Hepimizin günlük yaşam içersinde sıkça yakındığı konuların başında dilin iyi kullanılmaması ya da yetersiz kullanımı gelir. Gerçekten zaman zaman karşımızdakinin ne anlatmak istediğini anlamakta zorlandığımız olmuyor mu? “Günlük konuşma dilimizde 150-200 sözcük kullanıyoruz!” cümlesini sıkça duyuyorum. Benim günlük dilde kaç kelime ile iletişim kurduğuma dair elimde net bir veri yok. Ancak ben de dil konusunda dertliyim!
Uzun yıllar boyunca süre gelen bazı tartışmalarımız vardır. Bunlardan biri de Türkçe’nin yalınlaşması ve öze uygun olmasıdır. Bu arzu edilen ve güzel bir yaklaşım olur. Ama yüzlerce yıldır dilimize girmiş ve telaffuzu, anlaşılabilirliği bize mal olmuş çok sayıda sözcük yaşayan dilde kullanılmaktadır. Bununla ilgili tartışmaları bitireli veya unutalı da uzun zaman oldu! Sözcükler sınırlı oldukça, soyut düşüncenin gelişebilmesi oldukça zor, hatta imkansız. Her geçen gün biraz daha kısırlaşan ve yüzeyselleşen bir dille konuştuğumuz ve de düşündüğümüz kesin. Nasıl bu noktaya gelebildiğimizi sıkça sorguluyorum. Genelde okumayı sevmiyoruz, düşünmek ise hepten zor geliyor. Eğitim sistemimiz ilkokula başladığımız günden itibaren bizi ezberlemeye ve sorgulamamaya yönlendiriyor. O kadar beziyoruz ki canımızdan, çoğumuz yıllar geçtikçe nerdeyse hiç okumaz oluyoruz veya okuduklarımız alanımızla kısıtlı hale geliyor. Yabancı dildeki sözcükleri fazlaca düşünmeden kalıplar halinde alıp, kullanır oluyoruz. Bazen yerli yerine oturuyor kelimeler ama zaman zaman trajikomik sonuçlar da çıkmıyor değil ortaya. Eh ne kadar az okursak nöronal bağlantılar arası iletişim de o kadar az oluyor doğası gereği.
Dilin günlük kullanımı böyle de, tıp alanındaki kullanımı nasıl acaba? İngilizce sözcüklerin cirit attığı bir tıp dili kullanımda. Daha eski yıllarda da Fransızca’nın olduğu gibi ve daha daha önce de Farsça ve Arapça’nın… Elimizde sözlük olmaksızın nerdeyse konuşulanları anlayamaz hale geliyoruz. Birçok sözcüğü tıp sözlüklerinde de bulamıyoruz; çünkü tıp dili Latince’dir.
Hipokrat’tan beri de böyledir; kendine özgün güzel bir tıp dilidir Latince. Eğer Latince’den vaz geçiyorsak, o zaman hekimlerin birbirini kolayca anlayabildiği bir tıp dili oluşturmak konusunda çabamız olmalı kanısındayım. Bu gidişle bir süre sonra var olan kaos daha da artacak. Arteriel, arteryel, arterial, arteryal hangisi tutarsa deyip makalelerde yazıyoruz, ama asla aynılık yok. Ne kadar çok makale yazar ve okursak bir ortak görüş noktasına ulaşmamız da o kadar kolay olacaktır. Son yıllarda doçentlik başvurularına getirilen ölçütlerle birlikte, yabancı dilde makale yazılması özendirilir oldu. Citiation index’e giren dergilerde yayımlanan makalelerin değeri su götürmez bir gerçek. Bu indekse giren çok az sayıda dergimiz olduğuna göre, doçent adaylarının da bu dergilerde yayın yapma zorunluluğu varken; nasıl olacak da bizim dergilerimiz buralarda yer alacak? Nasıl olacak da yeni sözcükler üretme yolunda adımlar atılabilecek? Bir kısır döngüye girmiş gibi görünüyoruz.
Dil; bireyin, ulusun ve insanlığın kendini ifade edebilmesinin tek yoludur. Gelişmenin ve soyut düşenmenin de yolu, dili iyi kullanabilmekten geçer. Kavramlar bize mal olmadığı sürece uzakta, düşünce uçuşmaları şeklinde kalacak ve ne bireysel ne de toplumsal gelişme gerçekleşemeyecektir. Bilimsel alanda ise, dilin yozlaşması geri kalmanın önemli bir gerekçesi olarak sadece taklit niteliğinde araştırmalar düzeyinden ileri gidilememesine yol açacaktır. Dünya literatürünü takip edebilmek, bilimsel gelişmelerden haberdar olmak için yabancı bir lisan bilmek ne kadar gerekli ise; bilimsel varlığımızı ve düşünsel kimliğimizi ortaya koyabilmek, dünyadaki gelişmelere katkıda bulunabilmek için de dilin gelişimi ve iyi kullanılması kaçınılmaz bir gerekliliktir.