Akademik insan olmak hangi meslek faaliyetini yürütürse yürütsün, her meslek adamının erişmek istediği bilimsel bir statüdür. Geçirilen uzun ve meşakkatli bir süreçte karşılaşılan çok sayıda güçlük, başarılması gereken sınavlar ve belki de en önemlisi, geçilen bu yollarda farklı olabilmektir akademik insan olmak.
Akademisyenliğin dünyada olduğu gibi ülkemizde de saygın bir konum olduğu herkesin malûmudur. Kişinin isminin önünde akademik bir unvanın olması, o kişinin düşünce ve bilgilerinin kabul edilirliğini olumlu yönde etkilemektedir. Bu her meslek grubunda böyledir. Akademik unvana sahip olan meslek adamlarının çoğunluğunun ise yükseköğretimde genç kuşak meslek adaylarının yetiştirilmesine katkıda bulunduklarını, yani tabiri caizse hocalık (öğretim üyeliği) yaptıklarını biliyoruz.
Aşağıda belirteceğim fikirlerin (belki de aşırı) muhalefetle karşılaşacağını öngörebiliyorum. Şimdiden karşı fikirlere saygı duyduğumu belirtmek isterim. Ama ne yapayım ki ben de böyle düşünüyorum.
Her meslek dalında akademisyenlerin dünyamız, ülkemiz ve insanlık adına çok büyük ve yadsınamaz yararlar sağladıklarının altını çizerek ve her birine saygımı sunarak, kişisel düşüncemi belirtmek istiyorum.
Tıpta akademisyenlik, diğer dallardaki akademisyenlikten önemli farklılıklar gösterir. Niye mi?
Hukuk fakültesindeki öğretim üyesini, ne kadar bilgi birikimi olsa da hâkim ya da Cumhuriyet savcısı yapamazsınız. Hukuk fakültesindeki tecrübeli ve deneyimli akademisyenin bilgisi, kürsüdeki hâkim için sadece yardımcı kaynaktır.
Eğitim fakültesindeki bir akademisyeni engin bilgisine rağmen ilköğretimde bir öğretmen yapamazsınız. İlkokul öğretmenliğinin kendine özgü deneyimini ve havasını yakalamak çok da kolay olmasa gerektir.
İlahiyat fakültesindeki bir akademisyeni mahalle camiinde imam yaptığınızda akademisyenlikteki başarısını gösteremeyebilir.
Bu örnekleri her bilim dalı akademisyenliği için artırabiliriz. Ancak, tıp dalında özellikle hekimler için akademisyenlik aynı zamanda her daim uygulamanın içinde olmak demektir. Akademik unvanı olan hekim öğretim üyesi, aynı zamanda çok iyi bir uygulamacıdır. Böyle de olması gerekir. Çünkü tıp mesleği etik ilkeleri her hekim için geçerlidir. Tıp mevzuatındaki her bir hukuki düzenleme her hekimi bağlar. Tıp alanındaki her bilimsel gelişmenin standart bir şekilde uygulanması her hekimden beklenen bir davranıştır. Bunların ötesinde hekimlik, yüzyıllardan bu yana akıp gelen ve genel kabul görmüş gelenekleri olan bir meslek dalıdır. Bu nedenle, tıp fakültesindeki öğretim üyesi aynı zamanda devlet hastanesinde aynı zamanda özel hastanede aynı zamanda aile sağlığı merkezinde hekimlik yapabilir.
Kabul etmeliyiz ki hekimlik, usta-çırak ilişkisinin 21. yüzyılda bile reddedilemediği, hocalığı bile farklı bir meslek dalıdır.