Tıp fakültelerinin finansal sorunları yanında giderek daha da belirgin hale gelen araştırma görevlisi teminindeki sorunlar, araştırma hizmetleri ve özellikle hasta hizmetlerini önemli ölçüde etkilemektedir. Bu sorun kısa sürede aşılamazsa yakın gelecekte iş yükü artması öngörüsüyle araştırma görevlisi tercihlerinde tıp fakültelerinin tercih edilmemesi yönündeki eğilim daha da artacaktır.
Bu sorun niçin yaşanıyor? Bu sorunun temelinde ücret adaletsizliği ön plandadır. İş yükü ve ücret dikkate alındığında tıp fakültelerinde araştırma görevlisi olarak göreve başlama tercih edilmiyor. Bu tercih edilmeme oldukça anlaşılabilir ve eleştirilemeyecek, beklenen bir eğilimdir. Ciddi bir iş yükü var. Maaş, döner sermaye ve tüm diğer ücretler dikkate alındığında, eğitim hastanelerindeki ücretlerin çok gerisinde kalmaktadır. İş yükü dikkate alındığında da yine aynı dengesizlik devam etmektedir.
Kalp-damar cerrahisi, beyin ve sinir cerrahisi, pediatrik cerrahi, çocuk hastalıkları, acil servis gibi iş yükü fazla olan ve yoğun bakım hizmetleri olan bölümlerde şimdiden araştırma görevlisi ihtiyacı ortaya çıkmış durumdadır. Bu bölümlere ya araştırma görevlileri başlamamakta ya da başlayanların önemli bir kısmı bir sonraki sınav döneminde sınava girip ayrılmaktadır.
Çözüm olarak neler yapılmalı:
1. Öncelikle iş yükü de dikkate alınarak eşit ücret ödemesi sağlanmalıdır. Burada “tıp fakülteleri ödemeyi yapsın” savunmasına gidilmemeli. Çünkü tıp fakültelerinin, mevcut döner sermaye gelirlerinde bir iyileştirme yapılmadan böyle bir yükün altına girebilmeleri mümkün değildir.
2. İş yükü dikkate alınarak kadro dağılımı sağlanmalıdır. Hasta hizmetlerinde servis hizmeti, yoğun bakım hizmeti, poliklinik hizmetleri ve araştırma hizmetleri gibi iş yükü kadro belirlenmesinde mutlaka dikkate alınmalı, aynı zamanda ücretlendirmede de dikkate alınmalıdır.
3. Tıpta uzmanlık sınavı sonucu bir kadroya başvuran ve yerleştirmeye tabi tutulan adayların görevlerine başlamaması veya başlayıp ayrılması durumunda en az bir yıl süreyle yeniden TUS’a müracaatları önlenmeli ya da önemli bir puan dezavantajı yaşamaları gereklidir. Bu madde, ilk iki maddedeki şartlar sağlandıktan sonra uygulanmalıdır.
Yüksek öğrenim Kurulu (YÖK)’nun ilgili komisyonlarında konu tartışılarak sorunlar netleştirilmeli ve devletin diğer ilgili kurumları ile iletişim kurularak çözüm sağlanmalıdır. Tıp fakültesi sayısının önemli ölçüde arttığı dikkate alındığında, daha etkin bir planlamanın yapılabilmesi için, ortak ve yöresel farklılıklardan doğan sorunlar yaşamaları nedeniyle coğrafi şartlar da dikkate alınarak tüm tıp fakültelerini temsil edecek, fakat işlerliği olabilecek yasal altyapısı temin edilmiş, YÖK’e karşı sorumlu bir kurulun oluşturulmasının önemli bir adım olacağı kanaatindeyim.