Empatinin, yani kendini bir başkasının yerine koymanın önemini her zaman vurguluyoruz. Örneğin; şiddetli bir ağrıyla karşınıza gelen hastaya oldukça iyi ve sevecen davranmak ve kendinizi onun yerine koymak, tıptaki etik davranışların en önemlisi ve birinci kuralıdır.
Empati İngilizcede “empathy” olarak bilinir ve “başka insanların duygularını idrakle anlama, duygu katılımı” anlamına gelir. Yani bir insanın, kendisini karşısındaki insanın yerine koyarak onun duygularını ve düşüncelerini doğru olarak anlamasıdır. Hekimin ve diğer tıp mensuplarının hastaya empatiyle yaklaşması çok önemlidir. Vicdan, empatiyle kardeş donedir. Empatinin tanımı üç temel ögeden oluşmaktadır. Bir insanın karşısındaki bir kişi ile empati kurabilmesi için gerekli olan bu ögeleri şöyle sıralayabiliriz:
1. Empati kuracak kişi kendisini karşısındakinin yerine koymalı, olaylara onun bakış açısıyla bakmalıdır. Her insan gerek kendisini gerek çevresini, kendisine özgü bir biçimde algılar; bu algısal yaşantı subjektiftir, yani kişiye özgüdür. Her insan dünyaya, kendine özgü bir bakış tarzıyla bakar. Eğer bir insanı anlamak istiyorsak, dünyaya onun bakış tarzıyla bakmalı, gerçekleştirmek için de empati kurmak istediğimiz kişinin rolüne girmeli, onun yerine geçerek adeta olaylara onun gözlüklerinin gerisinden bakmalıyız.
2. Yine empati kurmuş sayılmamız için, karşımızdaki kişinin duygu ve düşüncelerini doğru olarak anlamamız gereklidir. Karşımızdakinin yalnızca duygu veya düşüncelerini anlamış olmak yeterli değildir. Karşımızdakinin rolüne girerek onun ne düşündüğünü anlamamız ve karşımızdakinin hissettiklerinin aynısını hissetmemiz gerekir.
3. Empati tanımındaki son öge ise empati kuran kişinin zihninde oluşan empatik anlayışın, karşıdaki kişiye iletilmesi davranışıdır. Karşımızdaki kişinin duygularını ve düşüncelerini tam olarak anlasak bile eğer anladığımızı ifade etmezsek empati kurma sürecini tamamlamış sayılmayız. Araştırmacılar, insanların zihinlerinde kurdukları empatiyle, karşılarındaki kişiye ilettikleri empati arasında farklılık olduğunu belirtmektedirler.
Karşımızdaki insanlara empatik tepki vermenin iki yolu vardır: Yüzümüzü ve bedenimizi kullanarak onu anladığımızı ifade etmek. Empatik tepki vermenin en etkili yolu bu ikisini birlikte kullanmaktır. Bir sıkıntımız olduğunda, bizimle konuşan kişi dostça bir gülümsemeyle kolumuza dokunup sıkıntımızı anlatırsa, örneğin; ‘’Son günlerde çok bunalmışsın.” derse, rahatladığımızı hissedebiliriz.
Her insanın olaylara kendine özgü bir bakış açısı vardır. Dışarıdan baktığımızda bunu göremeyiz ve bu yüzden de onun bazı davranışlarına anlam veremeyiz. Kendimizi karşıdakinin yerine koyup olaylara onun gözüyle bakabilirsek, ancak bu durumda onun duygu ve düşüncelerini anlamamız, dolayısıyla da davranışlarına anlam vermemiz mümkün olur.
Bir insana sempati duymak ise o insanın sahip olduğu duygu ve düşüncelerin aynısına sahip olmak demektir. Karşımızdaki kişiye sempati duyuyorsak, onunla birlikte acı çekeriz ya da seviniriz. Empati kurduğumuzda ise karşımızdakinin duygu ve düşüncelerini anlamak esastır. Kendimizi sempati kurduğumuz kişinin yerine koymamız ve onu anlamamız şart değildir; sempatide yandaş olmak esastır. Empati kurduğumuzda ise karşımızdaki kişiyle aynı duyguları ve görüşleri paylaşmamız gerekmez; sadece onun duygu ve düşüncelerini anlamaya çalışırız. Bir insanı anlamak başka, ona hak vermek başkadır. Empatide anlamak, sempatide ise anlamış olalım veya olmayalım, karşımızdakine hak vermek söz konusudur.
Görüldüğü gibi hekim olarak ıstırap çeken hastaya empatiyle yaklaşmak onu anlamamızda büyük etken olmaktadır. Zaten hastanın en büyük dostu ve arkadaşı olan hekimin de bu şekilde davranacağından hiç şüphemiz yoktur. Hekim-hasta ilişkilerinin esası ve özü de budur.