Amerika İnternasyonel Medikal Tıp Eğitimi Enstitüsünün Çekirdek Müfredat Belirleme Komitesinin son makalesini okuyunca tıp eğitiminde bazı konulara tekrar değinme gereksinimi duydum.
1999’da kurulan bu komite bilindiği gibi tıp öğrencilerinin mezuniyetlerinde sahip olmaları gereken minimumları, yani olmazsa olmaz standartlarını yedi ayrı alanda toparlayarak 60 öğrenme hedefi tanımlamıştı. Bu hedeflerin hepsi önemliydi, ancak Komite tıp mezunlarının ileride telafisinde en fazla sıkıntı duyacakları konunun "Hastalara gösterilecek yüksek kaliteli özen için profesyonel beceri kazanamaması ve empati kuramaması" olarak belirliyor, bu konunun altını kalın çizgilerle çizerek dikkat çekiyordu.
Hep üstünde durulan insanın yaşama hakkına saygının yanına büyük harflerle, her insanın iyi yaşamaya da hakkı vardır ve bu konuda hekimler önemli sorumluluk almışlardır, deniyordu. Gerçekten de bir hekim hastalarının, daha doğrusu tüm insanların iyi yaşama hakkına da saygı göstermeyi bilmelidir. Hatta bunu tutum haline getirmelidir. Bu anlamda koruyucu ve tedavi edici hekimliği birleştirmek, daha güzeli bütünleştirmek gerekir.
Komite tarafından tanımlanan global minimum yeterlilikler yalnızca Amerika’dan değil, dünyanın farklı yörelerinden gelen uzmanlarca tartışılarak benimsenmiş ve sağlık politikalarıyla birlikte irdelenmiştir.
Tüm dünyada 6 milyon doktorun 6 milyar insana hitap ettiği göz önünde bulundurulursa, dünyadaki bin 800 kadar tıp fakültesinin üstlendiği görevin ne denli önemli olduğu daha çarpıcı bir şekilde izlenecektir.
İletişim becerileri, bilgi, mesleki beceri, klinik tecrübe konusunda olmazsa olmazlar bu komite tarafından adım adım sıralanmış, ulusal ve yerel müfredat ise ülke tıp eğiticilerine bırakılmıştır.
Global minimaller içinde yer alan "Tıp öğrencisinin eleştirel düşünce ve araştırmaya açık olması" konusu ise en önemli başlıklardan biridir ve halledilmesi güç olduğundan olsa gerek, ihmal edilmektedir. Nasıl donatılırsa donatılsın, mezunların gelecekte gelişen teknoloji ve bilgiyi kullanabilmesinin sağlanması ancak irdeleyici ve derinlemesine araştırıcı bir tutumun kazanılması sayesinde başarılabilir.
Oysa tıp fakültelerinde yaygın eğitim kalıpları sorgulamadan öğrenme metoduna dayanır. Kalabalık öğrenci kitlesi ile öğretim üyesinin bire bir koçluk yapması ve öğrenciye tartışma olanağı sağlaması mümkün değildir. Zaten öğrenciler de en gerekli bilgiyi en kısa zamanda öğrenme ve hatta ezberleme çabası içindedir. Bu açmaz aynı zamanda öğrencilerin hipotezleri problem çözebilmek amacıyla irdelemesi ve sonunda bilgi, becerileriyle şekillendirip sonuca varmasında da çok önemli bir handikap olarak karşımızda durmaktadır. Tıp eğitiminin bu konuya eğilmesi ve çözümler araması şarttır.
Bir başka önemli eksiklik ise tıp fakültesi mezunlarının sağlık sisteminin geliştirilmesi politikalarında etkin rol oynayabilecek yetilerle donatılamaması konusudur. Bir başka yazımda bu konuya da değinmek istiyorum.
Saygılarımla.