Tıp doktoru, yani hekim, Hipokrat yemini ederek evrensel değerlere sahip olan ve hümanist kişiliği doğrultusunda namusu ve şerefi üzerine söz veren insan olarak bilinir. Hipokrat yemini bilimsel ve teknolojik gelişiminden bağımsız olarak öğretildiği çağlardan itibaren varlığını sürdüren etik görgü ve etik değerleri, yani hümanist duyguları da barındırmaktadır.
Eski Çin kaynaklarından günümüze ulaşan deyişler, antik Mısır’daki İmhativ öğretileri, Anadolu kökenli Hipokrat savları veya Hipokrat\’tan çok sonraları ortaya çıkan İslâm tıbbına ait yazılı veya sözlü yorumlarla ortaya konan kurallardaki ortak değerler hasta hakları ve bununla özdeşleşen insancıllıktır. Burada hastaya zarar vermeme önceliği, hastanın iyiliğini üstün tutma ve hastanın iradesine saygı birbirlerine göre öncelik göstermeyen ve ayrılamayan temel yasalardır.
Hümanizm, bilindiği gibi antik çağ kültürünü ve düşüncesini Orta Çağa taşıyan Rönesansı hazırlayan bir düşünce akımıdır. Latince kökenli bu sözcük antik Roma’dan itibaren ‘Humanus’, ‘Humanitas’, ‘Umanista’, ‘Humanismus’ şeklinde ifade edilmiş olup, ‘İnsancılık’ anlamına gelmektedir. Ancak, ilk ifade edildiği dönemlerde tüm insanlara karşı ayrıcalık tanımayan bir hoşgörü ve sevgi sözcüğünden biraz farklı ve belki de daha kapsamlı olarak sanat ve kültür formasyonu ögelerini de içermekteydi.
Olgu olarak eski, fakat bir kavram olarak kullanım tarihçesi görece yeni olan hümanizm bu haliyle 1845 yılında Fransızcaya daha sonra Almancaya felsefi bir terim olarak girmiştir. Kavramın anlamı da “insan varlığını ve onun gelişmesini amaç edinen kavram ya da öğretiler bütünü” veya “insanın, insanlık değerlerine yönelmesi, bunları izlemesi ve geliştirmesidir”.
Hümanizmin varlığı için ilk koşul, düşüncenin insan üzerinde odaklanmasıdır. Felsefenin konuşulmaya başlandığı dönemlerden bakıldığında, düşünce akımı olarak karşımıza çıkan ve önceliği insan yararına veren “sofizm”, yani “bilge” anlamını taşıyan düşünce Hümanizme doğrudan katkıda bulunmuştur.
Sokrates dönemi, insanı konu alan, insana kendini kendini görmeyi sağlayan ve öğreten bir uğraş olarak karşımıza çıkmıştır. Daha sonraki dönemlerde hümanist değerlerin ön plana çıkarıldığı son felsefe okulu “Stoa”, Helenistik dönemde sadece insan ve onun davranışlarıyla uğraşan, insanı etik değerlerle ortaya çıkaran bir yaklaşım sergilemiştir. Bu yaklaşımda insanı temel alan dünya görüşü, insanı birey olarak yücelten, bireylerin dünyadaki yaşamını temel değer sayan ve insanın kendi dışından değil yalnızca kendisinden kaynaklanan bir değeri olduğunu savunan bir çizgidedir.
XV. yüzyıl ve sonrası kurumsallaşmış Aydınlanma (Çağdaşlaşma) döneminde hümanist yaklaşım ve etik anlayışı yerini daha çok bilgiye bırakmıştır. Aydınlanma, Hümanizmdeki “insan”ı akılcılığın ve olguculuğun süzgecinden geçirip bize sunmaktadır.
Yüzyıllar boyu içeriği zenginleşen ama özünden bir şey yitirmeyen hümanist düşünce günümüzde de insan ve insan varlığının değeri, yüceliği, saygınlığı, gereksinimleri, hak ve ödevlerine yaklaşımında yaşam felsefemizin ilkelerini oluşturmaktadır.
Hiç bir meslekte bu kadar açık görülemeyen bir ölçüde, sahip oldukları filozofik özellikleriyle hastalarının sağlığı yanısıra, onlara verdiği değer, saygı ve sevgi ile ön plana çıkan hekimlik mesleği, hümanist temelleri ile toplum içerisinde adeta kutsallaştırılmıştır. İşte bundan dolayıdır ki hekim bilgelik, kültürel zenginlik, yüksek ahlaki seviye, nezaket, incelik, görgü, terbiye, ruh asaleti ve yüceliği, onur, iyi niyetlilik, adaletlilik, vefalı ve ölçülü olmak meziyetleri ile bütünleşmiş olmalıdır.
Son olarak, tıpta hümanizmin hastaya şirin ve sempatik gözükmek değil, hastanın bireysel endişeleri ve tedavisine değer verilmesi, hastaya ve haysiyetine saygı duyulması, hastaya sevgi ve özen gösterilmesi, hastanın doğa içerisinde ayrı bir değer olarak görülmesi, hastalık sırlarının saklanması, hasta ile hekim arasında hiç bir zaman yaşanmaması gereken parasal konuların her zaman geri plana taşınması olduğunun unutulmaması gerekmektedir.