“Dünyanın en iyi üniversitelerini sıralayan Şanghay Klasmanı açıklandı. 2020 listesinde Türkiye’den hiçbir üniversite ilk 100’e giremedi. En iyi 1000 üniversiteyi sıralayan klasmana Türkiye’den 11 kurum girebildi. İstanbul Üniversitesi 401-500 sıralamasında yer alarak Şanghay Klasmanı’na göre Türkiye’nin en iyi üniversitesi oldu. Hacettepe Üniversitesi 601-700 bandında yer alırken, onu İstanbul Teknik Üniversitesi 601-700 sıralaması ile takip etti. Marmara Üniversitesi ise Erciyes ve Gazi Üniversiteleri ile 901-1000 seviyesinde yer aldı” (1).
Bir önceki yazımda da belirttiğim gibi, Osmanlı Döneminde ismi Dârülfûnun olan ve 1933’de üniversite reformu ile İstanbul Üniversitesi ismini alan üniversite (ve elbette tıp fakültesi) ülkenin en eski ve en köklü kurumudur (2).
Yine bir başka üniversite sıralaması olan “URAP (University Ranking by Academic Performance) 2019-2020 dünya alan sıralamasında, Türkiye, 36 üniversitesi ile alan sıralamasında yer alan üniversite sayısı bakımından, ülkeler arasında 17. sırada yer aldı. Türk üniversiteleri, 61 bilim alanından 26’sında yer alabildiği için, ülkelerin alan sıralamasında yer alma sayısına göre yapılan değerlendirmede 43’üncü sıraya girebildi. En fazla sayıda Türk üniversitesinin yer aldığı alanlar; mühendislik ve tıp – sağlık bilimleri alanlarıdır. Mühendislik ile tıp – sağlık bilimleri alanları sıralamasına 23’er üniversitemiz girdi. Tıp ve sağlık bilimleri alanında sıralamaya giren üniversitelerin 7’si sırayla İstanbul Koç, Erzurum Atatürk, Ankara Gazi, İzmir Ege, Ankara, İstanbul ve Ankara Hacettepe Üniversiteleridir” (3).
Osmanlı devlet teşkilat ve teşrifatında sultan (hanedan) dışında kalemiye (sadrazam, bürokratlar), seyfiye (askerî zümreler) ve ilmiye (şeyhülislam, kadılar, ulemâ) olmak üzere üç temel meslek grubu mevcuttu. Osmanlı’nın son dönemi ve Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında ise askeriye, mülkiye ve tıbbiye olmak üzere üç etkili meslek grubu vardı. Askeri hekimlik olarak başlayan süreçte birçok ünlü asker ve sivil tabip, hem hekimlik hem de hekimlik dışı alanlarda ülkenin kaderinde ve çok değişik alanlarda etkili oldular. İstanbul Üniversitesi’ne bağlı tıp fakültesi dışında, ikinci tıp fakültesi Ankara Üniversitesi bünyesinde ancak 1945’de kurulabildi. Ve sonraki 25 yıl içinde 7 tıp fakültesi daha açıldı. Son 50 yıl içinde ise yani bugün, bu sayı 111’e ulaşmıştır (2). Aynı şekilde, buna paralel olarak tıp fakültesi programlarına alınan öğrenci sayısı 1975’de 2000 kişi iken, 45 yıl sonra bugün bu sayı 15 963’e ulaşmıştır (2).
2010 yılında ülkemizde tıp fakültesi sayısı 74 ve bu sayı ile dünyada tıp fakültesi sayısı olarak 5. sırada iken, bu sayı Hindistan’da 271, ABD’de 147, Almanya’da 36, İngiltere’de 32, Yunanistan’da 7 imiş (4). Aradan geçen 10 yılda ülkemizdeki tıp fakültesi sayısı %50 artışla 111’e ulaşırken, nüfus açısından bizimle aynı olan Almanya’da %8.3 artışla 39 (35’i devlet, 4’ü özel) olmuştur (5). ABD ise 2010 yılındaki fakülte sayısını gelecek 20 yılda 13 yeni fakülte açarak %10 artışla 160’a çıkarmayı planlamış (4).
Elbette, başta nüfus artışı olmak üzere, diğer parametrelerdeki gelişmelere paralel olarak ülkenin ihtiyacı kadar tıp fakültesi açılması ve hekim yetiştirilmesi zarurettir. Fakat ülkemizde, özellikle son on yılda tıp fakültesi sayısı açısından muazzam ölçülerdeki niceliksel (kantitatif, kemmiyet) artışa rağmen, gerek yapısal (bina, araç gereç, donanım) ve gerekse akademik (öğretim üyesi, araştırma, yayın) açıdan niteliksel (kalitatif, keyfiyet) artış aynı ölçüde olmamıştır.
Normalde yeni bir tıp fakültesi açılırken, önce amfileri, derslikleri, laboratuvarları, kütüphanesi, araç gereci, donanımı ile binası, altyapısı hazır edilmesi, sonra da öğretim üyesi kadrosunun tamamlanması gerekmektedir. Ancak ondan sonra kontenjan belirlenip öğrenci alımına geçilmelidir. Yani benzetmek gerekirse bir erkek ve kadın evlenip bir yuva kurmaya ve çoluk çocuğa karışmaya karar verdiğinde, nikah yapmadan önce nasıl bir ev alıp / kiralayıp dayayıp döşüyorlarsa, yeni bir fakülte kurulumu da aynı şekilde olmalıdır. Fakat son yirmi yılda, genellikle yeni bir tıp fakültesi kurulması söz konusu olduğunda önce kararı alınıyor, herhangi bir binaya tabela asılıyor, sonra da bir başka fakültede üç yıl boyunca öğrenciler eğitime gönderiliyor ve bu sürede bina ve öğretim üyesi kadrosu iyi kötü oluşturulmaya çalışılıyor. Tabir-i caizse ‘kervan yolda diziliyor’. Hele bir yola çıkalım, zamanla her şey yoluna girer, halledilir mantığı ile hareket ediliyor. Evlilik teşbihinden hareketle ‘iki gönül bir olunca, samanlık seyran olur’ ve ‘nohut oda, bakla sofa’ felsefesi ile sıkıntı ve sorunların üstesinden gelinmeye çalışılıp durum idare edilmeye, kişisel özverilerle halledilmeye çalışılıyor. Bu da kısa ve uzun vadede devasa ve işin içinden çıkılmaz problemlere, komplikasyonlara yol açabiliyor (6,7).
Bu yol ve yöntemle sorunlar hiçbir zaman bitmiyor, gerçek manada çözülmüyor, ne öğrenciler ne de öğretim üyeleri mutlu, huzurlu ve başarılı olabiliyorlar (8). Kurumsallaşma gerçekleşmediği gibi yola plansız, programsız ve hazırlıksız çıkıldığı için sorunlar, sıkıntılar bitmek bir yana katlanarak artıyor. Fakat bütün bu ve benzeri tespit ve sonuçlara rağmen tıp fakülteleri sayı, kontenjan ve öğrenci sayısı açısından yani kantitatif açıdan artmaya devam etmiş; bina, donanım, öğretim kadrosu, araştırma, yayın ve diğer açılardan yani kalitatif açıdan aynı oranda artmamıştır.
Halbuki 2015 yılında yayınlanan ve ‘Türkiye’de 2023 yılı sağlık insan gücü hedefleri ve tıp-sağlık eğitimine genel bir bakış’ adlı bir çalışmada, “Hekimlerimizin yetiştiği fakülte sayısı açısından dünyada en fazla tıp fakültesi ülkemizde bulunmaktadır. Mevcut tıp fakültesi sayısının diğer ülkelere göre çok sayıda olması ve yeni kurulan bazılarının da henüz istenen eğitim düzeyinde olmaması dikkate alınması gereken bir durumdur.” tespiti yapılıp, Bu bağlamda tıp fakülteleri, görev ve hedefler, eğitim programı, öğrencilerin değerlendirilmesi, kontenjanlar, akademik personel politikası, eğitim kaynakları, program değerlendirme ve yönetim ile sürekli yenilenme açısından gözden geçirilmelidir. Halen faal olmayan tıp fakültelerinde eğitime başlama izni verilirken, eğitime başlama ölçütleri istenmeli, tıpta uzmanlık eğitimi, diş hekimliği uzmanlık eğitimi ve yan dal uzmanlık eğitimi kontenjanlarının dağılımında tıp fakültelerinin ihtiyacı göz önünde bulundurulmalıdır” önerisi yapılmıştır (9).
Geçen yazımı bitirirken, “ilginç, manidar, gülümsetici ve bir o kadar da düşün-dürtücü son bir ‘yeni tıp fakültesi açılma’ haberi ile bitiriyorum” demiştim (2). Bu yazımı hazırlarken de bir haber çalındı kulağıma. Duyduğuma göre, Doğu Anadolu’daki bir ilimizde, üniversite yönetimi YÖK’e bünyelerinde tıp fakültesi açılması için bir dosya hazırlamış ve henüz daha resmi bir karar alınmamışken (söz alındığı söyleniyor) dekan aramak için kollar sıvanmış, birtakım isimlere teklifler götürülmüş. Dedim ya, ortada ne fakülte binaları, ne araç gereç, ne donanım, ne akademik kadro var; hiçbir altyapı, hiçbir şey yok. Ama iyi niyet var, gayret var. Önceki yazımda artık bir nüfus kriteri olmadığından bahsetmiştim; klinik pratik için sağlık uygulama ve araştırma merkezi olarak da artık o ildeki devlet hastanesi (ki her ilimizde olduğu gibi hemen hemen bütün ilçelerimizde de var artık) olması yeterli sayılmakta. Ve yine demiştim ki, artık bu saatten sonra herhangi bir il ve ilçede yeni bir tıp fakültesi daha açılmaması için geriye hangi sebep ve kriter kaldı ki?
Konu ile ilgili üçüncü yazımın sonunda, yeni tıp fakültesi açılması noktasında artık rahatlıkla ilk önerimi, kanaatimi, görüşümü belirtebilirim. Ne olur artık uzun yıllar (belki bir on yıl), ister devlet isterse vakıf olsun (Kayseri ve demin bahsettiğim il örneğinde olduğu gibi), asla ve kat’a bir tane bile yeni tıp fakültesi açılmasın; hatta, eğer mümkünse açılmış fakat henüz eğitime başlamamış olan (Bilecik ve Bandırma örneğinde olduğu gibi) ya da açılmasına rağmen hali hazırda öğrencilerini 3 yıl süreyle başka bir fakültede okutanlar (Kırklareli, Siirt, Ağrı ve daha birçok yeni tıp fakültesi ve hatta Giresun örneğinde olduğu gibi), ilgili üniversite tıp fakültelerine aktarılıp kapatılabilir. Bütün kaynak, enerji, dikkat ve özen bugüne kadar açılmış olanların üzerine yöneltilsin, yoğunlaştırılsın. Şu andan itibaren, ister devlet ister vakıf, bir tane bile yeni tıp fakültesi açılmasın. Bugüne kadar açılmış olanların rehabilitesi, mevcut sorunlarının çözülüp eksiklerinin giderilmesi, kalitelerinin ülke ve dünya ölçeğinde arttırılmasına çalışılsın. Aksi halde, ülkemizi hekim fazlalığı ve dolayısıyla işsizliği, daha da vahimi hekim bilgi, beceri ve kalitesinde ciddi düşüş bekliyor.
KAYNAKLAR
- https://tr.euronews.com/2020/08/15/dunya-n-n-en-iyi-universiteleri-listesi-ac-kland-turkiye-ilk-yuzde-yok
- https://www.akademikakil.com/tip-fakultesi-acilma-ve-kontenjan-belirleme-kriterleri/irfanyalcinkaya/
- http://tr.urapcenter.org/2019/URAP-2019-2020-DUNYA-ALAN-SIRALAMASI-RAPORU-10.06.2020.pdf
- https://www.diyarbakirsoz.com/yazarlar/MKCelen/Tip-Fakultesi-Sayisi-olarak-Dunya-8217da-5–Siradayiz-4709#:~:text=A.B.D.’de%20147%20adet%20t%C4%B1p,yeni%20t%C4%B1p%20fak%C3%BCltesi%20a%C3%A7may%C4%B1%20planl%C4%B1yormu%C5%9F.
- https://tr.sodiummedia.com/3934300-medical-education-in-germany-preparation-admission-list-of-universities
- https://www.ntv.com.tr/yazarlar/sadik-gultekin/tip-fakulteleri-asgari-kosullari-ne-olcude-karsiliyor,HrT4o94tO0q-sdhq5l64eA
- https://www.birgun.net/haber/tip-egitimi-ve-hekimlige-bitmeyen-kotuluk-312723
- https://www.medimagazin.com.tr/hekim/universiteler/tr-9-yillik-tip-fakultesi-ogrenciye-hoca-yok-hocaya-doner-yok-2-15-71246.html
- http://www.sdplatform.com/Dergi/844/Turkiyede-2023-yili-saglik-insan-gucu-hedefleri-ve-tip—saglik-egitimine-genel-bir-bakis.aspx
6 yorum
Bu yazım bugün yayınlandıktan sonra ve biraz önce 112. tıp fakültesinin kurulduğunu öğrendim.
https://www.ozgurkocaeli.com.tr/haber/5144922/kocaelinin-ikinci-tip-fakultesi-aciliyor
Tıp fakültesi açan açana. Türkiye, tıp fakültesi sayısı açısından dünya rekoruna koşuyor. ABD’yi yakalamaya az kaldı.
Ne olur artık yeter, bir tane bile artık açmayalım derken bu haber üstüne tuz biber ekti. Kime ne anlatıyorum ben diye hayıflandım. Bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete anlaşılan. Allah sonumuzu hayr eylesin.
BU KONUYU ELE ALDIĞINIZ İÇİN ÇOK TEŞEKKÜR EDERİM. ALMANYA DA 38 TIP FAKÜLTESİ VARKEN BİZDE 112. ARTIK KANTİTE DEĞİL KALİTEYİ ARTIRMAK GEREK. ÖĞRENCİ KABULUNDEN , EĞİTİM GEREÇLERİNE VE ÖĞRETİM ÜYELERİNE KADAR. BU GELECEĞE BİR BORCUMUZ HOCAM. ELİNİZE SAĞLIK.
https://www.aksam.com.tr/yazarlar/prof-dr-cevdet-erdol/tibbimizin-gelecegi-masada-kalmadan/haber-1120625
“BENİM YOLUM – Tababet San’atının İcrası İle Geçen 35 Yıl” KİTABIMIN “GÖZDEN GEÇİRİLMİŞ VE İLAVELİ 2. BASKI”SI ÇIKTI.
İKİNCİ BASKIYA ÖN SÖZ’Ü OKUMAK İÇİN;
https://profdrirfanyalcinkaya.blogspot.com/2023/09/benim-yolum-tababet-sanatnn-icras-ile.html
Haber: Güney Kore’de greve giden 4 bin 900 doktorun lisansı iptal ediliyor
Güney Kore, tıp fakültesi kontenjanlarının artırılması kararını protesto amacıyla istifalarını sunan yaklaşık 5 bin stajyer doktora, lisanslarının askıya alınacağı yönünde uyarı bildirisi yollandığını bildirdi.
Haberin tamamının linki; https://buff.ly/3PDEqkL
Benim Yorumum: Adamların kalite derdi var, tıp fakültesi kontenjanlarının böyle aniden, hazırlık yapılmadan, keyfi olarak bu kadar çok arttırılması hekim kalitesini düşürür deyip istifa ediyorlar hem de yüzde yüze yakını. Bizde böyle bir şey asla ve kat’a olmaz, bugüne kadar da olmadı, siyasiler yapar, bir kesim eleştirir, diğer kesim sessiz kalır ya da onaylar ve siyasetçi yoluna devam eder, sayı arttırılır kalite her geçen gün düştükçe düşer. Zira bizde hekimlerin böyle organize ve örgütlü gücü, birlikteliği yoktur. Maalesef bu kafayla ve gidişle olmayacak da.
Kaliteyi tartışabilmemiz için artık geç kalındı bence hocam. İdareciler ve maalesef kimi çalışanlar, tıp fakültelerini sadece çok reçete yazan yerler olarak tanımlıyorlar. Eğitim kurumu olduğu, araştırma merkezleri olduğu kimsenin aklına dahi gelmiyor.
Görevden alınan eski bir tıp fakültesi dekanı