Gelecekte yaşadığıma dair kanıt niteliğinde ki bu yazımda, neden ve niçin Hekim olduğumu sorguladığım şu zaman diliminde, 19 yıllık meslek serüvenimi henüz yeni Doçent olmuşken, en nihayetinde kafamda nasıl bitirdiği mi? Şeker Portakal’ı kitabında geçen bir diyalogda da bahsedildiği gibi ”onu içimde nasıl öldürdüğümü” siz değerli okuyucularıma dilim döndüğünce anlatmaya çalışacağım, sürçü lisan olursa af olmaya şimdiden, çünkü haklıyım! Haklıyız! Kiminiz kızacak belki, kiminiz de hak verecek bilemeyeceğim, sorgulama yeteneğimi yitirdim bu aralar maalesef, ancak emin olun ki mesleki beyin ölümü gerçekleşmiş bir kişiden bu saatten sonra sadece donör ya da kadavra olur; o sebeple her ne kadar iyi niyetli olsa da teselli maksatlı her sözcük küfür niteliğindedir şahsımca. Neyse devam edeyim, o zamanlar çevresel bir çok etken sayılabilecek, işte bilim insanı oldu, doktor oldu ve falan kişiyi kurtardı, filan kişiyi iyileştirdi ve aynı zaman ailesine destek oldu şiarlarıyla yetiştirilmiş gıpta ile bahsedilen bir meslek olduğu için, tüm tercihlerim tıptı. Sekiz nüfuslu bir ailede; orta direkt bile sayılamayacak bir gelir düzeyinde, annesi ev hanımı, babası ise devlet memuru bir ailenin ortanca evladı olarak, düz liseden mezun, sülalesinde tıp okumuş tek tük denebilecek kategori de olan ancak hekimliğin kutsal bir meslek olduğuna o yaşlarda inandırılmış (gerçi bunda rahmetli bir çok idol sanatçı-devrimci hekiminde suçu var, R.I.P.) ve bu sebeple kendince bir yaşam tarzı ve disiplini geliştirmiş biri olarak başladığım ve maalesef devam ettirmekte zorlandığım bu meslek serüvenime, itiraf etmem gerekirse tamamen geçim kaygısı (faturalar mı ödemek) nedenli zoraki katlanmaktayım. Hani ‘Issız Adam’ filminde geçen bir şarkıda diyor ya ‘Bana yalan söylediler, bana yalan söylediler, kaderden hiç bahsetmediler.’ diye evet bana yalan söylendi ve hala da söyleniyor, 2021 aralıktan bu yana da maalesef devam ediyor bu yalan. ‘Zoraki Kral’ filmini izleyenler ne demek istediğimi daha iyi anlayacaktır.
El İnsan olmak
2011 yılında Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanlığımı aldığımda bir çok arkadaşım artık yatların katların olur, bizi tanımazsın demişlerdi. Şimdi onlarla ne zaman karşılaşsam yüzümde acı bir tebessüm oluşur. Neden mi? Şöyle açıklayayım; hatırlayanlar bilir, hani doğum gününde ailesi tarafından yat alınan çocuğun, motor sesini duyduğunda ki sevinç ifadesinde de dediği gibi, ‘siz bunun ne demek olduğunu anlayamazsınız!’ Tam da Yüce Mecliste, biz Hekimlerin Mali ve Özlük Haklarının iyileştirmesi yasa tasarısı öncesi Sayın Bakanımızın ‘Hekimler Hariç! dediği gibi, üzülerek ve maalesef ki hekim dışı kişiler bu ifademin ne demek olduğunu asla ve asla anlayamayacaklardır. Tıp fakültesini kazanmak için heba edilen zamanıma mı yanayım? Bitirmek için harcadığım gençliğime mi yanayım, sonraki süreci hatırlamak bile istemiyorum, canımı yakıyor çünkü, ha bu arada ne diyeceğinizi de tahmin ediyorum, abartma işte bak! ‘sen yanmazsan ben yanmazsam hatta yazmazsak nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa değil mi?’ diyeceksiniz tamam eyvallah da, siz Ampüle razı olduğunuz için böyle be kardeşim diyeceğim ancak başım belaya girmesin diye (kendimden geçtim de çocuklarımın rızkı için) susuyorum ve bir şey diyemiyorum, siz de şahit olun bir şey demedim ha! Neyse hani kulaklarda yer edinmiş bir söz vardır. ‘Fazla tevazünün sonu vasattan nasihat dinlemektir’ diye, ancak biz nasihati geçtik dayak yer hala geldik be kardeşim! El insaf ya! Ya da neden anlıyorsan; El…… El insan, El ihsan, El Aselsan’a kadar gider bu iş. Neyse Ata Demirer diyor ya, şiveli şiveli ‘senden ötürü be senden ötürü!’, diye bende diyorum ki; sizden ötürü be sizden ötürü be kardeşim!
We too
Başlangıçta kendi serüvenimden bahsedeceğim demiştim ancak, benzer süreçler yaşamış ortak hikayesi olan bir çok meslektaşım adına da konuştuğumun farkındayım, bir ara ‘me too‘ akımı vardı hatırlayanlar olacaktır aramızda, kendi kişisel taciz deneyimlerini utana sıkıla da olsa paylaşan kadınların, sosyal medya da oluşturduğu akımın bir benzerini, şu an hekimler sosyal medyalarda ve benzeri platformlarda kendileri oluşturmakta. Hemen hemen her gün bir hekime şiddet haberi ve akabinde süratle açılan hashtag‘lara hekimlerin dayanışma amaçlı yaptığı paylaşımlar, eş zamanlı sohbet odalarının açılması ve o kanallar aracılığıyla kurulan duygudaşlık bağı, burayı teesürle ifade etmek isterim ki! Şu an Hipokrat yemininin ötesine geçmiştir. Abartı değil bu dediğim, ya da ajitasyon. Ancak şunu da ifade etmekte fayda var biz hekimlerin feryadını ne yazık ki hekimlerden bile duyan yok maalesef, ne acı değil mi? Düşünün bir meslektaşınız şiddete maruz kalıyor, (ki defalarca başıma geldi ve ne yazık ki her defasında yapanın yanına kar kaldı) ve bu sebeple hayati tehlike geçiriyor ve Onurlu bir şekilde diplomasını yırtıyor, (Bence iş bırakmalardan daha etkili bir eylem) üstüne hekim arkadaşımızın annesi duygu dolu bir tweet atıyor, bir çok sağlık paydaşından kınama açıklamaları yapılıyor, sosyal medya da ortalık yıkılıyor, yaklaşık 100.000’e yakın tweet atılıyor, ama gel gör ki; hala iktidar borazanlığı yapan kraldan çok kralcı meslektaşlarımız üç maymunu oynamaya devam ediyor. Hele uğruna yeminler ettiğimiz, Vatan Millet Sakarya edebiyatı ile yücelttiğimiz, milli günlerde duygularımızın kabardığı, dünyalara bedel gördüğümüz siz değerli vatandaşlarımızdan ama bazı hekimler de da hak ediyor şeklinde nefret dolu geri dönüşümleri de gördüğümde aslında ‘Coğrafya Kaderdir‘ deyişini hatırlayarak bana kaderden bahsetmediler sözü daha da bir anlam ifade ediyor benliğimde.
Politikacılar
Gıpta ile bahsedilen bir meslekten benim vergilerimle maaş alıyorsun, mecbursun bakmaya diye söz edilmesine evrilen bir süreç tesadüf mü peki? Hiç sanmıyorum, sağlıkta değişim ve dönüşüm programı başlığı ile uygulanan, esasında bir IMF dayatması olan ve 50’den fazla ülke de uygulanmış ve her defasında aynı sonucun alındığı asıl amacın hekimin itibarsızlaştırılması ve paralelinde toplum sağlığının özelleştirilmesi olarak tanımlayabileceğimiz bir politik tercihin, sırf kişisel iktidar hırsı ve oy kaygısı ile üstelik ‘Eyy doktor efendi!‘ söylemleri ile sloganlaştırılarak günümüz hasta ve hasta yakını profilini oluşturmanın artık biz hekimler olarak katlanılmaz bir sonucunu yaşamaktayız. Hani derler ya bir kere yanlış yola girdiysen yaptığın tüm doğru hamleler işe yaramayacaktır. Bizimkisi de o mesele, özetle ifade etmek gerekirse geldiğimiz durum, yanlış politika/tedavi sonucu, biz hekimler ve paralelinde toplumsal sağlığa taksirle/kasten zarar vermek diyebiliriz. Kanımca gerçek malpraktis bu politik tercihtir ve yargılanması gerekenler biz Hekimler değil Politikacılardır.
Cesaret Aşısı
Bakın işte gördünüz mü değerli okurlar yapamadım, bireyselleşemedim yani. Biz hekimler böyleyiz maalesef, kapmışız bir kere özgecilik virüsünü. Kişisel serüven derken; Toplumsal meselelere, SİliVRİ iğnelemelerde bulundum. Allahtan yaz ayındayız:)) neyse çok uzattım. Başka sefer devam ederiz, hele Mobbing meselesi var ki yeme de yanında yat… bak sen Allah’a gene karşıma çıkarttı yat meselesini. Son olarak, ‘Ölmüş eşek kurttan korkmaz’ diyerek gaz veren çok, ama gel gör ki daha köpekten korkan birçok meslektaşımız var. Buradan Özlem Türeci ve değerli eşi Uğur Şahin’e sizin aracılığınızla sormak istiyorum, biz hekimler için cesaret aşısı ne zaman çıkacak!
Saygılarımla,