Daha önceleri deontoloji dersleri olarak okutulan ve tıbbın sosyal bir alanı olan hekim görevleri ve ahlakı bugün, karşımıza tıp etiği olarak çıkmaktadır. Ancak bu alanla ilgili kongrelerde, bu branşla ilgili konularda çok büyük tartışmalar yapılmakta ve adeta her soru soran ya da ekleme yapan araştırmacı yeni bir bildiri verir gibi davranmakta ve adeta ders vermektedir. Ayrıca, yeni araştırmacılar tıp etiğini yeni yeni konular üreterek dallandırıp budaklandırmaktadır. Bu alan, tıp fakültelerinin bir alanıdır ve tıpta iki kere iki dörttür.
Bilindiği gibi pozitif medikal deontoloji MÖ V. yüzyılda bilimsel tıbbın kurucusu Hipokrat (MÖ 460-377) ile başlar ve İslâm dünyasında İbni Sina ile devam eder. Bu ünlü tıp bilgini, La Médecine (Tıp), Hipokrat Aforizmaları adlı kitaplarında bir hekimin nasıl olması gerektiğini ve görevlerini belirtmektedir. Bugün de, tıp mensuplarınca bir tıp yemini olarak kullanılan Hipokrat Yemini, bu özellikleri kapsamaktadır. Hipokrat gerek La Médecine adlı kitabında gerekse sonradan bir kitap şeklinde derlenen ve 24 kuralı kapsayan Aforizmaları’nda, kısaca, hekimin dış görünüş bakımından temiz, düzenli ve güler yüzlü olmasını, moral ve ahlaki değerlere sahip bulunmasını, özellikle bencil davranan, fazla para isteyen bir kişi olmamasını, hastayı muayeneden, konsültasyondan ve gerekli operasyondan kaçmamasını, tıpta yeni gelişmeleri izlemesini, sır tutmasını, gerçeğe uygun rapor yazmasını belirtmektedir. Yine Hipokrat’ın Aforizmaları’ndaki şu sözler çok ilginçtir: “Hasta ilaçla -tedavi edilemezse bıçak uygulanır (operasyon yapılır), bıçakla tedavi edilemezse koterizasyon (dağlama) yapılır. Koterizasyon da bir sonuç vermezse o hastalık iyileşemez.” Aslında tıp etiği bütün bu konuların etrafında gelişir ve biz tıp mensupları felsefeci veya hukukçu olmadığımız için de bu kadar uzun tartışmaları kendi bünyemizde bulundurmamamız gerekir.
Bilindiği gibi etik, bir ahlaki eylem kuramıdır; ama bu kuramı öncelikle bilgi adına değil, eylem adına geliştirir ve bu da etiğin bir başka özelliğidir. Bu nedenle etik, kuram oluşturma amacıyla geliştirilmiş bir kuram, salt entelektüel bir doyuma hizmet eden zihinsel bir çalışma değildir. Yani etik aracılığıyla aktarılan bilgi, salt kuramsal olan, pratiğe yönelik sonuçları olmayan bir enformasyon niteliği taşımayıp, yalnızca pratikte varlık gösteren “fiiliyat üretici bilgi”dir. Etiğin gerçekleştirilmesinin amaçladığı pratik, bu pratiğin çıkış noktasını oluşturan; ama gerek kendi varlığının gerekse de iyi olmasının koşulları hakkında aydınlatılmış bir günlük yaşam pratiğidir.
Görüldüğü gibi, ahlakın normları genellikle yazılmamış yasa anlamına gelirken, hukuk normları yasalara bağlanmış, yazılı olan ve yaptırımlarıyla birlikte dile getirilmiş kurallardır.
Bugün tıp etiği konularının çoğalması karşısında bu konuların etik değerlendirmelerinin yapılması gerekir. Etik değerlendirme ise bir tıbbi eylemin anlaşılması için yapılan bir açıklama olup, yanlış ya da doğru şeklinde belirtilir. Etik değerlendirmeler üç bölüme ayrılır: Birinci bölüm, değerlendirilen eylemin anlaşılması ile ilgilidir. Yani, bir tıbbi eylemin etik açıdan incelenmesi ve anlaşılması bu bölümdedir. Bu ilk kısımdır. Bu bölümde bu eylem, eylemin meydana gelme koşulları, o koşullar kapsamında olabilecek diğer alternatifler ve eylemi yapan insanın gayeleri açısından incelenir. İkinci bölüm, bir tıbbi eylemin neden olduğu, sonuçların ve olanakların belirlenmesidir. Üçüncü bölümde, eylemin değerlendirmesi yapılır ve insani değerler açısından bazı kriterlere varılır, ki bu da bu tıbbi eylemin etik değerinin veya etik özelliğinin saptanması anlamına gelir.
Görüldüğü gibi, tıp etiğini ve ayrıca bugün yeni doğan bir alan olan tıp hukukunu çok fazla derinlere dalarak incelersek tıp mesleğinin zamanını çok fazla almış oluruz. Son söz olarak tekrar şunu söyleyebiliriz: Tıpta iki kere iki dörttür.