Değerli dostlar, iyi bir Haziran ayı geçiriyor olmanızı ümit ederek, sizleri selamlıyorum.
Bu ay okuduğum kitaplardan biri Medimagazin’de de tanıtılan, editörlüğünü meslektaşımız Prof. Dr. Sayın İlknur Aslanoğlu’nun yaptığı “Tıp Bu Değil” isimli çalışma. Adeta tıp ile ilgili son yıllarda düşündüklerime tercüman olan bir çalışma. özellikle tüm meslektaşlarıma tavsiye ediyorum. üzerinde tartışılması gereken pek çok noktayı gözler önüne seren başarılı bir kitap. Yazarlarına teşekkür ederim.
Tam bu kitabı okurken, 15 Haziran tarihli Milliyet gazetesinde Metin Münir’in “Pstt! Hürriyet kardeş! Vişne suyu ilaç değil” isimli yazısını da görünce, anlattıklarını sizlerle paylaşma ihtiyacı duydum. Yazar, geçtiğimiz günlerde bir başka gazetede yayımlanan bir haberin aslında çok farklı kaynaklara sahip olduğunu savunmaktaydı. “Kireçlenmeye karşı vişne suyu” başlıklı bu habere göre “üç hafta boyunca günde iki bardak vişne suyu içenlerin kireçlenme kaynaklı ağrılarının yüzde 20 oranında gerilediği” belirlenmiş.
Vişne suyu içenlerde kireçlenme “yüzde 22 daha az” görülüyormuş.
Doktorlar 60 yaşına gelmiş insanlara günde iki veya üç bardak vişne suyu içmelerini öneriyormuş. Bu haberi ben de araştırdığımda, aynı habere farklı internet siteleri üzerinden ulaşılabildiğini gördüm.
Gelelim şimdi işin aslına; Metin Münir’e göre: “Bir defa ‘Kireçlenme kaynaklı ağrıların yüzde 20 oranında azalması’ tamamen anlamsızdır. Ağrı ölçülüp yüzdelere bölünemez. Diyelim ki dişiniz ağrıyor. Bunun yüzde 20’sini geçse ne fark eder? Uzmanların 60 yaşın üzerindeki hastalara günde iki veya üç bardak vişne suyu içmelerini tavsiye ettikleri ise gülünçtür.” Haberde, bu uzmanların nerede veya kimler olduğu konusunda hiçbir açıklama yok. Zaten gazetelerimizin çoğu haberinde durum öyle değil mi? Kim oldukları ve nerede çalıştıkları hiçbir zaman belli olmayan uzmanlar yaptıkları açıklamalarla, sağlıktan teknolojiye değin değişik alanlarda hayatımızı gazete satırlarından yönlendirmeye çalışıyorlar.
Yazar Metin Münir, bu haber üzerine hepimizin yaptığı şekilde sessizce oturup beklememiş, araştırmış ve bakın neler neler bulmuş: “Yaptığım küçük bir araştırma, şu gerçekleri ortaya çıkardı: Vişne suyunun kireçlenmeye iyi geldiği iddiası Amerikan Kiraz Pazarlama Enstitüsü tarafından ortaya atıldı. Ama bu iddiaları kanıtlayacak klinik araştırma gösteremediler. Daha doğrusu, gösterdikleri araştırmaların hemen hemen hepsi kendileri tarafından yaptırıldığı için bilimsel inanırlıktan yoksundu. Ama reklama devam ettiler.
Bunun üzerine, Ekim 2005’te Amerikan Gıda ve İlaç İdaresi FDA, yirmi dokuz vişne vs. pazarlama şirketine uyarı mektubu yolladı. Vişne suyunun iyileştirici etkileri olduğuna dair reklam yapmaktan vazgeçmelerini, aksi takdirde cetvelle ellerine vuracağını söyledi.
O gün bu gündür, vişne veya vişne suyunun kireçlenmeye iyi geldiği veya kemik ağrılarını geçirdiği veya hafiflettiği iddiası ABD’de tebahhur etti. FDA devreye girdi, çünkü vişnenin bazı hastalıklara iyi geldiğini söylemek onu ilaç sınıfına sokmaktır. Herhangi bir şeyin ilaç sayılabilmesi için yoğun klinik deneylerden geçmesi gerekir. Vişne ve suyu bu deneylerden geçmedi.” Yani olay tamamıyla bir pazarlama stratejisi. Satışlarının artmasını planlayan bir üretici birliği, kendine göre araştırma adı altında ürününün sağlık alanında iyi olduğunu ve adeta ilaç yerine kullanılabileceğini medya aracılığı ile yayıyor. Bu bir “Tıbbi Pazarlama” vakası. Medyada her yer alan haberi ciddi ve tartışmasız doğru kabul eden kamuoyu da buna inanıyor. Neyse ki, olayın geçtiği ülkede bunu kontrol eden ve denetleyen ciddi mekanizmalar var. Bu mekanizmalar halkın yanıltılmasına sessiz kalmıyor ve yanıltanı cezalandırıyorlar. Bizim için üzücü olanı, bu tip mekanizmalara tam olarak sahip olamamamızın yanı sıra, olayın 2005’te meydana gelmesi ve 7 yıl sonra yeni bir habermiş gibi karşımıza çıkmasıdır. Demek ki, iletişim teknolojilerinin bu denli yaygınlaştığı “globalleşen” dünyamızda hala tam ve doğru haber almamız mümkün olamıyor.
Esen kalınız.