Tıp eğitimi, tıp fakültelerine giriş ile başlayarak sistematik bir eğitim sürecini içeren ve ömür boyu devam eden bir etkinliktir.
Öğrencilerin eğitim ortamı ile ilişkili algıları onların başarısını direkt etkilediğinden, durum değerlendirmesini sık sık ve periyodik olarak yapabilmek adına geri bildirim almak son derece önemlidir.
Tıp eğitiminde “değerlendirme” öğrencilerin öğrenme gereksinimlerini karşılayacak eğitimin sağlanması, tıp eğitiminde geliştirilecek alanların belirlenmesi, kaynakların doğru yönlendirilmesi açısından da önem taşır. Bu nedenle öğrencilerin fakülteye başladıkları andan itibaren geribildirimlerinin alınması gerekir.
Tıp öğrencisi genel profilini ortaya çıkarmak için, yaş ortalamaları, cinsiyet dağılımları, mezun oldukları okulların özellikleri, fakülteye başlamadan önceki yerleşim yerleri, ailelerinin sosyoekonomik durumları, sağlık güvenceleri, kardeş sayıları, ailesinin yanında barınmayanların barınma olanakları, tıp fakültesine girme isteklilikleri, girdikleri tıp fakültesinin tercih sırası tek tek ve özenle değerlendirilmelidir.
Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesinde dekan yardımcılığı ve dekanlık yaptığım süre içerisinde yeni başlayan öğrencilerin genel yapısı ve özelliklerini ortaya çıkarmak adına çalışmalarımız oldu. Öğrencilerin fakülteye başladıklarında yaş ortalamalarının 18 olduğunu ve kız/erkek öğrenci oranının yaklaşık eşitlik gösterdiğini memnuniyetle gözledim. Çünkü uzun ve zorunlu hizmet yükümlülüğü taşıyan bu eğitime erken başlanılması çok önemlidir. Benim öğrencilik yaptığım dönemde sınıfımızdaki kız/erkek oranı 1/10 idi. Şimdilerde bu oranın 4/6-5/5 olması her iki cinsiyette eğitim fırsatının eşitlenmesi anlamında yüz güldürücüdür.
Türkiye’deki bazı tıp fakültelerinin verdiği bilgilere göre öğrencilerin yaklaşık yüzde 75’i Anadolu/ Fen lisesi mezunudur. Bilindiği kadarıyla İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa ve Çukurova Tıp Fakülteleri dışındaki tıp fakültelerine kabul edilen öğrencilerin yaşadıkları iller Türkiye üstünde yaygın bir dağılım göstermemekte ve genel olarak tıp fakülteleri yakın bölgelerden öğrenci almaktadır. Bu, üniversite ruhuna aykırı bir durumdur.
Yine yayınlanan verilere göre tıp öğrencilerinin büyük bir kısmı orta ve alt düzey sosyoekonomik düzeydeki ailelerin çocuklarıdır ve ilginç olarak Avrupa’da da durum böyledir.
Tıp öğrencileri çok kişi ile oda arkadaşlığı yapmak zorunda kaldıkları yurtları tercih etmemektedir. Ekonomik koşullarını zorlayarak öğrencilerin ilk yıl bile yaklaşık yüzde 50’sinin evlerde üç-beş tıp öğrencisi ile birlikte kalmayı tercih ettikleri görülmektedir. Yıllar içinde evde barınan öğrenci sayısında belirgin bir artma görülmektedir.
Son yıllarda tıp eğitimi almak isteyen öğrenci sayısında artış olmuştur. Bunun yansıması olarak tıp fakültelerine başlayan öğrencilerin yüzde 90’ının ilk tercihi tıp fakültesi olmaktadır. İlk yıl için sorgulandıklarında öğrencilerin seçimleri için yüksek memnuniyet ifade ettikleri görülmüştür. Gerçi eğitimin ileri yıllarında tıp öğrencilerinin yaklaşık yüzde 25’inin seçtikleri meslekten pişmanlık duyduğu da görülmektedir.
Bu mesleği seçerek tıp fakültesine başlayan öğrencilerin en büyük kısmı “işsizlik kaygısı”nın bu meslek için söz konusu olmamasının seçimlerinde en büyük faktör olduğunu ifade etmişse de, “insanlara yardım” arzusunun da meslek tercihlerinde önemli etken olduğu dikkat çekicidir.
Ayrıca öğrencilerin tıp fakülteleri arasında tercih yaparken mezunlarının TUS başarısı, eğitim sistemi, eğitim ortamı, eğitim araç ve kaynakları gibi parametreleri de değerlendirdikleri bir gerçektir.
Tüm tıp fakültelerinin yeni başlayan öğrenciler için yapacakları durum belirleme anketleri öğrenci yapısını tanımada, bölgeler ve kentler arası farklılıkları ortaya çıkarmada, böylece eğitim gereksinmelerini belirlemede çok önemli bir çalışma olacaktır.