Tıp endüstrisi, dünyada çok büyük ve etkin bir sektör olarak, gerek ülkelerin ekonomilerini gerekse sağlık politikalarını istedikleri gibi çekip çevirmekte ve yönlendirmektedir.
Bu sektör bunun yanında, evrensel boyutta bütün tıp eğitimini, programlarını, araştırma yöntemlerini, klasik kitap, literatür, dergi ve indeks gibi yazılı, görsel ve elektronik kaynaklarını, laboratuvar değerlerini, referans aralıklarını, cerrahi metot ve kullanılması gereken her türlü protez ve sarf malzemelerini, teşhis ve tedavi modalitelerini acımasız ve insafsız kapitalizmin kendine mahsus kuralları çerçevesinde kontrolü altında tutmakta ve çeşitli araç ve aracılar kullanarak, genellikle hem hekimlere hem de bilim adamlarına tahakküm edebilmektedir.
Sanki “Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA)’nden onay alınca her şey kusursuz, namuslu, dürüst, bilimsel, mübah ve sağlık için gereklidir” zehabı ile ortalıkta dolaşan, yapılıp yapılmadığı su götüren, rakamları üzerinde oynanıp oynanmadığı meçhul araştırmalar (research) ve “literatür” kılıflı kandırmacalar ile hekim meslektaşlarımız bir yana, bazen biz anlı şanlı ve namlı hocaları da aldatarak(!) kanlarımıza girmektedir(!).
Bir anlamda kendine has yöntemlerle (anamnez, fizik muayene, muhakeme, ayırıcı teşhis), aynı zamanda en mukaddes bir sanat olan “HEKİM”liği de sıfırlayıp, teknolojiye mahkûm eden evrensel boyuttaki bu “Tıp Endüstrisi”, “BT ve MR tüketimi”ndeki malign ve metastatik “pozitif feed-back” misali, para kaynaklarını istedikleri şekilde istedikleri ülkelere akıtabilmektedirler.
Belli oranlarda, bütün dünya genelinde olduğu gibi, ilmi eğitim politikalarının dejenerasyonlarının zirve yaptığı ve rekabet kabul etmez ciddiyetsizliğinin hüküm sürdüğü, üniversitelerin ve tıp fakültelerinin sayısını unuttuğumuz, lisans, master, doktora, yardımcı doçentlik, doçentlik ve profesörlük unvanlarının nerede ise herkese dağıtıldığı (para karşılığı olanlar hariç), nereden alındığı belli olmayan diplomaların(!) havada uçuştuğu günümüzde, bu sektör üstüne üstlük “eski”leri boyayıp “yeni” diye sunmaktadır.
Radyoaktivitenin keşfi 120 yıl, DNA’nın tanımlanması ise 50 yıl kadar önce idi. Nitekim yüz yıl evvel N. Tesla’nın çalışmalarını esas alan buluşlardan sonra, birkaç ilaç ve tıbbi malzeme hariç, “Batı Cephesinde Bir Gelişme” olmamıştır. Buna rağmen, yaradılışta var olan insani duyguları ve nerede ise her fizyolojik hadiseyi “patolojik” olarak değerlendiren bir kafa yapısı ile “hastalık” sayısında alabildiğine artış olmuştur. Yaratılan uyduruk hastalıklar, bunları tedavi(!) eden uyduruk ilaçlar(!) ve bu hastalık(!) grubuna girmek için “hasta olmayan kalmasın(!)” felsefesi ile yalvaran sağlıklı insanlar…
Bugün, her nedense(!) ameliyat olmak için can atan hastalardan, yarın ameliyattan kaçan, cerrahi sanatın ve estetiğin haz ve libidosundan habersiz, teknoloji mahkûmu ve tıp endüstrisi esiri cerrahların ve hekimlerin sayısında artış olabileceği gerçeğini unutmamak gerekir.
Velhasıl Dr. Uğur Yılmaz’ın ifadesi ile; “Tıp endüstrisi artık sadece ticari ilaç ve tıbbi malzeme değil, yeni hastalıklar ve tıbbi sorunlar da tasarlayabiliyor. Akla gelen her şey ve durum için bir hastalık tanımlanmış. Ayağını titretiyorsan (huzursuz bacak) hastasın, utangaçsan (sosyal anksiyete) hastasın, cinsel soğukluk çekiyorsan (erektil disfonksiyon) hastasın, gülüyorsan hastasın, ağlıyorsan hastasın, fazla hareketliysen hastasın (hiperaktivite), yangın çıkarmayı seviyorsan hastasın (piroman), kanında bir maddenin miktarı biraz azalmış veya artmışsa hastasın, genlerin bir başkasına göre biraz farklıysa veya mutasyon varsa hastasın, organların şekli veya hacmi değişmişse hastasın… Modern tıbbın yeni hastalık listesinde yok yok.”
Hastasın! Hasta…
Dâhili ve harici bedhah ve hainlerin, bu mukaddes vatanı bölmek için ittihat ve ittifak ettiği günümüzde, her bir meslektaşımın tarihte olduğu gibi, aynı milli duruşu cesaretle sergileyeceği temennisi ile…
Unutur muyum hiç… İşte yine mutad vechi ile Hicran için derûnî bir rubâimiz (İsmail Hakkı AYDIN, NEFES, “HU SEFERİ” Eser Matbaası, 2010).
“HU” SEFERİ
Tereddütle yaprağa, tutunmuş şebnemleri,
Bad-ı saba niyaza kaldırır seher vakti.
Nedametli tövbeler, uyku mahmurluğunda,
Söken şafak secdeden başlatır “Hu” seferi.