Tıbbi alanlarda etik ve ahlaki unsurların ön planda olması gerektiğini, 20 yıllık akademik yaşantımda etik ile olan birlikteliğimde bizzat yaşıyorum. Ders programlarında giderek azalan bu konunun, klinik ortamlarda güncel olmasına rağmen pek fazla karşılık bulmadığını farklı örneklerden öğrenmek mümkündür. Tıpta etik hiçbir zaman eleştiri aracı gibi görülmemelidir. Zaten etiğin kendisi araç olmaktan öte bir tür amaçtır. Artık mekanik ve model olmaktan uzak; ancak modern teknolojiyle bezenmiş bir tıp anlayışından bahsediliyor. Bunun temel getirisinin yanında götürdüğü değerler, insan ve hasta kavramlarının tıbbi ekiple birlikte bir tür objeye dönüşme ve süjeden uzaklaşma tehlikesine dikkat çekmek gerekiyor. Toplumsal duyarlılık ve anlayışın azalmasını da buna eklediğimizde, sağlıkta şiddet olarak ifade edilen normal ötesi durumun varlığı ortaya çıkıyor.
Tıbbın etik döngüsünde kırılmaların yaşanması farklı boyutlarda sonuçlara sebep olmaktadır. Bunlar; meslektaşlar arasında iletişimin bozulması, mesleki deontolojik dayanışmanın azalması, hasta-hekim iletişimine yansıyan sıkıntılar, defansif tıp anlayışının güçlenmesi şeklinde ortaya çıkabilir.
Hekimlerin etik anlayışının gelişmesi veya bu anlayışın kazanılması, genellikle lisans eğitim düzeyi sıralarında edinilmekle beraber, aynı zamanda mezuniyet sonrası eğitimler şeklinde de verilmesi mümkündür. Ancak nedendir pek bilinmez, tıp alanında hizmet veren ekip üyelerinden hekimlerin bu konuya sıcak bakmaları kimi zaman mümkün değildir. Oysa daha tıp fakültesi sıralarında etik eğitiminin yeterlilik düzeyinin tartışmalı olduğu bir durumda, mezun olmuş bir hekimin de bu konuda bilgilendirilmeye devam edilmesi doğru bir yaklaşımdır. Aslında, tıpta etik ve ahlaki konuların var olma gerekçesinin temel sebebi odakta insanın var olmasıdır. Yüzyıllardır süregelen tıbbın etik geleneği, eskinin usta-çırak ekolünde çok daha rahat ve kolay bir şekilde içselleştirilirken, bugün bunun kalabalık sınıflar ve hasta vizitlerinde gerçekleşme ihtimali oldukça düşüktür. Ancak yine de alternatif önerilerle bu sorunların aşılması mümkündür. Örneğin tıp fakültelerine alınacak öğrenci sayılarının düşürülmesi önemli bir çözümün ilk basamağı olabilir. Hekim başına düşecek öğrenci sayısının en az beş olması halinde, yüz yüze eğitimin nimetleri içinde etik eğitiminin de bundan pay alması mümkündür. Tabii ki bunlar, geleceği etik anlayışlarda gören vizyon sahibi kişilerin sayesinde olacak konulardır. Son olarak, etik ve ahlak her alanda olduğu gibi biyomedikal alanlarda da etkin ve etkili bir şekilde rol almalıdır.