Dünyanın her yerinde olduğu gibi, bizde de modern tıbbın dışında çare arayan hastalar vardır. Özellikle tıbbın çaresiz kaldığı alanlarda ve ilaç kullanmaktan haz etmeyen kişiler tarafından tercih edilen bu arayışlara cevap verdiğini ileri süren akupuntur, hipnoz, bitkisel tedavi, biyoenerji, transandantal meditasyon gibi çeşitli alternatif tedavi yaklaşımları mevcuttur. Son yıllarda çeşitli otlardan üretilen çaylar, damıtılmış sular ve macunlar, market raflarında da boy göstermeye başladı. Bu ürünlerin tanıtımlarına bakılırsa, hipertansiyon, astım, migren, obezite, kolesterol yüksekliği, diyabet gibi nice hastalığa birebir geldiği anlaşılmaktadır. Medyada, kimi zaman bu ürünlerle ilgili olarak “Mucize çözüm” türünden sansasyonel haberler de yayınlanmaktadır. Kerameti kendinden menkul, kimi sözde uzmanlar da radyo ve TV’lerde bitkisel tedavilerin ne kadar etkili olduğuna dair açıklamalar yapmaktadırlar.
Kuşkusuz alternatif tedavi yaklaşımları, binlerce yıllık insanlık tarihinin birikimi olarak bizlere intikal etmiş ortak zenginliklerimizdir. Potansiyel olarak, bu tür tedavilerin de az çok faydalı etkiler göstermesi olasıdır. Zaman zaman hastalarımız, bu tür tedaviler hakkında biz hekimlerden de görüş istemektedirler. Ancak alternatif tedavi yaklaşımlarının, uygulayıcıları ve uygulama şekilleriyle ilgili ciddi sorunlar söz konusudur. Bunlar giderilmeden, söz konusu yaklaşımlar hakkında olumlu görüş bildirmemiz mümkün değildir. Çünkü, bu alanda tam bir başıboşluk, keyfilik, sorumsuzluk ve insanların umutlarını çıkara dönüştürmeyi amaçlayan istismarcılık gözlenmektedir.
Öncelikle bu uygulamalar, liyakatli olup olmadıkları, hangi motivasyonla hareket ettikleri bilinmeyen kişilerin ellerindedir. Bu kişilerin hemen tamamının, tedavi etme yetki ve sorumluluğunu üstlenecek bir eğitim ve donanıma sahip olmadıkları görülmektedir. Uyguladıkları yöntemin etkinlik ve güvenirliği ile ilgili geçerli, makul belgelere sahip değillerdir. Oysa bir hekim, standart ve zorlu bir eğitim sürecini başarıyla tamamladıktan sonra, yasaların tanıdığı yetkiyle ve sorumluluğu üstlenerek hastasını tedavi eder. Sorgulandığında uyguladığı her türlü tedavi ve yöntemin gerekçelerini, dayanaklarını ortaya koyar, yanlış veya eksik uygulamaların bedelini öder.
Ayrıca, alternatif tedavi yöntemlerinin etkin olduğuna dair geçerli kanıtlar yoktur. Sadece \"Filanca kullandı iyi oldu\" gibi sübjektif referanslar verilmektedir. Bir ilacın etkinliği ise, önce deney hayvanları ve takiben binlerce kişi üzerinde yapılan deneylerde objektif olarak kanıtlanmakta ve daha sonra hastalara uygulanmaktadır.
Tıpta kullanılan her ilacın içeriği, dozu, imal yeri ve tarihi, imal eden kişi ya da kurum, ruhsat tarih ve numarası, son kullanma tarihi, ilacın istenmeyen yan etkileri, zehirlenme durumlarında yapılması gerekenler ilaçla beraber tüketiciye sunulmaktadır. Oysa, alternatif tıpta kullanılan çok farklı görünümdeki mamullerin ne olduğunu, neler içerdiğini, kim tarafından ne zaman hazırlandığını ve dozunu bilmek mümkün değildir. Aktardan aldığınız karışımın, komşunuzun kullandığı ile, hatta ikinci kez aldığınızda, sizin bir önceki kullandığınız ile aynı madde olup olmadığını; aynı olsa bile, içerik ve oranının benzer dağılımda olup olmadığını belirlemek mümkün değildir. Bırakınız bu ayrıntıları, gerçekten aldığınız mamulün, size söylenen tedavi edici maddeyi içerip içermediğini bile anlamak imkansızdır.
Alternatif yöntemlerin tedavi amacıyla kullanılabilmesi için öncelikle bilim adamlarınca incelenmesi; etkilerinin, yan etkilerinin araştırılıp belirlenmesi; doze edilmesi; uygulama standartları ile uygulayıcıların tespiti ve uygulayıcılar ile satıcıların tamamen bağımsız ve bağlantısız hale getirilmesi gerekmektedir.
Bir de, alternatif ilaçlara güvenerek, hastaların almakta oldukları ilaçları kesme tehlikesi söz konusudur ki, bu ciddi bir risk üstlenilmesi anlamına gelmektedir. Her gün bilmem ne tohumundan şu kadar çiğnediği için, tansiyon ilacını almamaya başlayan bir hasta, felç veya ölümle sonlanabilen bir tehlikeye maruz demektir. Unutmayınız ki, böyle bir facia ile karşılaştığınızda, size o tohumu tavsiye eden kişiden, yasal olarak hiçbir hak talep edemezsiniz. Çünkü, her şey iyi geldiği söylenen bu tür ürünlerin kutularının bir yerinde zor okunacak ölçüde küçücük puntolarla “ilaç olmadığı” yazmaktadır. Bu ise, “Uç” denince “Ben deveyim”; “Yük taşı” denince de “Kuşum” diyen deve kuşu kurnazlığını andırmaktadır.