Tıp eğitimi ile ilişkili kararlar verilirken çok dikkatli olunmaz, bilimsel veriler ve dünyanın bu alandaki tecrübesi göz ardı edilirse sonuçları tamiri mümkün olmayacak kadar ciddi sorunlar oluşur. Son yıl içinde 3’ü uygulamaya sokulmuş ve biri de hazırlık aşamasında olan 4 önemli karar alınmış:
Yeni tıp fakültelerinin kurulması,
Mevcut tıp fakültelerinde kontenjan artışı,
Öğrenci affı,
Tıpta uzmanlık tüzüğü hazırlıkları.
Yeni tıp fakültelerinin kuruluşu bir ihtiyaç olarak sunulabilir. Bunun haklı gerekçeleri de mevcut olabilir. Fakat henüz var olan fakültelerin önemli bir kısmının fiziki mekan ve öğretim üyesi ihtiyaçları karşılanmadan yeni fakülteler açıp bu fakültelere öğrenci alınması, zaten sorunlarını aşamayan ve büyük şehir merkezlerine yetişmiş eleman kaçışına maruz kalan mevcut fakültelere bu öğrencilerin eğitim yükünü yüklemek doğru bir seçenek olmasa gerek. Daha bu sorun nasıl aşılır hesabı yapılırken ani bir kararla fakültelerin ya da üniversitelerin görüşleri dikkate alınmadan kontenjanların artırılması tıp fakülteleri için tam bir şok olmuştur. Her şeyi değiştirmek, yeniden planlanmak, açıkçası eğitmekten öte idare etmek telaşı yaşandı. “İdarecinin görevi sorun çözmektir” denebilir fakat eğitimde doğacak sorunların gelecekteki maliyetini düşünmek hepimizin görevi olmalıdır.
Tam bu sorunlarla boğuşurken öğrenci affı ile üniversiteler yüz yüze geldi. Ben bireysel olarak halen affı anlayabilmiş değilim. Sınırsız af. Bu ülkenin kaynakları, bu milletin katkıları ile eğitilen bir öğrenci, bu ülkenin yasaları ile öğrencilik hakkını kaybediyorsa, onu affetmek ancak kaynağı yeniden sağlayacak olan milletin onayıyla olmalı. En azından bir öğrenci (öğrenim hakkını kaybetmiş) için af ancak o milletin harcadığı birikimlerini millete iade ettikten sonra gündeme gelmeli. Maalesef yeniden sınavlar, yeniden itirazlar, mahkemeler… Zaman israfı, emek israfı… Sonuçta bu af öğrencilerinin tama yakını başarısız olacak ve yeni bir affa kadar beklemeye geçecekler. Biz burada affa ihtiyaç duymayan öğrencilerimizin de kafalarını karıştırmak, imkanlarını kısıtlamak gibi bir sorunun da müsebbibi oluyoruz. Uygar olma çabası içinde olmakla övündüğümüz bu çağda bu “affetme geleneği”ni unutmamız gerekiyor sanırım. Bu tablo, görmeliyiz ki “Çağdaş Türkiye” hayaliyle uyuşmuyor.
Tıp eğitiminde mezuniyet öncesi kadar mezuniyet sonrası eğitim de tartışılmaz önemdedir. Şu anda mezuniyet sonrası öğrencilerimize konumları ile ilgili soru sorsak hemen hiçbiri tam olarak cevap veremez. Çünkü yıllardır bir tüzüğü çıkarabilmiş değiliz. Hazırlıkları yapılıyor. Bu tüzük artık tartışmaları geride bırakmalıdır. Bu tüzüğü hazırlayanlar, bireysel yaklaşımı bir yana bırakıp bu konuda en önemli birikime sahip uzmanlık derneklerinin görüşlerini temel almalılar. Bu konularda birikimleri bizlerden çok fazla olan ve globalleşme eğiliminde olan batı tecrübelerinden mutlaka yararlanılmalı. Kendimize göre bir model arayışı içinde olmak bana göre bir fantezi niteliği taşır. Bu yönde arzumu ifade ediyorum çünkü, şahit olduğum bazı gelişmeler nedeniyle endişe taşıyorum. Hiç olmazsa bu konuda başarılı bir adım atalım ve tartışmaları en asgariye indirecek tüzüğü Türk tıbbına kazandıralım.