Değerli Medimagazin okurları, hepinizi saygıyla selamlayarak bu ayki yazıma başlamak isterim. Hepinizin bildiği üzere, tıp eğitimi anabilim dallarının tıp fakültelerinde kapatılarak sağlık bilimleri enstitüsü bünyesine kaydırılması sürecinin yaşandığı sancılı günler içindeyiz. Biz Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi olarak ne yazık ki bu süreçte ister istemez önemli bir rol oynadık. 2008 yılında Üniversite Senatomuzca aldığımız kararlarla üç adet anabilim dalının kuruluşu için yüksek öğretim öurulu (YÖK)’e talepte bulunduk. Bu anabilim dalları sırasıyla biyoistatistik, tıbbi bilişim ve tıp eğitimi anabilim dallarıydı.
YÖK tarafından biyoistatistik anabilim dalının kurulması için hemen onay gelmesine rağmen, diğer iki anabilim dalıyla ilgili olumlu veya olumsuz bir cevap alamadık. Özellikle tıp bilişimi anabilim dalı benim için özel bir önem taşıyordu. Fareyi tutmasını bilmeyen, bilgisayarı o döneme dek açmamış tıp öğrencilerini ilk kez bilgisayarlarla tanıştırma görevi 1999-2004 yılları arasında bana düşmüştü. İlk kez amatör bir ruhla iletişim adıyla başladığımız derslerimiz daha sonra tıbbi bilişim adını almış, 2004 yılı sonrasında da konuyla ilgilenen öğretim üyesi arkadaşlarımız tarafından halen sürdürülmekteydi. Tıp eğitimi anabilim dalı ise bizim için artık olmazsa olmaz noktasına gelmiş bir gereklilikti. Yine 2000 yılında aynı amatör ruhla başladığımız ve o dönem Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi tıp eğitimi anabilim dalından çokta yardım gördüğümüz, eğitim sistemimizin revizyonunun artık profesyonel bir şekilde ve sürekli kalite çemberine uygun bir halde sürdürülmesi gerekiyordu. Aman bu nokta da bir yanlış anlaşılma olmasın, ne eğitim revizyonundaki çalışmalara ilk dahil olduğum 2000 yılında, ne de dekan olduğum 2007 yılından sonra hiçbir zaman PDÖ sisteminin savunucusu olmadım. Fakülte olarak da bu sistemi oturtma yönünde çalışmadık. Ama eski klasik sistemin eksik olduğu ve üzerinde oynanması kaçınılmazdı. Bu nedenle öncelikle bilinen entegre sistemi aldık, her yıl yapılan değişikliklerle kendimize uygun bir sistem oluşturmaya çalıştık. Şu anda da pek çok arkadaşımız gönüllülük esasıyla normal çalışmalarından taviz vererek bu konu üzerinde çalışmaya devam etmektedir.
Bir klinisyenin günlerce normal programının dışında kalarak tıp eğitim sistemi revizyonu üzerinde çalışması ve fikir üretmesinin olası ve reel zorluklarını göz önüne alarak bu işi kendi işi olarak benimseyecek ve profesyonelce yapacak tıp eğitimi anabilim dalı’nın kurulmasını zorunluluk olarak gördük. Burada amacımız sadece bu konuya eğilecek gençlerden oluşacak yeni bir ekip oluşturmaktı ve belki de bir üniversiteyle ÖYP programı çerçevesinde iş birliği yapabilmekti. Bir kez daha YÖK’e yazarak tıbbi bilişim ve tıp eğitimi anabilim dalları talebimizin akıbetleri hakkında bilgi istedik. Gelen sonucu hepiniz biliyorsunuz. Ne yazık ki, bu iki anabilim dalını kurma talebimiz reddedilmekle kalmadı, üniversitelerde var olan tüm tıp eğitimi anabilim dalları enstitüler bünyesine kaydırıldı. Neyse ki tıp bilişimi anabilim dalları kaldırılmayarak biyoistatistik anabilim dallarıyla birleştirildi ve biyoistatistik ve tıp bilişimi anabilim dalları haline getirildi. Şimdi tıp eğitimi anabilim dalları gereksiz birer kadro şişiricisidir ve sadece bir eğitim sistemini savunmak için kurulmuşlardır diyerek, bunların yaptıkları ve yapacakları işleri bir kalemde silmek pek de yapıcı bir mantık oluşturmamaktadır.
Her fakültenin kendine özgü, ama aralarında ve uluslararası belli bir standardı sağlayan güncel eğitim sistemini oluşturmasında tıp eğitimi anabilim dallarına olan ihtiyaç artık kaçınılmaz bir gerçektir. Bu gerçeği gözardı ederek hiç değişmeyen bir sistemi savunmak ta günün gerekliliklerini gözardı etmektir. Yapıcı eleştirilerin ve fikirlerin bol olduğu bir tıp camiasında tartışabilmek dileğiyle esen kalınız.