherler ve şehvet yerleri olan memelerin dışındaki yerler olmaktadır.
Örtünmesi istenen şehvet yerlerini /cinsel organlarını örtmek, namusu korumanın ilk şartıdır. İnsanın şehvet yerleri, örneğin banyodan yeni çıkmış ve henüz çırılçıplak iken, odaya girmek üzere aniden kapıyı açan birine karşı, refleks olarak kadının bir eliyle apış arasını, diğer eliyle ise örttüğü memeleri, erkeğin ise her iki eliyle apış arasını örttüğü yerleridir. Bu yerler aynı zamanda avret /şehvet yerleri olmaktadır. Başka yerler eklemek ise hem Kur’an dışıdır hem de halen ortak bir noktada anlaşılmayan kafa karıştırıcı bir eklemedir.
Ve dikkat edilirse bu emri Allah, kendi rızası için istememekte, kendini bilmez densiz erkekler tarafından rahatsız edilmesinler diye kadınlara tavsiye etmektedir. Yani TESETTÜR, TEDBİR İÇİN önerilmektedir. Dolayısıyla da bu istem, azap cezası olmayan ve ilâhî bir beklentisi bulunmayan, insanın kendi yaşam rahatlığı için tavsiye özelliğinde bir istem olmaktadır. Ancak bu tavsiyeye uymamak, Al-i İmran-28. ayette açıklandığı gibi, daha sonra Allah’a yaklaşım iradesini olumsuz etkileyebileceğinden bu uyarı yapılmaktadır da diyebiliriz. Ayrıca ayet ile, Müslüman kadınlara özgü ve onları diğer inançlı kadınlardan ayıracak Kur’an temelli DİNİ BİR KIYAFET ÖNERİSİ DE YOKTUR. Kıyafetin din temelli olmadığı, insanlara soğuktan-sıcaktan korunmaları ve şehvet yerlerini örtmeleri için öğretildiği ve Allah’ın elbiseye değil, takvaya baktığı A’raf-26. ayette vurgulanmıştır. Takva ifadesinin burada yer alması, şehvet yerlerinin gayrimeşru girişimlerden de uzak tutulmasını vurgulamaktadır.
Bu yönde şunu diyebiliriz “Örtünme veya kıyafet, Allah’a karşı değil, diğer insanlara karşı bir korunma amaçlıdır. Çünkü bizi yaratmış olan Allah için hiçbir şey zaten gizli değildir ve şah damarımızdan daha yakındır (Kaf-16).
Dikkat edilirse, Hz. Muhammed’den sonra, günümüze kadar dinî kurallar diye ve Kur’an dışında yapılan ilavelerin çoğu kadınlarla ilgili olmuştur. Ve bu ilaveler de maalesef, dine mal edilmişlerdir.
Maide-93. İman edip salih işler yapanlar ve takva sahibi olanlara, iman edişlerinden, salih ameller işlemeleri ve takva sahibi oluşlarından ayrılmadıkları sürece, kendilerine yiyip içtiklerinden dolayı herhangi bir günah olmayacaktır. Çünkü Allah, salih ameller işleyenleri /muhsin olanları sever.
Bu ayeti, ayrıca Münafıkun-4 ncü ayetteki “Kıyafet ve dış görünüş sizi aldatmasın” emrini de tekrar düşünerek değerlendirelim. Yine bir kıyafeti din ve dinin gereği olarak görmek, ayrıca Müslümanları ayrıştırmaya, doğal şartlara ve geleneklere uyan veya uymayanları, farklı kıyafetleri nedeniyle farklı gruplar olarak değerlendirmeye götürür.
Bir Nöro-psikiyatri Uzmanı olarak, dini kıyafete indirgemek ayrıca, bir süre sonra kişiyi dinin yeterliliği için kıyafeti yeterli görme yanılgısına sokabilir ve kişi diğer muhkem kuralları önemsememeye yönelebilir diye de düşünüyorum. Kaldı ki, böylesi bir kıyafet zorlaması demek, evrenselliği ve zaman üstülüğü olmayan bir istektir. Ayrıca, dinsel bir yorumu çağrıştıracak bir giyim, şekil ve davranış, kişileri karşılıklı olarak olumlu veya olumsuz din temelli bir önyargıya sokacak ve belki de bu davranışını bir şekilde etkileyecektir. Örneğin Hz. Muhammed, kör bir kişinin körlüğünden etkilenerek ön yargıya girmiş, yüzünü ekşitmiş ve Abese 1-6. ayetlerle yaptığı bu hata nedeniyle ikaz edilmiştir. Demek ki peygamber bile başkasının dış görünüşünün etkisi altında kalmakta ve ön yargıya girebilmektedir.
A’raf-26. ayette belirtildiği gibi Allah, giyecek yapmamızı soğuktan ve sıcaktan korunmak ve şehvet yerlerimizi örtmek için öğretmiş, ancak giydiğimiz elbiselere ve giyinişimize değil, öncelikle takva sahibi olup olmadığımıza bakacağına da dikkatimizi çekmiştir.
Acaba insanlar A’raf-26. ayette değinilen şehvet yerlerini örtmeye yönelik öneriye uymamışlar ve şehvet yerlerinden olan memelerini /göğüslerini örtmeyi uygulamadıkları için Nur-31. ayet ile mecburen bu yönde yöntem tarifi yapılmıştır. Yani geleneksel şallarının bir ucu ile göğüslerini örtmeleri önerilmiştir.
Bizi yaratan, bizim hemen kolaycılığa kaçmaya ve şekilciliği din olarak algılamaya ve takvayı ihmal etmeye meyledeceğimizi bilmektedir ki, bu hataya düşmememiz için ayrıca uyarılarda bulunmuştur. Dolayısıyla A’raf-26 ve Maide-93 ayetlerde muhkem /değişmez evrensel farz ana kural, “dini kuralları ve takvayı, giyim veya yeme-içme şekilciliklerine indirgemeyin, din diye bunları hedeflemeyin” olmaktadır. Çünkü Kur’an, Müslümanlara kıyafet tarif eden bir moda veya yeme-içme kitabı değildir. Ancak bu konularda zarar vericiler konusunda bilgilendirici ve korunma önerileri içermektedir.
Kur’an din temelli bir kıyafet önerseydi bu kıyafet, uluslararası özellikte olmamak yanında, her toplumun uygulamasına ve zaman değişimine de uygun olmayacak ve dinin yayılmasının önünde şekilsel bir engel olacaktı.
Çünkü Nisa ve Hac sureleri başta olmak üzere, bazı ayetlerde de “Ya eyyuhennas /Ey insanlar” hitabı ile Kur’an’da üst kimliğin “İnsan” olduğu ve insana bakarken kadın veya erkek cinsiyetini düşünmeksizin bakılması vurgulanmıştır. Bu konuda Bektaş-ı Veli şu sözü söylemiştir:
Erkek dişi sorulmaz muhabbetin dilinde
Hak’kın yarattığı her şey, bakın yerli yerinde
Bizim nazarımızda kadın-erkek farkı yoktur
Noksanlık ve çirkinlik senin görüşlerinde
Nur-31. ayette geçen “yadribne” kelimesi, Nisa-34 ncü ayette de geçmektedir. Bu kelime 8 farklı anlamı olan ve bu anlamlarda farklı ayetlerde kullanılmıştır. Nur-31 de “örtsünler, kapatsınlar”, Nisa-34 te ise “boşansınlar, bitirsinler” anlamı yerine maalesef birçok Meal’de “dövsünler” şeklinde kullanılmıştır. Bazı kişiler, “Son Davet Kur’an” kitabımda, neden “dövsünler” anlamını kullanmamışım diye ağır bir şekilde eleştirilmekteyim.
Bu açıklamalara rağmen, yine de ayetin yorumunu, sadece mücevherleri ve mahrem yerleri olan göğüslerini, memelerini örtme yanında ayrıca “Başı da örtme” şeklinde yorumlayanlardan bir Doktor olarak ve sağlıkları için ricam şu olacak: “İnsan vücudu da bitki gibi Güneş ve Suya muhtaçtır. İnsan için Güneş hem genel sağlık hem de D vitamini için şarttır. Erken yaşta kemik erimesi, depresyon, beyin tembelliği, akciğer hastalığı olmaması ve olunacak herhangi bir ameliyattan çabuk iyileşilmesi için, “kadın ve erkek örtünen insanlarımızın günde 15-20 dakika kadar ve özellikle abdest yerleri olan başlarını, yüzlerini, kollarını ve bacaklarını bir şekilde güneşlendirme fırsatları yaratsınlar“.
Anadolu kadınlarımızın tarla ve hayvancılıkla uğraşmaları, toz ve güneş altında çalışmaları nedeniyle, başlarını ve saçlarını koruma amaçlı şal, yazma, tülbent, baş örtüsü kullanmaları da Müslümanlıktan önceden beri olan geleneksel ve din kuralı temelli olmayan kıyafetleri değil midir?
Başlarını örtenler ve örtmeyenler, her iki grup da Tek Allah’a İman ediyorlar, Vahiy kitaplarından birine veya Son kitap olan Kur’an’ı kabul ediyorlar, bütün Peygamberlere ve son Peygamberimiz olan Hz. Muhammed’e (asr) iman ediyorlar. Her ikisi de Nur-31. Ayetin farklı 2 yorumundan birine uyarak giyinmektedirler.
Başlarını da örtenler grubu, Nur-31. ayetin “Örtünecek yer baştır ve varsa boyundaki mücevher ile göğüstür” “şeklindeki yoruma dayanarak, ben başımı ve koyunlarımı /şehvet organlarım olan memelerimi geleneksel olan şalım ile de örtüyorum “diyor ve buna göre hareket ediyorlar.
Başlarını örtmeden ve bir baş örtüsü kullanmaksızın sadece göğüslerini kapatanlar grubu ise yine Nur-31’in “Örtünmesi istenen, varsa boyundaki mücevher ve her iki koynum ve buradaki şehvet organlarımdır” şeklindeki yoruma dayanarak “Bunları ben gömleğimle, tişörtümle, elbisemle, döpiyesimle örtmüş oluyorum” diyor ve buna göre hareket ediyorlar.
Ve her iki kadın grubu da zaten aynı inanç ve imanlıdır.
Eski Diyanet işleri başkanı Sayın Prof. Dr. Ali Bardakoğlu’nun dediği gibi “Kadının başını örtmesi dini bir farz değil, bir ruhsattır, tavsiyedir” görüşü, bu yaklaşımımı pekiştirmektedir.
Buna göre, mevcut toplumsal kaosu çözecek olan, başını örten ile örtmeyenin, Nur-31. ayetin farklı iki yorumundan birine olan tercihleri nedeniyle olduğunu bilmeleri olacaktır kanaatindeyim. Bu görüş de hoşgörüyü ve birbirlerini yine dindar veya dindar değil şeklinde bir ön yargı ile görüp baskı uygulamamalarını sağlayacaktır. İnşallah…..
NOT- NÖVAK Vakfımızın kitaplarının gelirleri ile Eskişehir Tıp Öğrencilerine burs veriyoruz. Özel günlerinizde kitaplardan alır veya hediye ederseniz bize destek olur ve öğrenci sayımız inşallah artar: “DİN VE BEYİN”, “SON DAVET KUR’AN”, “KUR’AN KADINI KORUYOR”, “OKU! Konularına göre Kur’an ayetleri”, “KUR’AN’IN KULU KÖLESİ MEVLȂNA”, “TEVRAT VE İNCİL’DE ÖNCEKİ İSLAM”, “KUR’AN VE SON İSLAM”, “ALLAH İLE ANLAŞMAMIZ VAR”, “ALLAH’TAN ALACAKLI OL”, “ÖZDE DİNDAR, SÖZDE DİNDAR” ve “ALLAH KİMİ SEVER, KİMİ SEVMEZ”