Gazetelerde son haftalarda rastladığımız bazı hatalı uygulamalar bu yazıyı yazmamızı gerektirdi.
Bu haberlerden birinde, bir hastanın yanlışlıkla diğer böbreğinin alınması ve sonunda kaybedilmesi vardı. Tıpta hatalı uygulama ya da malpraktis denilen bu durum eğer bir de yaşam kaybına neden oluyorsa, bunun üzerinde ciddi olarak durmak gerekir.
“Tıbbi Hizmetlerin Kötü Uygulanmasından Doğan Sorumluluk Kanunu Tasarısı”nın 3. maddesinde şu tanımlama vardır: “Sağlık personelinin, kasıt veya kusur veya ihmal ile standart uygulamayı yapmaması, bilgi veya beceri eksikliği ile yanlış veya eksik teşhiste bulunması veya yanlış tedavi uygulaması veya hastaya tedavi vermemesi ile oluşan ve zarar meydana getiren fiil ve durum. ”
Tıp mesleğinin ilke ve kurallarının belirlendiği ve Türk Tabipleri Birliği tarafından yayımlanan “Hekimlik Mesleği Etiği Kuralları”nın 13. maddesinde ise malpraktis için, “hekimliğin kötü uygulanması” tanımı kullanılarak şöyle denilir: “Bilgisizlik, deneyimsizlik ya da ilgisizlik nedeniyle bir hastanın zarar görmesi ‘hekimliğin kötü uygulanması’ anlamına gelir.” Buradan da görüleceği gibi, tıbbi malpraktis, hata, uygulama hataları, hekimliğin kötü uygulanması kavramlarını içermektedir
Yıllarca Deontoloji Dersleri’nde okuttuğumuz hekimin hatalı uygulamalarındaki deontolojik sorunlar zaten Tıbbi Deontoloji Tüzüğü’nde vardı. Doğaldır ki, bunlar daha kapsamlı bir yasa tasarısı içinde görülmektedir. Ancak bunun adının bazılarının kullandığı gibi “Malpraktis Yasa Tasarısı” değil de, “Tıbbi Hizmetlerin Kötü Uygulanmasından Doğan Sorumluluk Kanun Tasarısı”veya buna yakın olması gerekir.
Tıp tarihinde Mezopotamya’dan itibaren malpraktisi geniş bir yelpazede görebiliriz. Cezalar ise ilkel, kısasa kısas yöntemleridir. Çağımızda ise; ceza “ödence”ye dönüşmüştür.
Ülkemizde, tıpta hatalı uygulamalar (malpraktis) konusunda mahkemeler önce tıbbi bilirkişilere başvururlar, sonra da gerekli görüldüğü takdirde Yüksek Sağlık Şûrası ve Adli Tıp Kurumundan görüş alarak karara varırlar. Diş hekimliğinde ise bu konuda genel tıpla ilgili yasa ve yönetmeliklerin yanında Türk Diş Hekimliği Birliği Disiplin Yönetmeliği de geçerlidir. Diş hekimliğinde meslek kusurları “tanı” ve “tedavi” aşamalarında görülmekte olup; ayrıca bir “ara aşama” ve “tedavi planlaması” aşamaları bulunmaktadır.
Tanı aşamasında hatadan kaçınmak için iyi ve dikkatli bir anamnez, ekstra ve intra oral muayene, sonuçta doğru endikasyona ulaşmak için laboratuvar ve radyolojik tetkiklerin eksiksiz yerine getirilmesi gereklidir.
Tedavi planlanması aşamasında, gerekli endikasyonu tam olarak kararlaştırıp hastaya zarar vermemek gerekir. Hastanın sağlığına kavuşması ilk erek olmalıdır. Tedavi aşamasında ilk önemli önlem, hastanın bilgilendirilmesi ve onayının alınmasıdır. İkinci önlem asepsi ve antisepsi kurallarının eksiksiz uygulanması, gerektiğinde hastada ağrısız girişim gibi gerekli işlemlerdir.
Özel hukukta sorumluluk kavramıyla “bir kimsenin hukuka aykırı bir fiille başkasına vermiş olduğu zararı tazmin etmekle yükümlü olması” anlatılmak istenir. Bu anlamda hekimin sorumluluğu kavramı hekimin tıbbi faaliyetlerin uygulanmaları sırasında, hastasına hukuka aykırı olarak vermiş olduğu zararı tazmin etmekle yükümlü olmasını ifade eder.
Nitekim tıbbi uygulamaların hukuka uygunluğu, kişinin sağlık ve yaşama temel haklarına dayanır. Kişinin sağlıklı yaşayabilmesinin en önemli koşulu, tıbbi bakım ve tedavinin olmasıdır. Böylece belirli bir mesleğin ayrıcalıkları olarak kabul edilmiş haklar ve görevler, kişinin sağlık ve yaşam hakkının sonucudur. Bütün tıbbi uygulamaların ve tıp biliminin amacı da kişinin sağlığının korunmasına, ıstıraplarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir.
Klinik uygulamalarda hekimin tıbbi eylemi (tıbbi uygulamaları) dolayısıyla, hekim sorumluluğu konusu ortaya çıkar. Hekimin klinik uygulamalarda sorumluluktan kurtulması için bazı kurallara uyması gerekmektedir. Eğer bu kurallara uyulmazsa tıpta hatalı uygulamalar olur.