Tıp fakültesi hastaneleri ve çalışanlarını yaklaşık dört beş yıldır meşgul eden döner sermaye uygulamaları ve ödenek sorunları ve ardından "tam gün yasası" ile ilgili tartışmalara yeni dönemde, erken çözüm bulunmazsa ciddi sorunlara yol açacagı açık olan araştırma görevlisi kadro sıkıntısı eklendi. Döner sermaye uygulama/ödemelerindeki adaletsiz dagılım nedeniyle tıp fakültelerinden egitim hastanelerine dogru olan araştırma görevlisi ve öğretim elemanı kaçışını birkaç yıldır yaşıyorduk. Genelde Tıpta Uzmanlık Sınavı (TUS)’yla alınan araştırma görevlileri klinikler için ihtiyacı görebiliyordu. Bir dönem talep edilen araştırma görevlisi sayılarında kısıtlamaya gidilmesi nedeniyle sıkıntı yaşanmaya başlanmış, fakat en ciddi sorun, son iki TSU döneminde talep edilen ve verilen kadroların ekonomik sebeplerle tercih edilmemesi ve boş kalması olmuştur. Hasta sayısının ve hasta sorunlarının yogun olduğu acil tıp ana bilim dalları, yogun bakım üniteleri olan pediatri, nöroloji, kalp-damar cerrahisi, beyin cerrahisi ana bilim dalları vb. çok ciddi araştırma görevlisi kadro sıkıntısı yaşamaya başladılar. Bir ya da iki TUS döneminde bu ölçüde araştırma görevlisi kadro ve müracaat sorunu olması durumunda adı geçen anabilim dallarında temel hizmetlerin bile sürdürülmesi mümkün degildir. Bu ana bilim dallarında hizmetlerin sonlandırılması bile kaçınılmazdır.
Çözüm aslında çok net kelimelerle ifade edilecek kadar basittir:
1.Sağlık kurumlarının olanak ve fonksiyonları dikkate alınarak kategorize edilmesi ve hizmet bedellerinin buna göre eksiksiz ödenmesi,
2."Aynı işe aynı ücret" ödenerek kurumlar arası farklı ücret ödenmesinin önüne geçilmesi, dolayısıyla ücrete baglı yönlendirmenin engellenmesi,
3.Döner sermaye oranlarının tek başına artırılmasının adaletsizligi gidermesi mümkün degil. Çünkü mevcut döner sermaye kaynakları devamlı negatife giderken sizin üst limitleri yükseltilen döner sermayeyi ödemeniz zaten mümkün degil. Bu artışın, sadece tıp fakültesi hastanesi olan üniversitelerin yöneticilerinin personel tarafından daha fazla eleştirilmesine olanak saglamaktan başka bir anlamı olmaz.
Özetle; "hasta katılım payı ödemesi" olmayan bir sağlık sisteminin ayakta durması mümkün olamaz. Yaptıgı hizmetin gerçek değerde karşılıgını alamayan bir kurum sağlıklı olarak fonksiyonlarını icra edemez. Tıp fakültelerinden öğretim üyelerini çeken veya kaçışını engellemeyen, araştırma görevliligi için fakülte hastanelerini cazibe merkezi olmaktan çıkaran, çalışan personelini muadilleri kadar mutlu etmeyen yaklaşımlarla sağlık sistemi sağlıklı bir yapıya oturtulamaz. Söylemek ve umutsuzluk oluşturmak istemiyoruz, fakat bu gidişle daha da önemlisi, yarınlarımızı sorun yumagına dönüştürüyoruz.
Halen ümitliyiz, en azından ümitli olmak istiyoruz.