Medimagazin tarafından, Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Genel Kurulunun Tıp Eğitimi Anabilim Dalları’nı 22 Aralık 2008 tarihinde kapatma kararının (19 Ocak 2009) ve tıp eğitiminin akreditasyon dönemine girdiğinin duyurulmasından sonra (02 Şubat 2009) gerek Medimagazin’de (26 Ocak ve 16 Şubat 2009 Prof. Dr. Ş. Aksoy, 09 Şubat 2009 Prof. Dr. F. Doran, 24 Şubat 2009 Prof. Dr. K. Yereli, 02 Mart 2009 Tıp Eğitimcilerinden Yanıt ve Diğerleri) ve ulusal basında pek çok destek ya da eleştiri yazısı çıktı.
YÖK kararına karşı en kapsamlı karşı çıkış galiba Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Eğitimi Anabilim Dalı tarafından 12 Ocak 2009 tarihinde Dekanlığa gönderilen “YÖK Genel Kurulunun tıp fakültelerindeki tıp eğitimi anabilim dallarının kapatılması ve sağlık bilimleri enstitüleri Bünyesinde Açılması Kararına İlişkin Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Eğitimi Anabilim Dalı Akademik Kurulu Görüşü” başlıklı yazı olmaktadır.
YÖK kararını en hararetli olarak destekleyen yazıda görebildiğim kadarıyla Sayın Prof. Dr. Şahin Aksoy’un Medimagazin’de yazdığı iki yazı olmuştur (26 Ocak 2009 ve 16 Şubat 2009).
Aslında ben tıp eğitimi anabilim dallarının kaldırılıp kaldırılmaması konusundaki kamplardan birinde yer almak niyetinde değilim, fakat konuyla doğrudan ilişkili bir başka noktayı vurgulamak istiyorum; o da eğitim. Ancak haklı bulduğum bazı açıklamaları da belirtmeden geçemeyeceğim. Örneğin; tıp eğitimi birimi ya da buradaki gibi anabilim dallarının tıp fakülteleri bünyesinde olmayabileceği referans olarak alınan “Association of Medical Education in Europe Guide 28” adlı yönergede de belirtilmektedir. Yani bu anabilim dallarının yeri konusunda galiba fikirbirliği henüz yok gibi.
“Medical Teacher” (“tıp öğretmeni”) diye aylık bir dergi de çıkaran ve Kopenhag’da 1972 yılında kurulan “Association of Medical Education in Europe, AMEE” Kurumunun amacının ya da yaptığı işin ne olduğu belirtilirken tıp ve sağlık eğitiminde görev yapan öğretmenler, doktorlar, araştırıcı, yönetici vb. kişilere yardım etmek diye tanımlama yapılmaktadır. Keza 02 Mart 2009 tarihli Medimagazin’de yayımlanan “Tıp Eğitimcilerinden Yanıt” yazısında da tıp eğitimi anabilim dallarının işlevleri sıralanırken “tıp fakültesindeki eğiticilerin gelişimine yönelik sürekli eğitim etkinlikleri planlamak ve uygulamak” diye vurgu yapılmaktadır. İşte benim de tıp eğitiminde vurgulamak istediğim ya da eksikliğini duyduğum husus budur, yani tıp öğrencilerine “tıbbı öğretenlerin” iyi öğretebilmeleri için “öğretmenlik eğitimi” gibi bir öğretici eğitimi almaları gereğidir.
Hangi mesleğe ilişkin eğitimi almış olursa olsun, artık herkesin kabul etmesi gereken husus, çocuk ya da erişkin eğitiminin bir bilim dalı olduğudur. Öncelikle üniversitelerin kendi öğretim üyelerine öğretebilme becerisini kazandıracak eğitim metotlarını, eğitim psikolojisini, eğitim sosyolojisini, ölçme ve değerlendirme tekniklerini, kısaca pedagojiyi öğretmesi gerekir. Uzmanlığını alan bir cerrah çok yetenekli, çok bilgili ve çok iyi bir kişiliğe sahip bir insan, dolayısıyla yardımcı doçentliğe ve daha sonra da profesörlüğe layık bir kimse olabilir. Fakat öğretme yeteneği eğer Allah vergisi değilse 100-400 kişilik tıp fakülteleri amfisinde bu hocanın düşebileceği kötü durumların burada açıklanmasına gerek olduğunu sanmıyorum. O halde sistem bu kişiyi “öğretmeyi bilen öğretmen” olarak yetiştirmek zorundadır. Diğer bir deyişle AMEE dergisinin adında olduğu gibi tıbbı öğreten öğretmenleri (Medical Teacher) öncelikle yetiştirmek zorundayız. Bunu yaparken de eğitim fakültelerinden mutlaka yararlanılmalı ve adı ne olursa olsun (merkez, enstitü ya da anabilim dalı) tıp eğitimini yönlendirecek birime mutlaka eğitimli eğiticilerin de alınması gerekir.
Tıp eğitiminin programlanması ve akreditasyon konusu ise, bana göre yapılması gereken bir başka iştir. Örneğin, Japonya’da son 20 yıl içerisinde tıp fakülteleri programlarında yaşlı sağlığına daha ağırlık verilmesinde olduğu gibi. Çünkü bu ülkede yaşlı nüfusu her geçen gün daha artmaktadır. Aynı şekilde, eğitim-öğretimle her akla geldikçe oynama alışkanlığını bir kenara bırakarak ülke gereksinimlerine uygun düzenlemeler yapılabilir. Örneğin ABD tıp fakültelerinde ağırlık verilen konularla Türkiye’deki tıp fakültelerinin ağırlık vereceği konular herhalde aynı olmayacaktır.
Yazıyı Albert Einstein’ın şu sözleriyle bitiriyorum; yoruma ne gerek var: “Bir ülkenin geleceği o ülke insanlarının göreceği eğitime bağlıdır.”
Yeni bir konuda buluşuncaya kadar esen kalın, sağlıklı kalın.