Tıp öğrencisi klinik bilimleri öğrenirken bunların uygulamalarına da katılmak zorundadır. Yani her tıp öğrencisinin laboratuvarı, hastane kliniği olmaktadır. Tıp öğrencisi için hasta ile ilk ilişkilerde bazı sorunlar olabilir ve bu sorunların ilgili kliniğin öğretim üyesi ya da yardımcısı tarafından çözülmeye çalışılması gerekir. Tıp öğrencisinin hasta ile olan ilk ilişkilerinde, tıbbi gizlilik, aydınlatılmış onam, güven, sadakat gibi etik kuralları bilerek davranmalarını, yine onlara yol gösteren öğretim üyeleri öğretecektir. Ancak doğaldır ki bu konular daha önce tıp etiği derslerinde genel olarak verilmektedir. Bu derslerin üzerinden geçen zaman, öğrencileri bu bilgileri anımsayamama ve unutulmuş bilgileri birdenbire uygulayamama gibi bir duruma itecektir. Bu arada tıp öğrencisi, genellikle kendisini eğiten öğretim üyesinin hastasıyla olan ilişki yoluna kendini alıştırmakta ve bu alışılan durum yaşam boyu sürmektedir. Bugün birçok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de tıp öğrencisinin, klinik uygulamalara katılımları sırasında bunların sorumluluğunu taşımaları gerekip gerekmediği, ya da ne kadar taşıyacakları konusunda yönetmeliklerde herhangi bir madde yoktur. Ayrıca klinik uygulamalarda yalnız öğrenci-hasta ilişkisi değil, öğrencilere yol gösteren öğretim üye ve yardımcılarının da bu ilişkideki rolü incelenirse bazı sonuçlara ulaşmak kolay olacaktır. Öğrencinin hasta başında bazı etik kurallara uyması yanında, ayrıca hastanın da öğrenciyi kabullenmesinin ve onun eğitimine yardımcı olacağını bildiğinden dolayı da iyi bir ilişkiye girmesinin sağlanması gerekir. Ancak hasta, tıbbi uygulamalara tıp öğrencisinin katılımını istemeyebilir. Bu durum hasta özerkliğine girer ve hasta haklarından biri olarak kabul edilir. Ancak bir eğitim kurumu olan tıp fakültesi hastanelerinde hastaların kendilerine bakan öğretim üyesi ya da yardımcısı tarafından görüşmeye dayalı bir ilişki ile bu konuda ikna edilmeleri öğrencinin öğrenimine yardım açısından önemlidir. Bilindiği gibi bu tip bir görüşme yolu, hekim-hasta ilişkilerinden olan görüşmeci modelde vardır.
Tıp fakültesi hastanesinde hastanın, karşısında bulunan kişinin tıp öğrencisi olduğunu bilmesi gerekir. Bu da tıp etiği ilkelerinden olan dürüstlük ilkesine uyulduğunu gösterir. Böylece hasta üzerinde yapılacak uygulamalarda öğrencilerin deneyimsiz olabileceği, daima yanlarında en az bir uzman hekim ya da öğretim üyesinin bulunması gerektiği ortaya çıkmaktadır. Öğretim üyesi ya da uzmanların, hasta ile ilişkilerinde açıklık ve dürüstlük gerekir. Bu bakımdan hastalarına, yanlarında bir öğrenci veya öğrenci grubu getirdikleri zaman onların da uygulamalara eğitimleri için katılacaklarını belirtmeleri uygundur. Yapılan anketlerde hastaların genelde öğrencilerin bir uzmanla birlikte olurlarsa, onların eğitimlerine yardım amacıyla bu durumu kabullendikleri ortaya çıkmaktadır… Yine hastanelerde paralı tedavi gören hastaların kendi üzerlerinde eğitim yapılmasını bazen istemedikleri ve bu durumu maddi güçlerine dayandırdıkları görülmektedir. Ayrıca tıp öğrencisi-hasta ilişkisinde, hasta üzerinde öğrencinin ilk uygulamasını yapması, hastayı endişelendirmekte ve korkutmaktadır. Ancak bu kaygıların ve korkuların bu uygulamaları yaptıran uzman hekim tarafından giderilmesi ve kendisinin bir eğitici olarak daima işin başında olduğunu hastaya belirtmesi gerekir. Böylece hasta, doğruluk, güven ve sadakat ilkesinin uygulandığı böyle bir ortamdaki eğitimsel tedavi ve uygulamalardan rahatsız olmayacaktır.
Bu arada hekim-hasta ilişkilerinde, hakkında gizli kalması gereken bilgilerin hastanın hekimi dışında öğrencilere verilmesi, tıbbi gizlilik açısından doğru bir hareket olmayabilir. Ancak öğrencinin hastanın hastalığı ve tedavisi ile ilgili bilmesi gereken bazı durumların eğitimine katkı sağlaması açısından açıklanması gerekir.
1991’de İngiltere’de Southampton Üniversitesi Tıp Fakültesinde düzenlenen bir kurs buna örnek olarak verilebilir. Bu kursun gayesi, öğrenci-hasta ilişkilerini uygulamalı olarak düzenlemek ve öğrencinin, tıp fakültesinden mezun bir hekim gibi hastayı muayene etmesi idi. Bu ilişkilerde öğrencilerin hastalara dostça davranarak onlarla yakından konuşmağa çalıştıkları ve onların da sorunlarının çözülmesinde öğrenciye yardımcı oldukları gözlendi. Burada görüşmeci hekim-hasta modeli vardı. Yine bir hekimin yalnız hekim olarak değil, arkadaş olarak da hasta üzerinde etkisi olduğu anlaşıldı. Ayrıca hastayla ilk karşılaşmada, hastayı rahatlatma, onların anlayacağı şekilde açık konuşma, hastaların konuşmasına ve soru sormasına izin verme, hastaları dinlemek, hastaya hükmetmeden tedavi etmek gerektiği de bu kurs sonunda ortaya çıktı. Bu arada öğrenciler için bu tip bir kurs, hem yararlı, hem de onları sıkmayan bir öğrenim yolu oldu.
Bu tip daha önceden hazırlanmış vizit uygulaması aktif öğrenmeyi kapsar. Ayrıca hastayla ilişki kurmalarına izin verilen öğrenciler, eğlenceli bir deneme geçirirler ve hekim-hasta ilişkisi hakkında birçok şey öğrenirler. Bilindiği gibi tıp eğitiminin ana gayelerinden biri hastayla iletişimdir ve ilk iletişimin hastane donanımlı bir kuruluşta olması gerekir.
Bilindiği gibi tıp öğrencilerinin hasta ile ilk iletişimi anamnez almakla başlar. Ancak genelde tıp öğrencisine kendisine yol gösteren öğretim üye ve yardımcıları tarafından bu anamnezi alırken hastaya nasıl davranacağı üzerinde bazı bilgiler verilmelidir. Anamnezde hastanın şikayetleri, öz geçmişi, hastalığın ne zaman başladığı, soy geçmişi v.b.leri gibi bilgileri almak gerekir. Ayrıca tıp fakültesi öğrencisinin hastayla ilişkisini bir hekim gibi düzenlemesi gerekir. Burada aslında iki kişinin değil üç kişinin ilişkisi vardır. Bu üç kişiden biri hasta, diğeri öğrenci, bir diğeri de öğrenciyi kontrol eden öğretim üyesidir. Öğrenci, hekim-hasta ilişkisi tiplerinden görüşmeci modele göre, anamnez alırken hem danışman gibi davranarak iyi bir iletişim sağlamalı, hem de onunla dost olarak sorduğu soruların hastayı ürkütmemesi sağlanmalıdır. Bu iletişimin iyi başlaması, hem öğrencinin dikkatine, hem de onu eğiten hekimin öğreticiliğine bağlıdır. Öğrencinin hasta ile iletişimini iyi şekilde devam ettirmesi için hastayı ona karşı dostça davranışıyla rahatlatması, hastanın kendisinin eğitimi için ona muayene olmayı kabul etmesinin bir özveri olduğunu anlaması, hastanın anlayacağı şekilde açık ve samimi konuşması, hastanın soru sormasına izin vermesi ve onu dinlemesi, hastaya hükmetmemesi gerekir. Bu tip bir iletişimde öğrenciyi eğiten öğretim üyesi de hasta yanında belli olmayan bir kontrol mekanizması ile öğrenciyi denetlemelidir. Bu üçlü ilişkide hastaya iyi davranılırsa, o da öğrencinin eğitimi için yapacağı muayeneyi genelde benimseyebilir ve ona yardım etmenin mutluluğunu duyabilir. Ancak hasta, öğrenciye bazı bilgileri vermek istemeyebilir. Kendi hekimine güvenen hasta bu bilgileri yalnız öğrenciyi eğiten hekime verecektir. Öğrencinin de yine kendini eğiten öğretim üyesi ya da asistandan aldığı hastalık ile ilgili bazı bilgileri hastaya söylememesi gerekir. Çünkü kötü tanısı olan bir hastalığın sonuçları hastaya ancak hekimi tarafından, gerçeği söylemede uyulacak bazı etik kurallara göre anlatılmalıdır.