Eğitim, bireyin yaşam sürecinin her aşamasında kazandığı bilgi ve beceri birikimidir. Bu bilgi ve becerileri bireye kazandırmak için toplumsallaşmanın yansımaları olan kurumların araç olarak kullanılması diğer bir boyuttur. Çağımızın en somut eğitim kurumları üniversitelerdir. Ya da öyle olmalıdır.
Üniversitelerin somut eğitim yapmak zorunda olan fakültelerinin başında tıp fakülteleri gelir. Yıllardır tıp fakültelerinde eğitim sisteminin değişmesi, müfredatın daha somut ilkelere bağlanması, bilgilerin yenilenerek ve güncelleştirilerek aktarılması, aktif eğitim, problem çözmeye dayalı eğitim, öğrenci merkezli eğitim yapılması gerektiğini tartıştık durduk. Bütün bu iyi niyetli ve etkili çabalar, tüme yakın öğretim üyelerimizi bir eğitim seferberliği heyecanıyla müfredat değişikliğine taşıdı.
Özellikle Ankara Üniversitesi Rektörü, Tıp Fakültesi Dekanı ve öğretim üyelerinin büyük özveriyle çalıştıklarını gözledik.
Ancak, çekirdek Müfredat hazırlamayı hedefleyen ve probleme dayalı eğitim yöntemini benimseyen çalışmalar, tıp fakültelerinin eğitim birliğini amaçlama yaklaşımında yanlış yapma riskini de beraberinde taşıyor. Risklerden birincisi, bütün tıp fakültelerinde aynı eğitim standardını getirirken statikleştirmek; ikincisi, üniversite eğitiminde özgün üretim ve farklı dinamiklerin gereksizliğine kapı açmak. Şayet eğitim sistemindeki değişikliğin çekirdek müfredatla gerçekleşebileceği düşünülüyorsa “sistem”in diğer boyutları da göz önünde tutulmalıdır.
Hiçbir eğitim sistemi tarihsel, toplumsal, siyasal, ekonomik boyutlardan soyutlanamaz. Yeni bir sistem geliştirmedikçe dünyada uygulanan merkeziyetçi, ademi merkeziyetçi veya karma sistemlerden birini uygulayarak dünyayla entegre olunabilir.
Avrupa Birliği’ni hedefleyen ülkemiz, tıp eğitiminde hangi sistemi uygulayacağını netleştirmek zorundadır. Ya da yeni bir sistem önermelidir.
Merkeziyetçi sistemi Avrupa’da, Fransa, İtalya, Danimarka, İsveç, Norveç, Yunanistan, Belçika, Hollanda uygulamaktadır.
Bu ülkeler, tarihsel olarak otoriter, toplumsal olarak nüfusu sınırlı, siyasal olarak otorite geleneğe bağlı, ekonomik olarak alt yapısı kurulu ve güçlü ülkelerdir.
Ademimerkeziyetçi sistemleri benimseyen ABD, Kanada, Almanya, Hindistan, Avusturya gibi ülkeler eğitimi yerel yönetimlere bırakmışlardır. Bu ülkeler ise geniş coğrafyaya ve nüfusa sahip ülkelerdir.
Karma eğitim sistemini İngiltere uygulamaktadır.
Türkiye’nin durumu, sistem olarak ademimerkeziyetçi modeli uygulamaya daha yakındır. Bu yüzden ilköğretimin ve yüksek öğretimin eğitim felsefesi açısından birbiriyle bağlantılı olması gerekir. Bu sebeple tüm eğitimle ilgili gelişmeler ve kurumsallaşmalar, merkeziyetçi bir anlayıştan yerel üretime aktivite kazandıracak ademimerkeziyete dönüş olmasının daha çağdaş, rasyonel ve sosyolojik kökenli bir yaklaşım olacağı kanaatindeyiz.