5947 sayılı Tam Gün Yasası’nın bazı maddelerinde Anayasa Mahkemesinin yaptığı kısmi iptaller sonucunda tıp fakültelerinde çalışan öğretim elemanları için ortaya yeni bir durum çıkmıştır. Buna göre öğretim elemanlarının tümü tam gün fakültelerinde çalışacaklar, mesai saatleri dışında ise isterlerse muayenehanelerinde ya da özel sağlık kuruluşlarında çalışabileceklerdir. Ancak yürütme erkinin yasalarla olmasa bile yeni yönetmeliklerle kamuda çalışan hekimlerin mesai saatleri dışında muayenehanelerinde ya da özel sağlık kuruluşlarında hekimlik yapmasının karşısında güçlü bir irade ortaya koyduğu görülmektedir.
Bunun yanında tam gün çalışan öğretim üyeleri Ocak 2011 sonundan itibaren üniversite hastanelerinde özel muayene ve özel ameliyat yapamayacaklar ve bu kalemden katkı payı alamayacaklardır. Muayenehane ya da özel sağlık kuruluşlarında çalışmaya devam edecek olan öğretim üyeleri ise Tam Gün Yasası öncesinden farklı olarak tam öğretim üyesi maaşı ve döner sermaye katkı payı ödemesi almaya başlayacaklardır. 5947 sayılı Yasa’ya göre tıp fakültelerinde uygulanacak katkıya dayalı döner sermaye ödemelerine ilişkin yönetmeliğin en geç Ocak 2011 sonuna dek hazırlanması ve uygulamaya geçmesi gerekmektedir.
Tıp fakültelerinde yeni dönemdeki katkı payı ödemelerinde eğitim-öğretim ve araştırma etkinliklerinin en az klinik etkinlikler kadar dikkate alınması gerektiğini daha önceki yazılarımdan birinde dile getirmiştim. Geçenlerde bir vesileyle Sağlık Bakanlığı hastanelerinde uygulanan performans sistemini en yetkili ağızlardan ayrıntılı bir şekilde dinleme ve öğrenme olanağına sahip oldum. Hizmet puanı esaslı ve hekimin klinik emeğini ideale yakın değerlendirdiğini düşündüğüm bu sistemin klinik performans ayağının bire bir aynı şekilde üniversite hastanelerinde de uygulanmasının doğru olacağına ve öğretim elemanlarının sağlık hizmetlerini normal bir tempoda sürdürmeleri halinde bu sistemin öğretim elemanlarını maddi açıdan tatmin edeceğine inanıyorum. Eğitim-öğretim ve araştırma için de çok üreten ile az üretenin adaletli bir şekilde ayrıldığı bir sistemin oluşturulması gerekmektedir. Ancak kâğıt üzerinde iyi bir katkıya dayalı ödeme sisteminin oluşturulması sorunu çözememektedir, çünkü Tıp fakültelerinin içinde bulunduğu mali dar boğaz hak edilecek katkı payı ödemelerinin eksiksiz ve zamanında ödenmesinin oldukça güç olacağını göstermektedir. Bu aşamada iki olası senaryodan bahsedilebilir;
İyimser senaryoda tıp fakültelerinde katkı payı ödemelerinin eksiksiz ve zamanında yapılması durumundan en fazla yalnızca üniversitede çalışıp zaten hem klinik hem de akademik alanlarda üst düzeyde performans gösteren öğretim üyeleri mutlu olacaklardır. Bu öğretim üyeleri hem çalışma tempolarını aynı düzeyde belki de artırarak sürdürecek hem de büyük olasılıkla mesai saatleri dışında ek gelir getiren işlere yönelmeyeceklerdir. Bunun yanında belli bir klinik ve/veya akademik temponun altında çalışan öğretim üyeleri bu durum karşısında büyük olasılıkla çalışma tempolarını yükseltmek durumunda kalacaklardır. İyimser senaryoda tıp fakülteleri her açıdan kazanacaktır.
Kötümser senaryoda ise tıp fakültelerinin döner sermayelerindeki mali sıkıntıların sürmesi ve katkı payı ödemelerinin eksik ve geç yapılması durumundan en çok yalnızca üniversitede çalışan ve hem sağlık hizmeti hem de akademik alanlarda üst düzeyde performans gösteren öğretim üyelerinin etkilenecek olmasını beklemek yanlış olmayacaktır. Ödeme sıkıntılarının sürmesi durumunda bir süre sonra bu öğretim üyeleri ya mesai saatleri dışında muayenehane ya da özel sağlık kuruluşlarında çalışmaya başlayabilecekler ya da daha kötüsü “Nasıl olsa benden az çalışanlar da benim kadar kazanıyor” düşüncesiyle çalışma tempolarını düşürebileceklerdir. Bu üst düzey üretken öğretim üyelerinin bir bölümünün maddi sıkıntı nedeniyle üniversiteden bütünüyle ayrılma olasılığı da ortaya çıkacaktır. Bu öğretim üyelerinin bir bölümü ise “her şeye rağmen en üst tempoda karşılıksız sağlık hizmeti ve daima en üst tempoda karşılıksız akademik üretim” düşüncesinde olabilecektir. Döner sermaye katkı payı ödemelerinde yaşanacak sıkıntıların mesai saatleri dışında ek gelir elde eden öğretim üyelerini ve zaten belli bir klinik ve/veya akademik temponun altında çalışan öğretim üyelerini çok fazla etkileyeceğini beklememek gereklidir. Bu senaryoda tıp fakültelerinin hem sağlık hizmeti hem de akademik açılardan niteliksel olarak kayıplar yaşayacağını düşünmek olasıdır.
Sonuç olarak tıp fakültelerinde Ocak 2011 sonrasında hangi senaryoların yaşama geçeceğini hep birlikte yaşayarak göreceğiz. Tıp fakültesi öğretim üyelerinin tam gün çalışmasını ve mesai saatleri dışında ek iş yapmamasını istemek tek başına yetmemektedir. Bunun için kâğıt üzerinde güzel görünen, kulağa hoş gelen planlar değil, gerçek yaşamda yapılabilen uygulamalar gereklidir.