Türkiye’de yıllardır süregelen bir tartışma son zamanlarda yine gündeme geldi. Birçok alanda ara insan gücü gereksinmemiz olduğu yadsınamaz bir gerçek. Bu alanlardan biri de şüphe yok ki sağlık alanı.
Akademisyenler hep bir düş kurarlar; makaleyi bir kâğıda karalayıp, bunu profesyonel eğitim almış birilerinin düzenleyerek, kaynaklarını ekleyip, tıbbi terimlere de yabancı olmaksızın elektronik ortama aktarsın isterler. Tıbbi sekreterlik yüksekokulları ile bu kısmen çözülmeye çalışıldı. Yine laboratuvar, radyoloji, anestezi ve diş teknik sekreterliği, protez gibi alanlarda ara insan gücü yetiştirilmesine birçok üniversite katkıda bulunuyor. Bu alanlarda çalışacak insanlara gereksinmemiz olduğu kesin. Bir anesteziyolog olarak iyi bir anestezi teknisyeni ile çalışmanın keyfini bilirim. O nedenle de anestezi teknisyenlerinin anestezi vermesi ile ilgili yasayla bağlantılı olarak konuyu sürdürmeyi arzu ediyorum. Anestezi masasının düzenlenmesi, ilaçların hazırlanması, laringoskobun ışığının yanar halde olması hasta için hayati bir hal alabilir. Birçok ayrıntı vardır anestezi ile ilgili. Bir anlık dalgınlık, ilaç dozunda bir yanlış hesap, hep hasta hayatına mal olabilecek durumlardır. Yapılan iş çok önemlidir; zaten insanla ilgili hangi iş önemsizdir ki? Bir anestezi teknisyeni hangi bilgileri alır ve nasıl yetişir bunu bilmek; hem bu meslek alanını anlamamıza, hem de bu insanlara yükleyebileceğimiz sorumlulukların bilincinde olmamıza yardımcı olur diye düşünüyorum. İki yıllık eğitiminin ilk yılında, temel tıp alanlarında insan organizmasını tanıtan fizyoloji, anatomi gibi dersleri ana hatları ile alırlar. Anesteziyoloji anabilim dalları da ilaçlar, hasta için ön hazırlık yapılması gibi konularda eğitim verir. İkinci yılki eğitim ise daha çok kliniğe yöneliktir. Hekime nasıl yardım edecekleri, hastanın monitörize edilmesi, ilaçların hazırlanması, anestezi sırasında kullanılacak aletlerin ve malzemelerin hazırlığı konularında eğitim alırlar. Bir anestezi teknisyeninin alması gereken eğitim zaten budur. Hastaya müdahale etmeye gelindiğinde teknisyenin görev ve sorumluluğu biter veya hekimin istediği yardım ile sınırlı kalır. Bu eğitim içinde hasta takibi ve hastaya müdahale yoktur.
Bir anestezi hekimi ise altı yıllık tıp eğitimi üzerine yasal olarak dört yıl, ancak bazı üniversitelerde altı yıla uzayan yoğun bir eğitim alırlar. Bu eğitim son derece zorlu ve yorucudur. Zira hata yapma lüksü pek yoktur anesteziyologların. Sevdiğim bir söz vardır, “Küçük cerrahi vardır, küçük anestezi yoktur.” Alınan eğitimler, doğal olarak bireylerin çalışma alanlarını ve sorumluluklarını da belirlemelidir. Ancak her nedense yurdumda durum böyle olmamaktadır. Yine malum yasaya atıfta bulunuyorum. Eğer eğitim sınırları, çalışma yaşamının da sınırlarını getirmezse ortaya çıkan karmaşadan kim sorumlu olacaktır? Uzmanlaşmanın, bilginin değeri ne olacaktır? Bilgi ve deneyim, yerinde ve gerektiği gibi kullanılırsa değer bulur. Her şey yerli yerinde olmalıdır kanımca. Eğer anestezi teknisyenlerine hasta uyutma sorumluluğu yüklersek, ne diye anesteziyoloji bir uzmanlık alanıdır? Eğer iki yılda tıp eğitimi bile vermeksizin teknisyenlere hasta uyutma yetkisi veriyorsak kaldıralım şu anestezi ihtisasını gitsin.
Geleceğe daha emin adımlarla yürümek istiyorsak, insanımızı iyi şeylere layık görüyorsak ve gençlerimizin geleceğe güvenle bakması dileğimizse, doğruları belirlemek zorundayız. Bunları yapmadığımız zaman mutsuz, kederli, öfkeli, sisteme ve bilgiye güvensiz hatta özgüveni yitmiş nesiller için kendimizi hazırlamalıyız. Anestezi teknisyenliği, benim düşünceme göre olması gereken bir meslek alanıdır ve çok da yararlıdır. Aldıkları eğitim ile çalışma alanları belirlenmeli ve insanların omuzlarına taşımakta zorlanacakları yükler yüklenmemelidir. Günü kurtarmak adına yapılan yasalar ve yasa tasarıları gençleri üzmekte ve onları gelecek adına endişelendirmektedir. Herkesin kendi işini güvenle ve huzur içinde yapabileceği nice günler dilerim…