21. yüzyılın başından beri tıp anlayışı ve hastalarımıza yaklaşım biçimimiz yavaş yavaş ama belirgin biçimde değişmekte. Her geçen gün yenilerini okuduğumuz tanısal enstrümanlar, ilaç endüstrisindeki gelişmeler, cerrahi robotlar ve insan vücudunun farklı parçalarının görevini yapabilen protezler-yapay dokular değil sözünü etmek istediğim. Yapay zeka ve makine öğrenmesi de değil! Tabii ki, bunların her biri çok önemli ve bu yüzyılın başında ancak hayallerimizi süslüyordu; ama ben bambaşka bir konudan söz edeceğim. Çok daha temel bir değişiklikten; tıbba ve hastamıza bakışımızı kökten değiştirip yeniden şekillendirecek yeni bir perspektiften söz ediyorum. Bu yeni ufka yüzünü çevirmiş tek bir akım yok aslında, pek çok yaklaşım var. En sık duyduklarımız integratif tıp, alternatif uygulamalar, tıpta kişisel yaklaşımlar, yalın tıp, pozitif sağlık, kendini iyileştirme, ayurvedik tıp, farkındalık çalışmaları, mikrobiota araştırmaları… Bu liste uzayıp gidiyor. Bu akımların ikisinden kısaca bahsedip esas konuya geleceğim. Belki bir başka yazının konusu olur bunların her biri.
İlki, bütüncül tıbbi uygulamalar (integratif tıp), ki modern tıp ile kadim tıbbi bilginin barışması olarak anlaşılabilir. Hem etyopatogenez, hem tanı hem de tedavi anlamında organizmayı bir bütün kabul edip tüm sistemleri bir arada düşünen bu yaklaşım, her ne kadar yüzyıllardır süregelen teorik bilgi birikimimize aykırı değilse de, uygulamada özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısında adeta sistematik olarak göz ardı edilmekteydi. Fitoterapi, akupunktur ve homeopati gibi alternatif tıbbi uygulamaların kanıta dayalı tıbbi uygulamalar yanında kendine yer açması, hatta pek çok ülkede tıbbi uygulamalar için geçerli regülasyonlara tabi olması giderek hepimizin daha çok aşina olduğu bir durum. Benim kuşağım için alternatif tıbbi uygulamaları aldığımız tıp eğitimiyle bağdaştırmak, pozitif bilimlerin yanında saymak kolay olmadı ama en azından kanıta dayalı tıbbi uygulamalara destek olabildiğini artık yadsımak zor. Bütüncül tıbbi yaklaşım, hastaya zarar vermemek ve kanıta dayalı tıbbın YERİNE uygulanmamak kaydıyla, alternatif yöntemlerin hepsini onaylar.
İkinci önemli akım olan kişiselleştirilmiş tıp ise insan organizmasını fiziksel ve sosyal çevresi ile birlikte yorumlayan ve her bir hastanın biricik olduğunu varsayan tıbbi yaklaşım. Ama ben çok daha kapsayıcı olduğunu düşündüğüm, yine modern tıbbi uygulamalarımızı temel alan ama hem daha duyarlı hem de kişi odaklı bir yaklaşım olan “yavaş tıp“tan bahsetmek istiyorum.
Yaşadığımız mekanları, yemek alışkanlıklarımızı, turizm ve tüketim alışkanlıklarımızı kökünden etkileyen ve doğaya saygılı bir yaşam tarzını yücelten yaklaşımlar tıbbi uygulamalarda da kendine yer bulmaktadır. Bu akım “slow food” akımından esinlenen bir hareket olarak, ilk kez 2002 yılında İtalya’da doğmuş ve “Slow Medicine” ifadesi aynı yıl ilk kez bir bilimsel tıbbi metinde kullanılmıştır. Sonraki yıllarda diğer ülkelere de yayılan ve 2011 yılında dernek olarak tüzel kimliğine kavuşan akımı konu alan ilk toplantı da aynı yıl yine İtalya’da yapılmıştır. Bu akım, farklı yönleri ile geleneksel tıbbi uygulamalarımızdan ayrılsa da, temel vurgu başından beri pratiğin hızı üzerinedir. Sağlık hizmeti almak üzere başvuran bireyi dinlemek, anlamak, yorumlamak, konsülte etmek ve duygusal destek için yeterince zaman ayrılması yavaş tıbbi uygulamanın olmazsa olmazıdır. Doktorlar ancak bu zamanı ve dikkatlerini verirlerse iyi ve doğru bir tıbbi karar sürecinin ilk adımını atabilirler. Bu noktada tıbbi karar sürecine hastanın dahil edilmesi şarttır. Hastanın değerleri, beklentileri ve tercihleri, hastaya ve onun ayrılmaz parçası olan fiziksel ve sosyal çevresine en uygun tedavi yolunu belirlemede vazgeçilmezdir. Burada sağlık hizmetinin kişiye özgülüğü karşımıza gelir; tanı ve tedavi yöntemleri konusunda genellemeler yerine bireyselleştirme ön plana çıkar. Hastaları algoritmaların bir parçası olarak düşünmek tıbbi karar sürecini kolaylaştırır ve çabuklaştırır belki ama her bir birey için en uygun kararın verilme olasılığını da azaltır. Tıbbi karar sürecinde tek geçerli ölçüt karşımızdaki hasta olmalıdır. Bu ilke, on yıllardır tıbbi eğitimimizde söylenegelen ama nedense uygulamada kendine pek yer bulamayan “hastalık yoktur; hasta vardır” ilkesini hatırlatıyor bize. Ama yavaş tıp uygulamasının olmazsa olmazıdır bu; göz ardı ediliyorsa yavaş tıptan bahsetmek mümkün değildir. Hipokrat andı ve “Önce zarar verme!” ilkesi yavaş tıbbın da temelidir.
Yavaş tıpta odak hastalık değildir, sağlıktır. Dolayısıyla korunma tedavinin önünde yer alır. Yine hepimiz, tıp eğitimimizin başlarında korunmanın önemini ve önceliğini öğrendik ama uzmanlık basamaklarını tırmandıkça çoğumuz en ileri, en yeni tanı ve tedavi yöntemlerine pratiğimizde daha çok yer ayırır olduk. Oysa kolay olan, ucuz olan, mantıklı olan korunma olageldi her zaman. Biz hatırlasak da hatırlamasak da… Korunmanın tıbbi pratiğimizde tedavinin önüne geçebilmesi için yalnız hekimlerin ve sağlık çalışanlarının değil sağlık politikalarını belirleyenlerin de konuya dahil olmaları, aynı ufku görüyor olmaları gerekir elbette.
Korunma öncelik kazanınca, bulunması gereken yere yerleşince yavaş tıp uygulamalarının diğer komponentleri de birer birer çıkar sahneye. İyi beslenme alışkanlıkları ve uygun miktarda egzersiz ile fiziksel iyiliğin korunması, mental sağlığın ve dayanıklılığın devamı bunların en önemlilerindendir. Yaşam kalitesini artırmak, insanları bir yandan tedavi ederken diğer yandan nasıl sağlıklı kalacaklarını ve kendilerini iyileştireceklerini öğretmek pozitif tıp adı verilen bir başka akımın temel prensibidir ve yavaş tıbbın da olmazsa olmazıdır. Örneğin obezite sorunu ile hiç karşılaşmamış bir kitle düşünün, ya da hiç sigara dumanına maruz kalmamış; işimiz daha kolay olmaz mıydı? Son olarak, sağlık hizmetinin mükemmel hale gelmesi için son dokunuşlar tutku ve şefkattir. Yavaş tıp uygulamaları bunları önemser ve ancak bu duygular ile mesleğini yapabiliyorsa hekimin hastaya yeterli zaman ayrılabileceğini iddia eder.
Yavaş tıp (Slow Medicine) uygulamalarının 3 temel özelliği vardır: “Ölçülülük, saygı ve eşitlikçilik (Measured-Respectful-Equitable). Ölçülülük, hem tanısal hem de terapötik uygulamaların her zaman hasta için en iyiyi sunmadığı gerçeğinden hareket eder. Ekonomik çıkarlar ile sosyal ve kültürel baskılar, hem sağlık hizmetlerinin aşırı kullanılmasına yol açabilmekte hem de sağlık hizmetini alanlarda gerçekçi olmayan ve sağlık sistemlerinin başa çıkamayacağı beklentiler oluşturmaktadır. Üstelik bu esnada çevre hiçe sayılabilmekte, ekosistemin bütünlüğü tehlikeye atılabilmektedir. Oysa insan dünyanın tek türü değildir; en önemli türü de değildir ve ekosistemin yaşamaya devam edebilmesi ancak diğer türlere saygı duymamızla mümkündür. Bu cümleyi yazarken kalemimden dökülen sözcük “…devam edebilmesi…” yerine “sürdürülebilir olması” olmuş. Sonradan yazdıklarımı okurken bu sözcüğün bile ne kadar ırkçı ve şoven olduğunu, diğer türlere karşı ne kadar saygısızlık barındırdığını fark ediverdim! Biz kimiz ki binlerce yıldır tıkır tıkır işleyen bir sistemi sürdürmekten söz ediyoruz, değil mi? İnsanoğlunun verdiği zararlar olmasa, olasılıkla sürdürülebilirlik kelimesine ihtiyacımız olmayacaktı. O halde çok şey yapmak, hem hasta hem hekim hem de doğa için iyisini ve doğrusunu yapmak anlamına gelmez. Yavaş tıp tam da bunu söyler.
İnsanların değerleri, beklentileri ve istekleri farklı olabilir ve her biri saygıyı hakkeder. Yargılanamaz, aşağılanamaz ya da biri ötekine üstün kılınamaz. Her bireyin dilediği gibi “olmaya” ve düşüncelerini dilediğince ifade edebilmeye hakkı vardır. Yavaş tıbbın bir başka ayağı olan saygı, bireylerin değerlerini, tercihlerini ve hayatın her bir anındaki konumlarını dikkate alır ve gözetir. İyi bir yaşam ve iyi bir ölüm yavaş tıbba göre her insanın temel hakkı olmalıdır. Yavaş tıp uygulayıcılarının hastalarına özenli, dengeli ve empati ile yaklaşımı esastır.
Yavaş tıp uygulamalarının üçüncü ayağı ise eşitlikçi yaklaşımdır. Her birey ve her koşul için uygun ve kaliteli bakım sunmaya çalışır. Hem hasta hem de sağlık çalışanları için etkin ve kabul edilebilir koşulları sağlamayı hedefler. Ayrımcılığa karşı çıkar; sağlık hizmetini ve sosyal hizmetleri her birey için ulaşılabilir kılmaya çalışır. Bir hastaya daha uzun bir yaşam sunmak adına bir diğerinin sağlıklı yaşam hakkı elinden alınamaz.
Yavaş tıp, sağlık hizmetinin parçalara ayrılmasını da engellemeye çalışır, profesyoneller arasındaki bilgi alışverişini teşvik eder. Bütüncül yaklaşımlar benimsendikçe hekimlerin tedavi protokolleri de hem daha basit hem de daha kapsayıcı hale gelir.
İnanıyorum ki, içinden geçtiğimiz pandemi süreci her birimizin tıbbi pratiğini yeniden gözden geçirmesine ve değerlendirmesine yol açıyor. Sağlık politikasını kurgulayanlar ve finanse edenler kadar, hizmet veren ve hizmet alanlar için de bu süreç sıkıntılarla birlikte muazzam fırsatları da barındırıyor. Günün sonunda bu sürecin daha iyiye doğru -adı yavaş tıp olsun ya da olmasın- evrilmesi için hep beraber kafa yormamız gerekmez mi?
KAYNAKLAR
1-Dolara A. Invito ad una “slow medicine” [Invitation to “slow medicine”]. Ital Heart J Suppl. 2002;3(1):100-101.
2-https://www.berkeleywellness.com/healthy-community/health-care-policy/article/inside-slow-medicine-movement. Erişim Eylül 2020.
3-https://www.medicalprotection.org/ireland/casebook/casebook-may-2013/welcome-to-slow-medicine. Erişim Eylül 2020.
4-Kirkcaldy B, Athanasou J. Job Stressors and Slow Medicine in Health Care: A Scoping Review. Psychiatr Danub. 2018 Dec;30(4):390-394. doi: 10.24869/psyd.2018.390. PMID: 30439798.
5-Farooqui AA, Farooqui T, Madan A, Ong JH, Ong WY. Ayurvedic Medicine for the Treatment of Dementia: Mechanistic Aspects. Evid Based Complement Alternat Med. 2018 May 15;2018:2481076. doi: 10.1155/2018/2481076. PMID: 29861767; PMCID: PMC5976976.
6-https://en.wikipedia.org/wiki/Slow_medicine. Erişim Eylül 2020. 7-Jarrell JT, Gao L, Cohen DS, Huang X. Network Medicine for Alzheimer’s Disease and Traditional Chinese Medicine. Molecules. 2018 May 11;23(5):1143. doi: 10.3390/molecules23051143. PMID: 2975159
1 yorum
Her bir alt başlık başlı başına bir yazı konusu olduğundan yüzeysel değinilmiş konuya alt başlıklar sadece isim olarak bahsedilip daha kapsayıcı ve derinlemesine yazılabilir alt başlıklarla da bir yazı dizisi oluşturulabilir