1979 yılında Ankara Kız Lisesinden mezun oldum. Lisemiz, o dönemler Ankara’sının en iyi liselerinden biriydi. Okulun çevresinde Hacettepe Tıp, Ankara Tıp ve Ankara Numune Hastanesi vardı. Okula giderken, “İnşallah” derdik. Zaten Türkiye’de tıp fakültesi sayısı çok azdı. Gazi Tıp bile kurulmamıştı.
Okulun çoğu öğrencisi “Fen kolu” olup, hemen herkesin öncelikli tercihi tıp fakültesine girip doktor olmaktı. Çıkardığımız 1979 Okul Yıllığımızda çoğu arkadaşımızın hedefinin doktor olmak olduğunu gördük. Okulu bitirdiğimde ben ODTÜ’yü kazandım. Her zaman orada bulunduğum için gurur duyduğum, gerçekten çok güzel bir üniversite. Daha sonra tıp fakültesini kazandığımda, ağabeyimin bana ilk önlüğü diktirdiğinde yaşadığım sevinci ve onuru dün gibi hatırlıyorum. Tıp fakültesinde daha birinci sınıfta iken akrabalarım, mahalle arkadaşlarım bana “Doktor” diye hitap ederlerdi. Kredi Yurtlar Kurumunda kaldığım süreçte idareciler hep saygılıydılar.
Aradan geçen zaman, tıptaki ve hekimlikteki güzel şeylerin hep aleyhine oldu. Hekimin şiddetin nesnesi hâline geldiğine ve hatta hastası ya da hastasının yakınlarınca öldürülmesine bir anlam veremiyorum. Hele hele devletimizin bir hukuk devleti, milletimizin yüzde 99’unun Müslüman olduğunu düşündüğümde anlama kapasitem daha da azalıyor.
Ancak; bazı şeyleri biraz daha gerçekçi açıdan, hadi söylemeyecektim ama biraz daha materyalist pencereden baktığımda anlayabiliyorum. 1979’daki toplumla 2013 yılı toplumu aynı değil. Bakkalı kapattık AVM açtık; toprak sahaları bıraktık naylon halı sahaları açtık; bahçemizdeki kokulu domatesi bıraktık tohum vermeyen genetiği bozulmuş ithal domatesi yedik; “İsraf haramdır” felsefesini bıraktık “Ne kadar harcarsan o kadar adamsın” felsefesine yapıştık; mektup yazmayı bıraktık Türkçe’mizdeki sesli harfleri ortadan kaldıran mekanik mesajlara sarıldık; bayramları bıraktık yıldızı kendimize otellere sığındık; cüzdanlarımıza, uğruna her şeyi göze aldığımız annemizin-babamızın-çocuğumuzun-sevdiğimizin resmi yerine uğruna icraları göze aldığımız bankaların göz alıcı kredi kartlarını koyduk; her şeyi bozduk ve en önemlisi de bozduğumuzun farkına varmadık. Farkına varamama yeteneksizliğinin mutluluğuna kandık.
Farklılaşan ve değer yargıları değişen bir toplumda tıp ya da hekim nasıl eskisi gibi kalabilir? Kalamaz!
Kalmadı da.
Acı ama gerçek, çok ararız eski günleri.
Geçmiş olsun!