“Eğitim şart!”
Hayatın herhangi bir alanında sorun(lar)la karşılaştığımızda bu sözü söyler ya da çevremizden duyarız. Elbette eğitim şart olmasına şart da, nasıl bir eğitim, neyi neden öğretmeliyiz? Konu tıp fakültelerindeki eğitim olunca bu konuda “araştırma, eğitim, danışmanlık ve akademik gelişim fonksiyonları olan tıp eğitimine hem mezuniyet öncesi, hem mezuniyet sonrası hem de yaşam boyu eğitim (sürekli mesleki gelişim / sürekli tıp eğitimi) katkıları sunmak” için tıp fakülteleri bünyelerinde tıp eğitimi (ve bilişimi) anabilim dalları kurulmuştur. Ve 2008 yılında ülkemizdeki tıp fakültelerinin 32’sinde bu anabilim dalı mevcutmuş (1). Halihazırda bu sayı hayli artmış olsa gerektir.
Bu makalede, tıp eğitiminin bilimsel yöntemlerine ve teknik yönlerine değinmekten ziyade, bir eğitimci olarak kendi düşünce ve deneyimlerime dair tespitler yapmak, notlar düşmek istiyorum. Tıp eğitimi konusunda anabilim dallarının olduğu ve bu konularda çalışmalar yapıldığını göz önüne alırsak, bunun ötesinde bir girişim benim haddimi ve kapasitemi aşar kanısındayım.
Fakülte yıllarımda bir öğrenci, stajyer ve intörn olarak içinde bulunduğum ve gözlemlediğim tıp eğitimini, uzmanlık eğitimim sonrası yeni kurulan bir tıp fakültesinde uygulamakla karşı karşıya kaldım. Yeni uzman (yardımcı doçent) olarak Van Tıp Fakültesi’nde heyecanım vardı ama hiç eğitim tecrübem yoktu. Zaman içinde, yıllar geçtikçe “işi, işin içinde öğrendim”. Ben stajyerleri yetiştirirken, onlar da benim eğitici olarak yetişmeme vesile oldular.
Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde 7 yıl, Sağlık Bilimleri Üniversitesi İstanbul Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezi, Göğüs Cerrahisi Kliniği ile İstanbul Yeditepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin ortaklaşa yaptığı stajda da 9 yıl olmak üzere toplam 16 yıldır Tıp Fakültesi 4. veya 5. dönem stajyerlerinin eğitim işi ile bizzat ve bilfiil uğraştım, sorumluluğunu üstlendim.
Van’da iken kendi video kameramla amatörce çektiğim ameliyat videolarını staj sırasında öğrencilere izlettim, zira staj sırasında ameliyat seyretmeleri yeterli değildi ve o yıllarda Youtube da yoktu. 1980’li yıllarda Ankara Tıp Fakültesi’nde iken Göğüs Cerrahisi stajına ait ne bir kitabımız ne de basılı ders notlarımız vardı. Derslerde iyi not tutan öğrenci arkadaşların notlarının fotokopisi ile idare ediyorduk. 2002 yılında Van Tıp Göğüs Cerrahisi ekibi olarak staj notlarını hazırlayıp üniversite matbaasında bastırmış ve stajyerlere ücretsiz dağıtmıştık.
Ankara’da öğrenci iken okulumuz ülkenin ikinci en köklü tıp fakültesi olduğundan bina, donanım, hastane, araç gereç ve eğitici kadrosu açısından oldukça iyi durumda idi. Çok iyi ders anlatan, alanında dünya çapında olmasa da ülke çapında ismi bilinen meşhur hocalar vardı. Hele bir Tıp Tarihi ve Deontoloji hocası rahmetli Fuat Aziz Göksel hocamız vardı ki, dersi öyle güzel ve hoş anlatırdı ki, devam mecburiyeti olmasa bile dersini dinlemeye girerdik. Bana ilmi birikimi ve babacan tavrı ile öyle bir güven telkin etmişti ki, bir akrabamın ciddi bir psikolojik sorununu danıştığımda söylediği şeyler yıllar sonra doğru çıkmıştı.
Stajyer olduğum yıllarda Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı’nda derslerimize gelen hocaların birçoğu ile yıllar sonra Göğüs Cerrahisi Camiası’nda ve doçentlik sınavlarında karşılaştık. Üç doçentlik sınav başvurusunda da Ankara Tıplı hocalarım jüri üyeleri arasında idi ve en sonunda onlardan birinin eliyle cübbe giymek nasip olmuştu.
Fakat olumsuzluklar da yok değildi. En başta, o yıllarda kontenjanlardaki ikiye katlanmadan dolayı okulun kapasitesi bu yükü kaldırmakta zorlandı ve dersliklerde, laboratuvarlarda ve klinik stajlarında ciddi sıkıntılar çekildi. Klinik ve cerrahi branşlardaki hocaların en büyük handikapı ise fakülte dışında muayenehanelerin oluşu idi. Hatırlıyorum da, cerrahi hocalarımızdan biri (ki dersi de güzel anlatırdı), bir dersin başında “çocuklar, dersimi hızla anlatıp muayenehaneme gitmek istiyorum, filan saatte orada olmam lazım” demişti. Bir defasında da bir başka hocamız, klinikte vizit yaparken varikosel nedeniyle ameliyata hazırladığı genç bir imamın hayalarının muayenesini kızlı erkekli stajyerlerin yapmasını istemişti. İmam-hatip, muhtemelen hem inancı hem de hayası nedeniyle itiraz edince ısrar etmiş, kızmış, onu aydın imam olmamakla suçlamış ve ameliyatını yapmamakla tehdit etmişti. Bir başka stajda da bir bayan hastanın kadın doğum polikliniğinde yardımcı doçent olan bir erkek doktora, kendisini bir bayan doktorun muayene etmesini istediğinde türlü hakaretlere maruz kaldığını hatırlıyorum. Teorikler iyi güzel de pratikler yeterli değildi ve stajlar kalabalık gruplarla yapılıyordu. Bir defasında genel cerrahi stajında bir hocamız vizit yaparken sorumlu hemşireye dönüp “bu çocukları al, bunlara bir iki enjeksiyon yapmayı gösterin, yaptırtın” demişti. İntörnlük döneminde bile, yani son sınıfta iken birçok arkadaşımız etraftaki sağlık bakanlığına bağlı hastanelerin acillerinde nöbet tutup dikiş atıp enjeksiyon yapmaya çalışıyordu.
Düşünüyorum da, o yıllarda bu tür olumsuzluklar olsa da bu yıllara nispetle oldukça şanslı imişiz. Zira biz en azından planlı programlı kurulmuş köklü bir fakültede ve ülkenin ikinci büyük şehrinde eğitim gördük. Şimdilerde ise küçük iller bir yana, ilçelerde bile kurulan ve hiçbir hazırlık ve altyapı oluşmadan açılan tıp fakültelerinin çoğunda ne bir morfoloji (temel tıp bilimleri) binası, ne yeterli bir hastane, ne tecrübeli eğitici kadro, ne yeterince tıbbi donanım, ne de yeterli sayıda hasta var; hatta fakültenin tabelasını asacak bir dekanlık binaları bile yok. Kurulma kararı alınıp öğrenci alımı yapılmış yeni fakültelerin hemen hepsi aynı ya da yakın şehirdeki fakültelerle yapılan protokollerle oralarda okuyup o fakültelerin en az 3 yıl kontenjanlarını arttırma sonucunu doğuruyorlar. Bu süre içerisinde bir şekilde bulup buluşturup asgari düzeyde de olsa eksiklerini tamamlayıp, kervanı yolda dizseler bile bir türlü sorunlar bitmek bilmiyor, normalleşemiyorlar.
Van Tıp Fakültesi yıllarımda edindiğim tecrübeler ışığında Yeditepe Üniversitesi Tıp Fakültesi adına Süreyyapaşa Göğüs Cerrahisi Kliniği olarak birlikte düzenlediğimiz göğüs Ccrrahisi stajında, staj sorumlusu olarak kliniğin başasistan ve uzmanlarının çoğunu işin içine dahil ederek heyecanlı, istekli, dersine emek ve sevgisini katmış, motivasyonu yüksek geniş bir eğitim kadrosu oluşturdum. Stajyerler için tam donanımlı müstakil bir klinik olarak, her yıl yeniden revize edilen ve güncellenen, zengin içerikli staj programı (göğüs cerrahisine giriş dersi gibi orijinal teorik dersler ve türlü pratikler) yaptım. Stajyerlere anlatılan tüm dersleri, geçmiş yıllardaki sınav sorularını ve ilave olarak staj için gerekli olan tüm dokümanları dijital ortamda stajyerlere her yıl staj başlangıcında takdim ettim. Hatta stajyerler daha staja başlamadan, onlara stajla ilgili bilgilendirici e-posta gönderdim ve staja adım attıklarından itibaren staj boyunca ve yazılı & sözlü sınav boyunca dahi süren eğitim ortamı oluşturdum. Stajı diğer ve benzer stajlardan farklı kılmak için elimden geldiğince, gücüm yettiğince çaba sarf ettim. Sınav birincisine hediye verip sınav ekibiyle ayrı fotoğraf çekinip başarıyı özendirmeye ve stajyerleri motive etmeye çalıştım. Her staj sonunda toplu fotoğraf çekinip bu fotoları kliniğin sosyal medya ortamında duyurdum.
Bu yıl pandemi nedeniyle staj dersleri video konferans yöntemiyle uzaktan eğitimle anlatıldı. Bu sırada anlattığım üç ders kayda alındı. Bilahare, bu üç dersi mükerrer izlenmesine ve herkesin istifade edebilmesine imkan verebilmek için Youtube’a yükledim (2). Ayrıca staj sonu yazılı sınavlarda bugüne kadar hazırladığım sorulardan seçtiğim 183 soru ve son 10 yılda TUS sınavlarında sorulan 75 soru olmak üzere toplam 258 sorudan oluşan “Göğüs Cerrahisi Stajı Soru Hazinesi”ni de aynı şekilde herkesin yararlanmasına olanak vermek için mesleki blog’umda yayınladım (3). Zira sorular, bir konunun iyi anlaşılıp anlaşılmadığını görmek ve o konuda önemli noktaların vurgulanıp altının çizilmesi bakımından önemlidir. Öğrenmenin yollarından biri de soru sormak olduğu gibi soru çözmektir.
Stajyerlere her stajda dediğim gibi “stajdan azami faydalanmaya bakın, bilgi ve tecrübe heybenizi doldurabildiğiniz kadar doldurmaya çalışın. Ve hepsi de aynı zamanda birer öğrenci olan öğretmenlerinizi, hocalarınızı zorlayın, rahat bırakmayın, sorularla bunaltın, onları tabiri caizse sağın, almanız gerekeni alın. Zira herkes bir şekilde çok özel bir durum olmadıkça stajı / stajları geçecek, fakülteyi bitirecek. Ve hepinizi poliklinikte, klinikte, laboratuvarda, ameliyathanede, acil serviste ve elbette hayatın içinde asıl sınav, gerçek sınav bekliyor” olacak.
Sözün özü; her iş için ‘şart olan eğitim’ işinin öncelikle bir gönül ve emek işi olduğunu, günümüzde mekanı ve zamanı olmadığı (7 / 24 / 365) kanısındayım.
KAYNAKLAR
- https://www.medimagazin.com.tr/authors/figen-doran/tr-turkiye8217de-tip-egitimi-anabilim-dallarina-neden-ihtiyac-vardir-72-75-1649.html
- https://www.youtube.com/channel/UCShR4om_eoRKsf3EjRC6CGw
- https://profdrirfanyalcinkaya.blogspot.com/2020/09/gogus-cerrahisi-staji-soru-hazinesi.html
11 yorum
Değerli meslektaşım, yeni açılan tıp fakülteleri ve alınan öğrenciler, asistanlar konusunda aklı başında bir değerlendirme yapacak iradeye muhtacız. Bu afiliye tıp fakülteleri, eğitim araştırma hastanelerinden işinin ehli yetkin hekimler yetiştirmek mümkün değil. Dünya standartlarında bir eğitim ve akreditasyona ihtiyacımız var. Ben yaptım oldu mantığı tıpta geçersizdir ve sonu insan hayatına kast etmek gibidir. TUK, YÖK ne düşünüyor bu konularda ya da düşünmüş gibi mi yapıyor anlamıyorum. Bu dünyada olmasa bile ahirette bu yanlışların hesabı mutlaka sorulur. Eğer kişilerde bu duyarlılık varsa kimse bu vebali alamaz, ama yoksa işler kolay…
Endişe ve tespitlerinizde haklısınız, zaten tıp fakülteleri konusundaki yazı dizim bu konuya değinmek, dikkat çekmek, sorun ve çözümler konusunda birlikte düşünmek ve paylaşmak içindir, bu konu öncelikli olarak hekimleri ilgilendirir ve konuyla ilgili herkes duyarlılık gösterip fikirlerini ortaya koymak, çözüm aramakla yükümlüdür. Görüşünüzü açıkça ifade ettiğiniz için teşekkürler
https://mobile.donanimhaber.com/bahcesehir-univ-tip-ifsa–139762241#139762241
BİR KİTAP DEĞERLENDİRMESİ (Yemen’de Bir Bulgar Hekim (1877-1878), Dr. Hristo Stambolski, Çev. Hüseyin Şimşek, Yeditepe Yay., İstanbul, 2020)
Osmanlı’nın batılı anlamda ilk modern tıp fakültesi olan Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane’de talebelik, Mekteb-i Tıbbıye-i Mülkiye’de de anatomi muallimliği yapan Bulgar kökenli Dr. Hristo Stambolski (İstanbullu Hristo) gerçekten iyi bir hekim ve iyi bir akademisyen. Zira o yıllar da anatomi’nin kurulması ve yerleşmesine çok büyük katkıları olmuş. Birçok vakayı ayrıntılı not etmiş ve hatıratını da kaleme almış. Yemen’e sürgün olarak gönderildiği yıllar, yolculuğu ve yaşadıklarını okumak ayrı bir zevk oldu. 1870’li yıllarda Osmanlı’da tıp fakültesindeki anatomi eğitimi ve çalışmaları, bugün bu ülkede yeni açılan onlarca tıp fakültesi’nden bile kat kat iyi ve kaliteli durumda imiş. Tıp eğitimi ciddi, disiplinli, hekimler ve muallimler ise gayet iyi. Osmanlı’da ermeni, rum, bulgar, yahudi olmak üzere farklı etnik ve din mensupları tıp alanında da kaydadeğer ve hatırı sayılır hizmetler vermişler. Mesela Dr. Stambolski’nin Yemen’deki askerler ve halk arasındaki Medine Kurdu hastalığı ile ilgili çalışmaları ve verdiği hizmetler gerçekten takdire şayan. Bu ilginç ve sürükleyici hatıratı okumanızı öneririm. Dr. Hristo hocamızın ruhu şad olsun.
Türkiye’deki tıp eğitimi hakkında bir söyleşiyi paylaşmak istedim. Umarım faydalı olur. https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/uroloji-uzmani-prof-dr-semih-ayan-turkiyedeki-tip-egitimini-degerlendirdi-1844754
TUS (Tıpta Uzmanlık Sınavı) 2022 KONTENJANLARINA DAİR BİR DEĞERLENDİRME
06.03.2022 tarihinde yapılan son TUS sınavı sonuçları, 31.03.2022 tarihinde açıklanmıştı. Aynı gün içinde kontenjanların da açıklanması gerekirken üç haftalık bir gecikme ile bugün açıklandı. 2021 Eylül TUS’u için 6136 kontenjan açıklanırken bu TUS döneminde iki kat arttırılarak 11 500’e yakın kadro ilan edildi. (https://www.sabah.com.tr/galeri/yasam/tus-kontenjanlari-bugun-aciklanabilir-osym-ile-2022-tus-kontenjanlari-aciklandi-mi-ne-zaman-aciklanacak). Halbuki hastaneler, yatak sayıları, hasta (vaka) sayıları, eğitim kadroları aynı, yani bir önceki sınavdan bu yana değişen fazla bir şey yok. Muhtemelen “…Varsın gidiyorlarsa gitsinler. Bizler de üniversiteleri yeni bitiren doktorlarımızı buralarda istihdam ederiz, buralarda onlarla devam ederiz. Gerekirse yurt dışından ülkemize dönmek isteyenleri süratle davet ederiz. Buralar boş kalmaz merak etmeyin…” sözünün/düşüncesinin kontenjanların iki katına çıkartılmasında etkisi olsa gerek. Bu kadar uzman doktora ihtiyaç var mıdır? Asistan eğitimi ile ilgili onca sorun varken, bir anda hiçbir hazırlık yapılıp önlem alınmadan kadroların ikiye katlanması sorunların dağ gibi artıp büyümesine yol açacak korkarım. Bir çok üniversite (devlet ya da vakıf farketmez) ve eğitim hastanesin bir çok dalında ne yeterince eğitim görevlisi var, ne yeterince hasta (vaka) var ne de yeterince araç gereç ve donanım var. Bu ülkede özellikle son yıllarda kantite kaliteye, nicelik niteliğe, kemmiyet keyfiyete, muhteva kabuğa öncelenir ve tercih edilir oldu ne yazık ki. Yıllarını eğitim ve sağlık işine vermiş, bilgi, birikim ve deneyim sahibi uzman ve akademisyenlerden ziyade siyasetin ve bürokrasinin çekip çevirdiği ve her şeyi belirlediği bu vasatta ileriki yıllarda binbir ve çeşit çeşit sorunla yüz yüze kalacağımızı öngörmek kehanet olmasa gerek.
Eğitim önemli ama kimin umurunda? Sadece tıp fakülteleri değil uzmanlık öğrencileri de mutsuz ve umutsuz, kontenjan arttırılsa ne olacak ki?
https://bit.ly/3OEQSOV
“BENİM YOLUM – Tababet San’atının İcrası İle Geçen 35 Yıl” KİTABIMIN “GÖZDEN GEÇİRİLMİŞ VE İLAVELİ 2. BASKI”SI ÇIKTI.
İKİNCİ BASKIYA ÖN SÖZ’Ü OKUMAK İÇİN;
https://profdrirfanyalcinkaya.blogspot.com/2023/09/benim-yolum-tababet-sanatnn-icras-ile.html
Biri eğitim mi dedi, gerçekten bu ülkedeki üniversiteler bilim yuvası mıdır, buyrun aşağıdaki linkteki yazıyı okuyun lütfen, siz karar verin
İRFAN VE – EĞİTİM&ÖĞRETİM VE ÜNİVERSİTE VE LİYAKAT VE THE END
https://profdrirfanyalcinkaya.blogspot.com/2024/10/irfan-ve-egitim-ve-universite-ve.html
“Bir stajda yaşadığım bir olayı hatırlıyorum. Kadın doğum polikliniğinde bir bayan hasta, erkek bir yardımcı doçente kendisini bir kadın doktorun muayene etmesini istediğini söylemişti. Bunun üzerine çeşitli hakaretlere maruz kaldı. Bu, maalesef ülkemizde sıkça karşılaşılan bir durum.”
Tüm Dünyada kadınlar, genital sistemlerini eğitime açmazlar. Kadınlar bundan nefret eder. Cinsel market değeri yüksek olan bir kadın hasta gezer yine de muayene olmaz!
Tıp fakültesinde bir öğrenci, jinekolojik muayene konusunda 0 ile 5 arasında deneyim kazanarak mezun olur. Genelde bu sıfırdır!
Bu rakamlar, aslında yok hükmündedir. Jinekolojik bölgeye hâkimiyet, kitaplarla, videolarla ya da Maket vasıflı kaynaklara da elde edilemez. Kadavra ile canlı doku arasında uçurum vardır, müthiş bir tecrübeniz yoksa kadavra da size bilgi sunmaz.
Ancak ilginç olan şu: Ömür hayatlarında hiç jinekolojik muayene yapmamış olan bazı hekimler, TV ekranlarında 20 yıllık tecrübeli jinekologlar gibi konuşuyor, akıl veriyor, insanları yönlendiriyor (Gizli Kadın Doğum Doktorculuğu) . Bazı hekimler mezuniyetten sonra bile hiç jinekolojik muayene yapmamış veya yapamamış oluyorlar çünkü “sapık” damgası yeme korkusu var. 30 yıl boyunca aile hekimliği yapmış, anne-çocuk sağlığı üzerine çalışmış doktorlar bile meslek hayatları boyunca “sıfır vajina, sıfır vulva” görmüş oluyorlar. Ama ne hikmetse, 30 yıllık bir jinekolog gibi ahkâm kesebiliyorlar. Vajina görmüyor fitil yazıyor, eliyle Rahime dokunmamış adet söktürücü yazıyor. Sadece zevcesi ve varsa sevgilisi üzerinden tüm kadınları değerlendiriyor?!!!
Ülkemizde hekimler, tıp fakültelerinden jinekoloji konusunda sıfır deneyimle, ama sonsuz özgüvenle mezun oluyor. Hiçbir gerçek deneyimi olmadan her şeyi bilen hekimler yetişti ve bunlar tehlike saçıyor. Halk ise Tıp fakültelerinde her bilginin öğretildiğini ve herkesin bunu mükemmel bir şekilde öğrendiğini düşünüyor. Aslında durum tam tersi! Ancak ne yazık ki, ihmal edilen jinekolojik hastalıklar nedeniyle hasta sayısı logaritmik olarak artan birçok branş var: romatoloji, immünoloji, kardiyoloji, nöroloji hatta ortopedi bile.
Kadınlar ihmal edilmiş, tespit edilmemiş, umursanadıkları jinekolojik hastalıklar nedeniyle kırılırken, temas ettikleri doktorlar “kadın doğumla ne alakası var” demektedir. Birazcık işi bilen ise gizli kadın doğumculuk yapıyor. Yada performans – döner sisteminde 50 – 200 hasta/gün arasında yalap şalap iş yapan, hasta bakan “tekniker vasıflı” jinekologlara, sırf bedava veya ucuz oldukları için puan olmayı insanımız seçmektedir.
So Olarak ülkemizin sosyal ve dini yapısı, Tıp eğitimini sekteye uğratıyor. Eğitim kalitesi düşük, ama özgüveni yüksek doktorlar yetişiyor, yetişti. Performansı – dönerci tekniker vasıflı tedavi etmeyen, kalabalık kadın yığınlarını sadece eriten “her şey normalci” hekimler den oluşmuş bir sistemin içindeyiz. Bu da ciddi bir paradoks yaratıyor.
endişelenmekte haklısınız, bu kadın doğum dahil her alanda böyle, tıp eğitiminde kalite ve kantite birlikte artmadı, kalite sizlere ömür, şu yazımı okumanızı öneririm, benim şu anda ve yakın vadede bir şeylerin düzeleceği konusunda ümidim yok, bu berbat eğitim sistemini bu iktidar kurdu, halk da sonuçlarına katlanacak, kendi düşen ağlamaz, bu günler iyi günlerimiz, gelecekte bizi daha kötü günler bekliyor maalesefBiri eğitim mi dedi, gerçekten bu ülkedeki üniversiteler bilim yuvası mıdır, buyrun aşağıdaki linkteki yazıyı okuyun lütfen, siz karar verin
İRFAN VE – EĞİTİM&ÖĞRETİM VE ÜNİVERSİTE VE LİYAKAT VE THE END
https://profdrirfanyalcinkaya.blogspot.com/2024/10/irfan-ve-egitim-ve-universite-ve.html