Bilindiği gibi Türkiye’deki tıp fakültelerinde “Norm kadro” uygulamaları gerekçe gösterilerek kadro sınırlaması getirildi. Bu nedenle tıp fakültelerinde doçent ünvanı almış, kadroya atanmayı bekleyenler, 5 yıllık doçentlik süresini doldurup profesör olmanın koşullarını yerine getirenler, uzun süredir uzman ya da öğretim görevlisi kadrosunda çalışıp yardımcı doçentlik için bekleyenlerle birlikte tıp fakülteleri ve rektörlükler de idari anlamda zor bir süreç içine girdi. Norm kadrolar konusunda üniversitelerden dolayısıyla fakültelerden görüş istendi. Hemen her fakülte ve üniversite kısa zaman içinde görüşlerini toparlayarak ilgili kurumlara gönderdi. Ancak hiçbir fakültenin rasyonel bir “İş analizi” yapamayacağı kadar kısa bir süre söz konusuydu. Daha önce yapılmış iş analizlerinin de yeniden değerlendirilmesi gerekiyordu.
İyi bir iş analizi, işin unsurları ile iş için kullanılan makine, araç, gereç incelemesinin çok iyi dokümantasyonunu, işin çeşitli faktörler bakımından içinde bulunduğu durumun değerlendirmesini ve işin diğer işlerden farklılığının net olarak belirtilmesini içermelidir. Tıp fakülteleri eğitim, araştırma ve hizmet anlamında çok faktörlü görevleri olan oluşumlardır. Yalnızca “eğitim” bile lisans ve lisansüstü eğitimi kapsadığı gibi sağlık eğitimini de kapsar ve hekimler ya da öğretim üyeleri sağlık eğitim danışmanlığı yaparak ya da danışmanları yetiştirerek önemli bir mesai harcarlar. Araştırma ise – Türkiye için uluslararası arenada “Sağlık” araştırmalarının ön sırada yer aldığı göz önüne alındığında – hem ulusal hem uluslararası alanda en yoğun çalışılan alanlardır. Dünyadaki çok uluslu ilaç şirketlerinin ilaç araştırmaların bir kısmını Türkiye tıp fakültelerinde yaptırmaları ise ayrı bir boyuttur ve pek çok getirimi nedeniyle desteklenmelidir.
Hizmet sektöründe tıp fakültelerinin ağır hizmet yükü diğer fakültelerden öncelikli bir ayrım noktasıdır. Halen tıp fakülteleri, sevksiz olarak müracaat eden tüm hastalara hizmet verdiği gibi karmaşık, zor, başka bir sağlık kurumunda tedavi edilme şansı bulamayan hastalara da şifa dağıtmakta ve referans merkezi olarak çalışmaktadır.
Ayrıca tıp fakültesi öğretim üyeleri başta Rektörlük olmak üzere pek çok idari kadroda görev almakta, Adli Tıp Kurumu Başkanları, mediko sosyal merkez müdürleri, pek çok ilde sağlık yüksekokulu müdürleri ve yardımcıları, sağlık hizmetleri meslek yüksekokulu yöneticileri vs. genellikle tıp fakülteleri kadrolarında seçilmektedir. Adını saydığım tıp fakültesi dışı bu yüksekokullara, diş hekimliği fakültelerine, beden eğitimi-spor yüksekokullarına hatta eğitim fakültelerinin çocuk gelişimi programlarına eğitsel olarak destek verenler de tıp fakültesi öğretim üyeleridir.
Ülkemizde gelişen tıbbın öncüleri olan tıp fakültelerine yalnızca öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısı esas alınarak yapılacak “Norm kadro” uygulaması realiteden uzaktır.
Yapılmış iş tanımları, resmi-özel raporlar ışığında yeniden değerlendirilmeli, başka kurumların analiz çalışma sonuçları ve uluslararası örgütlerce yapılan çalışma raporları ile karşılaştırılarak sonuçlar tartışılmalıdır. Tıp fakültelerinde yapılan işin mahiyeti özeldir. İş görülmesinde kullanılan yöntem, teknik ve mekanizasyon koşulları hızla değişmektedir. Üstelik yapılan işlerin karşı karşıya bulunduğu faktörler değişmektedir. Örneğin tıp fakültelerinde eğitimin sistemi giderek değişmekte ve küçük gruplara interaktif eğitim modelleri uygulanmakta, böylece aynı öğretim üyesinin bazen bir tam gün aynı grupta ders vermesi söz konusu olabilmektedir. İş analizlerinin doğru ve rasyonel olması durumunda tıp fakültelerinin kadro beklentileri daha reel çözümlerle karşılanabilir kanısındayım