Hasta ile görüşmelerimizde zamanımızın çoğunu anamnez almak ve muayene etmek değil, tanı ve tedavi konusunda bilgilendirmek alır. Eğer bunu eksik yaparsak, hasta tatmin olmaz, tedaviye katılamaz, bu nedenle tedavimiz başarılı olamaz.
Doğrusu günümüzde “karar verme süreçleri” gittikçe çapraşıklaşmaya başladı. Bunun nedenlerini irdelemeye çalışırsak şu başlıklar altında sınıflayabiliriz:
a) İnanç ve geleneklerin etkileri. Bilimsel/rasyonel düşünme yetisinin eksikliği:Hastalarımızla olan görüşmelerimizde, kanımca hepimizin sıklıkla karşılaştığı, yakındığı sorun budur. Günümüzde eğitim ve öğretimin, okur yazarlığın artması ile bu durum biraz azalmış olabilir. Ancak yine de çok sık karşılaştığımız bir sorun olmaya devam ediyor. “Hastanız herşey yiyebilir” dediğimizde hasta yakınının “Muz yiyebilir mi?” sorusunu yöneltmesi ile az mı karşılaşıyoruz? Dinsel inanışların da getirdiği kabullenmek-kadercilik bazen işimize de geliyor olabilir. Kötü sonuçları ve tedavisi mümkün olmayan hastalıkları kabullenmekte olduğu gibi.
b) Tıptaki gelişmelerden gelen karmaşıklaşma:Bilginin bu kadar hızla arttığı bir zamanda hekimlik mesleği de hızla değişiyor. Daha fazla tetkik istiyoruz. Daha fazla laboratuvar ve görüntüleme yöntemi kullanıyoruz. Hastayı dinlemek ve yakınmalarını anlamak yerine filmlerine bakar olduk. Hatta hastalar kendileri radyoloji laboratuvarlarına gidip “Belim ağrıyor, bana bir bel MR’ı çekiver” diyebiliyor. Ayrıca sessiz duran patolojileri-bazılarına patoloji de dememeliyiz, varyasyonları- çok ayrıntılı görüntüleme teknikleri ile tanıyabiliyoruz. Bu patolojilere/anatomik varyasyonlara birşey yapalım mı, sorusunu kolayca yanıtlamakta zorlanabiliyoruz.
Uzmanlaşmanın gittikçe artması anamnez almasını bilmeyen -veya önemsemeyen- hekimler yaratmaya başladı. Sadece bazı teknolojileri uygulamakla günlerini geçiren, klasik hekimlik yapmayan meslektaşlarımızın sayısı artıyor. Ancak bilginin artması, o bilgiyi hemen öğrenip uygulayan uzmanların yetişmesi ile çözülebilecek bir sorun değil midir? Buna karşı durmak mümkün müdür? Çağdaş tıp ders kitaplarının ömrü ne kadardır dersiniz?
c) Modernleşme ve çağdaş yaşamdan ileri gelen karmaşıklaşma:Modernleşme yaşam şeklimizde ciddi değişikliklere yol açmıştır. Daha sedanter yaşayan, bedensel aktivitede bulunmayan insanların sağlık sorunları farklılaşmaktadır. Daha fazla diyabet, tıkayıcı damar hastalığı, omurga dejenerasyonu var günümüzde. Ayrıca çevre kirliliği, yiyeceklere karışan doğal olmayan maddeler, kanserin artması gibi durumlar da cabası.
İnsan ömrünün uzaması yaşlıların sağlık sorunlarını çözme sorununu belirginleştiriyor. Hepimiz sağlıklı ve dinç bir yaşlanma istemiyor muyuz? 20-30 yıl önce düşünemeyeceğimiz bir sağlıklı yaşlanma istiyor durumdayız. Omurga hastalıklarından örnek verecek olursak; geçmişte “yaşlanmak” öne eğilmek, baston taşımak ve kamburlaşmak idi. Oysa günümüzde 70-80 yaşlarında bile omurgayı dikleştirecek, çok yürümeyi sağlayabilecek tedaviler, hatta cerrahiler düşünebiliyor, önerebiliyoruz. Bunun sonunda sağlık harcamaları artıyor ve pahalılaşıyor.
Kalite anlayışımız da değişmiş durumda. Eskiden at arabası ile gittiğimiz yollar yerine ABS frenli, hava yastıklı ve süratli arabaları kullandığımız otobanlar yok değil mi? Öyleyse yaşlıların dik durmayı istemesi, aktif sosyal yaşamayı sürdürmesi günümüzün bir gereğidir. Üstelik bu tedavilerin daha az invaziv yöntemlerle ve uzun yatış süreleri olmadan yapılması gereklidir. Hastaneler artık ayaktan tedaviler, hatta ayaktan cerrahileri düşünerek dizayn edilmek zorundadır.
Özetle, tıpta karar verme süreçleri biraz felsefi, biraz da çağdaş yaşamın hızla değişimi ile oldukça karmaşıklaşmıştır. Doğru karar verme ve sağlık hizmetimizi buna göre sürdürme konusunda daha çok düşünmemiz ve tartışmamız, tıp eğitimini de buna göre düzeltmemiz gerektiği kanısındayım.