‘Unum castigabis, centum emendabis’
İnsan hayatını kurtarmaktan sorumlu olan hekimlerin yetiştiği tıp fakültelerinde klinik dallar kadar klinik öncesi dallar da büyük önem taşımaktadır. Temel tıp bölümlerinin yeterliliği ve donanımı orantısında tıp fakültelerinin her alanda başarısının artacağı da aşikardır.
Yeterli bir temel tıp eğitimi alamayan hekimin klinik branşlarda başarılı olmasını beklemek ve mezun olduğunda hata yapmadan sağlık dağıtabileceğini düşünmek doğal olarak imkansızdır.
Günümüzde, proje üretmeyip araştırma yapmaması nedeniyle bilimsel bir ürün ortaya koyamadığı için temel tıp bölümlerine ait esas misyonunun sadece eğitim olduğu kurgusu üzerine çalışan bazı öğretim üyelerinin varlığı, bu bölümleri tercih edebilecek tıp fakültesi mezunu aday öğretim elemanları üzerinde olumsuz bir model etkisi yaratmakta ve tıp uzmanlık sınavları sonrası dolan kadrolar çok kısa bir zaman içerisinde boşalmaktadır.
Üniversite eğitiminin temel nosyonunu özümsemeden ilköğretim yaklaşımıyla bir fakültede hele tıp eğitimi verilmesi genç meslektaşlarımızı bu bölümlerden uzaklaştırmaktadır. Burada hassas olan nokta, temel tıp vizyonunun öncelikle araştırma üzerine inşa edilmiş ve devamlı güncellenen eğitim modelleri üzerinde uygulanmasıdır. Ayrıca, öğretim elemanlarının katıldığı ve ürettiği proje sonuçları oranında döner sermaye imkanlarından veya onun yerine konulması planlanan bütçe kaynaklarından desteklenmesi ve kadro kalıcılıklarının sağlanması da bir diğer önemli husustur.
Üniversitelerimiz tıp fakültelerini marka yapan kısımlarının temel tıp bölümlerinin olduğunun unutulmaması gerekmektedir.
Tıp fakültesi oluşumunun ana öğelerinden birisi olan temel tıp bölümlerinin yıllardır özellikle döner sermaye paylaşımında üvey evlat muamelesi görmesi, verilen yoğun eğitim hizmetinin performans kriteri olarak değerlendirilmemesi sebepleri ile arzulanan öğretim üyesi kalitesini yakalamada dolaylı olarak engellenmektedir. Bu konular sadece dekanlık ve rektörlük seçimlerinde gündeme gelmekte ve ne yazık ki kısa bir zaman içerisinde unutulmaktadır.
Bu olumsuzluklara rağmen, tıp fakültelerimizin temel tıp bölümlerinde çok sayıda tıp fakültesi dışı farklı disiplinlerden mezun olmuş fakat yüksek lisans ve doktora eğitimlerini tıp fakültelerinde tamamlayarak akademik kariyerlerini sürdüren kıymetli öğretim üyelerimizin de mevcut olduğu ve onların katkıları ile tıp fakülteleri temel tıp bölümlerinin bu seviyelere ulaşabildiği görülecektir.
Bu kıymetli hocalarımızın bir kısmının yukarıda değindiğim seviyelerde model oluşturabilecek donanımlara sahip olduğunu da kendilerini tenzih ederek ayrıca belirtmek isterim.
Temel tıp bölümlerinde görev yapan, yıllardır çok değerli eğitim hizmeti veren, tıp fakültesi mezunu olmayan öğretim üyelerimizle ilgili hiçbir zaman hiçbir ayrımcılık yapmayan bir duruş göstermekle birlikte; tıp fakültelerinin temel tıp bölümlerinde, ayrı eğitim gerektiren çok dar alanlar dışında, tıp fakültesi mezunu haricinde bir öğretim elemanının alınmaması yönünde uzun zamandır ortak bir eğilim bulunmaktadır. Bu oluşan eğilim ve akılcı yaklaşımla mutlaka sağlamlaştırılması gereken konsensusa rağmen, anatomi camiasını öncelikle şaşırtan ve çok üzen bir atamaya değinmek istiyorum.
Bu konuya değinirken de, Elie Wisel’in ‘Adaletsizliği engelleyecek gücünüzün olmadığı zamanlar olabilir. Ancak itiraz etmeyi beceremediğiniz bir zaman asla olmamalı\’ anlamlı sözü ile başlamak istiyor; devamla, Afyon Kocatepe Üniversitesinin tıp kökenli Sayın Rektörü tarafından Tıp Fakültesinin Anatomi Ana Bilim Dalında gerçekleştirilen bir atamaya camiamızın dernek başkanı olarak her platformda itiraz edeceğimi ifade etmek istiyorum.
Öğretim üyesi açığı olmayan, iki doçent ve bir yardımcı doçent ünvanlı, kaliteli çağdaş eğitim ve nitelikli uluslararası bilimsel yayınlar üreten kadrosu ile meslektaşlarından takdir toplayan bir tıp fakültesi temel tıp anabilim dalına veteriner fakültesi mezunu, veteriner anatomi doktorası ve veteriner anatomi doçentliği ünvanlarına sahip olan ve akademik kariyerinin hiçbir döneminde tıp fakültesi ve insan anatomisi ile ilgili bir deneyimi ve bilimsel çalışmasının bulunmayan bir öğretim üyesinin atanmasının kabul edilebilir bir yanını bulmakta güçlük çekmekteyim. Bir tıp fakültesi anatomi anabilim dalı öğretim üyesinin kanatlı hayvan anatomisini bilmeden bu konu ile ilgili bölümde görevlendirilmesi öğrenciler için ne kadar gayriciddi olur ise, doktora tezi “Akkaraman koyunu ve Ankara keçisinin karın boşluğu arterleri üzerine karşılaştırmalı makroanatomik araştırmalar” olan ve çalışmalarının tamamını hayvan anatomisi üzerine yapan bir öğretim üyesinin bulunması gereken yer, en az beşeri hekimlik kadar önemli ve çok saygı duyulan bir başka meslek dalı olan veteriner hekimlerimizi yetiştiren veteriner fakültesi olmalıdır.
İnsan yaşamından sorumlu hekimlerimizin yetiştirildiği tıp fakültelerinin temel dersi olan insan anatomisi ve klinik anatomi derslerinin, tıp fakültesi anatomi anabilim dalı öğretim üyeleri tarafından onaylanmış bir doktora, tıpta uzmanlık ve/veya doçentlik belgesi olmayan bir öğretim üyesi tarafından verilmesinin doğuracağı yasal ve etik problemlerin neler olabileceğini irdelediğimizde karşımıza hekimin etik olarak (hekimliğin kötü uygulanması-malpractice) (Hekimlik Meslek Etiği Kuralları Ikinci Bölüm Madde 13) ve hekimin yasal olarak (bilinçli taksir) suçunu işlemesine sebebiyet veren yasal düzenlemeler çıkmaktadır (Yeni Türk Ceza Kanunu’nun Hekimlik Mesleğini İlgilendiren Kanun Maddeleri – Bilinçli Taksir).
Ayrıca, tıp fakültesine atanan veteriner fakültesi kökenli sayın öğretim üyesi, insan vücudu üzerinde araştırma yapma yetkisine de sahip olacağından, tıbbi araştırmalar ve yayın etiği yönünden bilimsel ve mesleki yönden yeterli ve yetkin kişi olmadığı için etik kurallara aykırı bir konuma da düşecektir (Hekimlik Meslek Etiği Kuralları -Tıbbi Araştırmalar ve Yayın Etiği- Altıncı Bölüm ve Madde 40).
Bu nedenlerle bazı tıp fakültelerimizde uygulanmaya başlayan ve hekimlikte bir model yaratma felsefesi üzerine planlanan ‘iyi hekimlik uygulamaları’ ve benzeri çalışmalarda yukarıda hukuksal olarak ortaya konan sakıncalar dikkate alınarak sadece tıp kökenli öğretim üyelerinin görevlendirilmesi uygun olacaktır.
Üniversite sınavlarında geçmiş dönemlerdeki tercih edilmedeki yüksek seviyeleri tekrar yakalayan, ilk yüzde birlik dilimdeki öğrencilerin girdiği tıp fakültelerimizde, öğretim üyelerinin araştırma imkanlarını, özlük haklarını, meslek sorunlarını ve kalitelerini artırmak yönünde yapılması gerekenleri tartışmak yerine böyle bir konunun okuyucularımıza aktarılması çok üzücüdür.
Yazının konu başlığı altına latince olarak ilave edilen ’Bir hatanın önüne geçmek yüz tanesini engellemektir’ sözünü tekrar hatırlatmak istiyorum.
Bu hatalı uygulamaya kendi talebi ile sebep verdiği tahmin edilen veteriner fakültesinin sayın öğretim üyesinin ortaya çıkan mizahi durumu düzeltip, başka bir kutsal mesleği öğreten kendi fakültesine acilen dönme isteğini bildirmesi uygun olacaktır. Kendisi bunu gerçekleştirdiği takdirde, ‘Düzeltilmesi gereken bir yanlışlık, doğruluktan daha ağır bir yüktür’ sözünün ışığında, bu talihsiz atamanın emsal olmaması için sayın Rektörü de idari olarak rahatlatmış olacağı kanısındayım.