Yıllardan beri makalelerimde, kitaplarımda yazıyorum, konferanslarımda ve televizyon programlarında bas bas bağırıyorum: Tıbbın alternatifi olmaz!
Olamaz, olmamalıdır da… Tedavinin alternatifi olur, tıbbın değil… Kimseye dinletemiyoruz. Sorumlularda ses seda yok.
Geleneksel tıp ve bitkisel tedavi olacaksa da bu, mutlaka tıp fakülteleri bünyesinde eğitimi verilmeli ve tabipler tarafından uygulanmalıdır. Paralel tedavilere(!) müsaade edilmemelidir. Aksi takdirde, yeni yeni paralel mesleklerin ortaya çıkması bir yana, toplum bunun cezasını çok ağır ödemek zorunda kalır. Günahı da, sorumlu ve muktedirlerin boynunda olmakla kalmaz, çocuklarına bile miras kalır.
Kerameti kendilerinden menkul mütetabbib, şarlatan sahtekârlar medya organlarında, her türlü hastalığı otlarla, taşlarla, çiçeklerle ve sularla bir veli(!) edalarında, “Evelallah, Allah’ın izni ile…” gibi destekleyici ifadelerle, Allah’ın adını da kullanarak tedavi ettikleri iddiası ile arz-ı endam ediyor ve dolapçı beygiri gibi dolanıp duruyorlar. Cilalı, boyalı kızların karşısında, “Hocam, Hocam” iltifatları ile nerede ise şişip şişip patlayacaklar!
Hastalar, şifalarını maalesef doktorlardan daha çok, bu sahtekâr, şarlatan, dolandırıcı mütetabbiblerde ve aktarlarda arar duruma gelmişlerdir. Bütün medya organlarını ve vatandaşları kullanarak, reklamlarını da her fırsatta yapmaktan geri kalmamaktadırlar.
Bu sahtekârlar, ne olduğu belli olmayan, bilimsellikten uzak, etken maddesi, deneysel ve klinik çalışma sonuçları, letal, toksik ve optimal dozları hiç kimse tarafından bilinmeyen üç kuruşluk sözde bitkisel ilaçları(!) allı pullu şişelerde tedavi garantili(!), çaresiz hastaları suistimalle fahiş fiyatla pazarlamaktadırlar.
Bu şekilde, on beş dakikası bilmem ne kadar lira artı KDV üstünden televizyonlara ödediklerini bahane ederek insanları soyan ve haksız kazanç sağlayan bu mütetabbiblerin bazıları ise muayenehane(!) bile işletebilmektedir. Bir başka cazip soygun sahası hâline gelen bu sektör, her nedense denetimden uzak, “köpeksiz köy bulup, deyneksiz gezenler” misali kanser gibi yayılmakta ve kimseden ses seda çıkmamaktadır.
Nerede ise eczanelerden daha çok aktarların bulunduğu zamanımızda, “alternatif tıp sahtekârları” için denetim mekanizmalarının işletilmemesi; herhâlde sorumlu ve yetkililerin, analarını ağlatabilmek için her türlü düzenleme ve uygulamalara maruz bırakılan, sahipsiz ve topluma düşman belletilen, mecburi hizmet sebebi ile aile hayatları bile paramparça edilen hekimlerle uğraşmaktan vakit bulamamalarına bağlı olsa gerek!
Nerede ise herkesin hekimleri düşman ve her türlü hastalığın esas sebebi olarak gördüğü bu ortamda, biz yine “Yaa Hayy!” isimli eserimizden “Gül Renkli Şafaklar” isimli bir rubâimizle makalemizi bitirelim.
GÜL RENKLİ ŞAFAKLAR
(Mef’ûlü, Mefâîlü, Mefâîlü, Fa’ûlün)
Vuslat diyerek çekti bu sînem nice âhlar,
Göz yaşlarının aktığı günler, gece ağlar,
Mümkün mü senin aşkını silmek yüreğimden,
Gül renkli şafaklar bile örtündü siyahlar.