Tevrat’ta geçen on emir, Yahudilik inancının temelini oluşturan ve Hz. Musa’ya Sina Dağı’nda Tanrı tarafından verildiğine inanılan ahlaki ve dini kurallardır. Tevrat’ta on emir iki yerde zikredilir: Çıkış (20/2-17) ve Tesniye (5/6-21) bölümlerinde. Ancak bu iki metin arasında bazı farklılıklar vardır. Örneğin, sabat gününü neden tutmak gerektiği, komşunun eşini ve malını arzulamama emri ve emirlerin sıralaması gibi konularda farklı ifadeler kullanılmıştır. Bu farklılıkların, taş levhaların kaybolmasının bir sonucu olduğu düşünülmektedir. On emir, Yahudilerin Tanrı ile yaptıkları ahidin bir parçası olarak kabul edilir. Ancak Yahudiler, zaman zaman bu ahdi bozmuş, Tanrı’nın emirlerine karşı gelmiş ve başka tanrılara tapmışlardır. Bu yüzden Tanrı, onları cezalandırmış, sürgüne göndermiş ve düşmanlarına teslim etmiştir. Bu durum aslında İsrail oğulları ve/veya Yahudilerin seçilmiş millet olarak zikredilmelerinin esas sebebinin etnik köken değil dini ve insani tutumlar ile alakalı olduğu sonucunu doğurmaktadır.
On emir, Yahudilik ve Hristiyanlıkta farklı şekillerde yorumlanmış ve uygulanmıştır. Bazı mezhepler, on emri sıralama, sayı veya içerik açısından farklı şekilde gruplandırmıştır. Bazıları, on emrin yanında başka kurallar da eklemiştir.
On emir ile ilgili iki versiyon arasında bazı farklılıklar olmakla beraber genel olarak şunlardır:
1. Tanrı’dan başka tanrıya tapmayacaksın.
2. Tanrı’nın adını boş yere anıp kötüye kullanmayacaksın.
3. Şabat gününü kutsal tutacaksın.
4. Babana ve anana saygı göstereceksin.
5. Öldürmeyeceksin.
6. Zina etmeyeceksin.
7. Çalmayacaksın.
8. Yalan şahitlik etmeyeceksin.
9. Komşunun karısını arzulamayacaksın.
10. Komşunun evini, eşyasını veya başka bir şeyini istemeyeceksin.
Filistin sorununu bu on emir ışığında değerlendirdiğimizde, bugünlerde Filistin ve İsrail’de yaşanan saldırıların 2., 5., ve 10. Maddelerin açık olarak ihlali olduğu görülmektedir. Ancak Tevrat’ın bazı bölümlerinde savaş kutsanırken, bazı bölümlerinde belli şartlara bağlı kılınmakta, bazı bölümlerinde ise tamamen kötü bir eylem olarak gösterilmektedir. Bunların içerisinde en dikkat çekici olanlardan birisi; Davud peygambere savaşçı ve kan dökücü olduğu için Allah adına ibadet yeri inşası izni verilmemesi (1 Chronicles 22:8); aksine oğlu Süleyman’ın barışsever olmasının övülmesi (1 Chronicles 22:9), kan dökmenin bir ülkeyi kirletmek olduğu (Numbers 35:33), kan dökerek beldeler kurmanın kötü bir eylem olduğu ve kan dökülmesinde nefret edilmesi gerektiği (Habakkuk 2:12) ile ilgi bölümler de İsrail’in güttüğü politikaların Tevrat’ın bu bölümlerine aykırı olduğu açıktır.
Ancak Tevrat’ta hikâye edilen, savaş, katliam, kız kaçırma, doğayı tahrip etme, soykırım gibi eylemler (Hakimler, 21:10-14; 21:21-25; Deuteronomy 20:4; 20:14-18), Tevrat’ın adeta bir savaş kitabıymış gibi algılanmasına yol açmaktadır. Tevrat’ta Yahova’nın savaş tanrısı olarak ilan edilmesi (Exodus 15:3) ve Tanrının savaşa doğrudan katıldığının zikredilmesi (Deuteronomy 20:4) ile de savaş ilahi bir eylem haline getirilmiş ve savaşa karşı çıkanlar: “Lanet olsun RAB’bin işini savsaklayana! Kılıcını kan dökmekten alıkoyana lanet olsun! (Jeremiah 48:10)” denilerek açık bir şekilde tehdit edilmesi bu anlayışı destekler niteliktedir.
Bu tür bölümler, Tevrat’ın adeta bir savaş kitabıymış gibi algılanıp şiddetin meşrulaştırılmasının kutsal kanıtları haline getirilmiştir. Bu durum dinlerin ortaya çıkışı ile evren ve insanın tabiatıyla ilgili birçok felsefi tartışmanın da ortaya çıkmasına yol açmıştır. Bazı yorumcular, Tevrat’ın barış ile ilgili kısımlarının Yahudilerin zayıf dönemlerinde ortaya çıktığını, savaş ve katliamları meşrulaştıran kısımların ise güçlü oldukları dönemde ortaya çıktığını belirtmişlerdir.
Tevrat bir bütünlük içerisinde değerlendirildiğinde temel mantığının barış üzere kurulu olduğu da ileri sürülebilir. Çünkü ileride gelecek olan müjdecinin de barış getireceği (Isaiah 2:9), bir gün silahların tarım aracına dönüşeceği ve toplumların birbirine silah çekmeyeceği (Isaiah 2:4) gibi bölümler temel gayenin savaş değil barış olduğu yorumlarına kaynaklık teşkil etmektedir. Bu bölüm, barışı bir özlem ve nihayî gaye olarak ortaya koymaktadır. Nitekim Tevrat’ta savaşı bir ekonomi ve geçim kaynağı haline getiren peygamberler için: “RAB diyor ki, “Ey halkımı saptıran peygamberler, Sizi doyuranlara esenlik diler, Doyurmayanlara savaş açarsınız (Micah 3:5)” denilerek, bu anlayış tenkit edilmiştir. Yine Tevrat’ta Yakupoğulları ve İsrail oğullarının günahları yüzünden yeryüzüne azap geleceği ifade edilmektedir (Micah 1:5). Bu itibarla da Tevrat’ın bazı bölümlerinde İsrail oğullarına yöneltilen çok keskin eleştirilerin bulunduğunu görmekteyiz. Bu durum Tevrat’ın yazılım tarihi ve yazarları konusunda çok farklı tartışmaların oluşmasına yol açmıştır.
Bu konuda dikkat edilmesi gereken önemli bir husus ise Tevrat’ın iç mesajında peygamberlerin büyük günahlar işleyebilecek insanlar olarak sunulmalarıdır. Tevrat’ta peygamberlerin işlediği günahlar ve cinayetler, hem Yahudi hem de Hristiyan geleneğinde önemli bir konudur. Tevrat’ta peygamberlerin, Tanrı’nın emirlerine karşı geldikleri, başka tanrılara taptıkları, yalan söyledikleri, zina ettikleri, hırsızlık yaptıkları, cinayet işledikleri ve büyücülük yaptıkları gibi çeşitli suçlarla itham edildikleri görülmektedir. Bu suçlar, peygamberlerin insanlığa örnek olması gereken yüksek ahlaki vasıflarına aykırıdır. Bazı peygamberlerin işledikleri günahlar ve cinayetlerin bazıları şunlardır:
– Hz. Âdem: Tanrı’nın yasakladığı ağacın meyvesini yiyerek isyan ettiği ve Tanrı’ya yalan söylediği için cennetten kovuldu (Tekvin 3:1-24). Hz. Adem’in Allah’ın emrine uymaması günahı Kuran-i Kerim tarafından da doğrulanmıştır.
– Hz. Nuh: Sarhoş olduğu bir sırada çıplak kaldığı ve oğlu Ham’ın kendisine saygısızlık ettiği için lanetlendi (Tekvin 9:20-27).
– Hz. İbrahim: Tanrı’nın kendisine verdiği vaadi beklemeden karısı Sâre’nin cariyesi Hacer ile evlenerek İsmail’i doğurdu (Tekvin 16:1-16). Ayrıca Mısır ve Gerar’da karısını kız kardeşi olarak tanıtarak Firavun ve Abimelek’in onu almasına izin verdi (Tekvin 12:10-20, 20:1-18).
– Hz. Yakup: Kardeşi Esav’ın hakkını gasp etmek için babası İshak’ı kandırdı ve onun bereketini aldı (Tekvin 27:1-40). Ayrıca amcası Lavan’ın kızları Lea ve Rahel ile evlendi ve onların cariyeleri Zilpa ve Bilha ile de ilişkiye girerek on iki oğul sahibi oldu (Tekvin 29:15-30:24).
– Hz. Musa: Mısır’da bir İsrailoğlunu döven bir Mısırlı’yı öldürdü ve cesedini kuma gömdü (Çıkış 2:11-15). Ayrıca Tanrı’nın kendisine verdiği asayı kayaya vurarak su çıkardı ancak Tanrı’nın emrine karşı geldiği için Kenan topraklarına giremedi (Sayılar 20:1-13).
– Hz. Harun: Hz. Musa’nın yokluğunda İsrailoğullarının isteği üzerine altından bir buzağı heykeli yaptı ve onlara tapmalarına izin verdi (Çıkış 32:1-35).
– Yakup’un oğulları Şimon ve Levi, Şekem’in babası Hamor ile anlaşma yaparlar; ancak sonra anlaşmayı tek taraflı bozarak Şekemlileri toplu katliama uğratırlar (Gen 34, 7-26. Yine tanrının emri ile kadın ve çocuk demeden yağmalamanın meşrulaştırıldığı kısımlar vardır (Hakimler, 21:10-14; 21:21-25; Deuteronomy 20:4; 20:14-18).
– Hz. Davud: Uriya adlı bir askerin karısı olan Batşeba’ya göz koydu ve onunla zina etti. Batşeba hamile kaldığında, Uriya’yı öldürmek için cepheye gönderdi (II. Samuel 11:1-27). Ayrıca Tanrı’nın emrine karşı gelerek İsrailoğullarını saydırdı ve bunun sonucunda Tanrı’nın gazabına uğradı (II. Samuel 24:1-25). Nitekim Hz. Davud çok kan döktüğü için Tanrı adına tapınak yapması yasaklandı (1 Chronicles 22:8).
– Hz. Süleyman: Tanrı’nın kendisine verdiği hikmet ve zenginlikle yetinmeyip yabancı kadınlarla evlendi ve onların tanrılarına taptı (I. Krallar 11:1-13). Ayrıca büyücülük yaptığı ve cinlerle işbirliği yaptığı iddia edilir (Tevrat dışı kaynaklar).
– Hz. Elişa: Kendisine kel kafalı dedikleri için iki ayıyı laneti sonucu olarak çocuklara saldırttı ve kırk iki çocuğun ölümüne sebep oldu (II. Krallar 2:23-25).
Sonuç olarak, Tevrat’ın peygamberler ile ilgili çizdiği bu profile bakıldığında, peygamberlerin büyük günahlar da işleyebilecekleri ve günahlarının sounuc olarak Tanrı tarafından cezalandırılabilecekleri, bundan dolayı da Tevrat’ta geçen dinin özü ile çelişen bölümlerin bu günahlar kapsamında değerlendirilmesi, on emirle çelişen bölümlerin de tahrif olarak yorumlanması gerekmektedir. Aksi takdirde bu günahların din adına meşrulaştırılması ve istismarcılar veya cahiller tarafından zulüm ve haksızlıkların meşrulaştırılması aracı olarak kullanılmalarının yolu açılacaktır. Şu anda Filistin’de de yaşananlar da butür cehalet ve/veya istismarın yeni örnekleridir. Tevrat’a göre peygamberlerin işlediği günahlar hakkında geniş bilgi için “Tevrat İncil ve Kur’an’da Peygamberlerin 200 Günahı” isimli esere bakılabilir. Ayrıca belirtilen Tevrat bölümleri için benim: “İslamofobi mi Yoksa Hristiyan ve Yahudifobi mi?” isimli çalışmama bakılabilir.(https://www.academia.edu/8773204/%C4%B0slamofobi_mi_Yoksa_Hristiyan_ve_Yahudifobi_mi_Islamophobia_or_Christianism_and_Judaism_fobia_ )