Son zamanlarda tıp fakültesi öğretim üyeleri ile gerek Bakanlıkta gerekse özel sektörde çalışan uzman hekimlerin çalışma koşulları, maddi durumları ve özlük hakları ağırlıklı olarak kamuoyunda tartışılmaktadır. Uzman hekim adayı ya da akademisyen adayı olan, daha doğrusu tıp alanında geleceğimiz olan tıp fakültelerindeki araştırma görevlilerinin, Bakanlık eğitim hastanelerindeki asistanların, kısacası tıpta uzmanlık öğrencilerinin durumu ve sorunları genellikle arka planda kalmaktadır. Onların ne kadar zor koşullarda büyük bir özveriyle hizmet verdikleri, buna karşın arzu ettikleri eğitim ve çalışma koşullarına tam anlamıyla kavuşamadıkları çok fazla gündeme gelememektedir. Bu bağlamda bazı saptamalar yaparak çözüm önerilerini sıralamakta fayda vardır.
Sağlık Bakanlığında çalışan asistanların maddi kazançlarının tıp fakültelerinde çalışanlara göre daha iyi olduğu görülmektedir. Diğer özlük hakları açısından gerek Bakanlık eğitim hastanelerinde gerekse devlet üniversitesinde çalışanların vakıf üniversitesinde çalışanlara göre daha iyi durumda oldukları da görülmektedir. Aynı işi yapanlar arasında özlük hakları açısından belirgin farklılıklar olması TUS tercihlerini doğrudan etkilemektedir. Bakanlık hastanelerinin TUS’ta üniversite hastanelerine göre daha fazla tercih edilmesinin başlıca nedeni kanımca bu durumdur. Bu açıdan eşit işe eşit ücret verilmesi temel ilkesi kapsamında, tıpta uzmanlık öğrencileri arasındaki kurumlar arası tüm farklılıkların en iyi olanın yönünde ortadan kaldırılması gereklidir.
Klinik dallarda çalışan tıpta uzmanlık öğrencilerinin önemli bir bölümünün haftada 80 saati aşabilen ağır çalışma yükü altında oldukları görülmektedir. Bunun yanında nöbet sonrası izin kullanamadıkları gibi, sınırlı bir nöbet parası almaktadırlar. Bu iş yoğunluğuna ağır klinik ve poliklinik işlerin yanında birincil olarak kendi sorumlulukları olmayan ve eğitimlerine ne ölçüde katkı sağladığı belli olmayan bürokratik işlerin yoğunluğu da eklenmektedir. Bu açıdan tıpta uzmanlık öğrencilerinin nöbetler dâhil haftalık çalışma saatleri sınırlandırılarak, ya nöbet sonrası izin kullanmaları sağlanmalı ya da nöbet ücretleri bu ağır çalışmanın karşılığı olacak düzeylere çıkarılmalı ve tıbbi sekreterlerin yapması gereken işleri yapmalarının önüne geçilmelidir.
Kanımca tıpta uzmanlık öğrencilerinin en önemli sorunu hak ettikleri nitelikli eğitimi eksiksiz alamamalarıdır. Ülkemizde AB ya da ABD standartlarında tıpta uzmanlık eğitimi verebilen ana bilim dalları ya da kliniklerin sayısının çok az olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Tıpta uzmanlık öğrencilerinin ellerinde sözleşme niteliğinde olabilecek resmi bir eğitim sözleşmeleri ya da çekirdek eğitim programları tam anlamıyla yoktur. Gerek tıpta uzmanlık dernekleri yeterlik kurulları gerekse tıp fakülteleri bu konuda başarılı çalışmalar yaparak çekirdek eğitim programı taslakları oluşturmuş olsalar da, bu programların denetim mekanizmasının yokluğu nedeniyle büyük ölçüde kâğıt üzerinde kaldığını söylemek gerçekçi olacaktır. Sağlık Bakanlığının yapmış olduğu merkezi çekirdek eğitim programı çalışmasında ise ilerlemenin başlangıçta arzulandığı gibi çok hızlı olamadığı görülmektedir.
Tıpta uzmanlık öğrencileri kendilerini eğitmekle yükümlü olan akademik kadrodan da yeterince yararlanamamaktadırlar. Yeni kurulan tıp fakültelerinde akademik kadronun nicelik ve deneyim olarak yetersizliği, büyük ve köklü tıp fakültelerinde ise deneyimli akademik kadronun klinik işlere daha fazla zaman ayırması tıpta uzmanlık öğrencilerinin eğitim niteliği üzerine olumsuz etki yapmaktadır. Sağlık Bakanlığı eğitim hastanelerinde ise hizmet kavramı daha öncelikli göründüğü için eğitime ayrılan sürenin çok fazla olamadığı görülmektedir. Gerek tıp fakültelerinde gerekse Bakanlık eğitim hastanelerinde kâğıt üzerinde kuramsal eğitim etkinlikleri olduğu görülse de, bu tip etkinliklerin çoğunlukla tıpta uzmanlık öğrencileri tarafından gerçekleştirildiği, öğretim üyesi düzeyinde kuramsal eğitimin yetersiz olduğu görülmektedir. Bu eğitim ve araştırma kurumlarının bir bölümünde ise günlük klinik işlerin yoğunluğu gerekçe gösterilerek kuramsal eğitim etkinliklerinin bir kısmının mesai saatleri dışına alınmak istendiği söylenmektedir. İster üniversitede ister Bakanlıkta olsun, adı eğitim ve araştırma hastanesi olan bir kurumda eğitici kadrolarına atanıp çalışanların birincil görevinin eğitim ve öğretim olduğu gerçeği hiçbir gerekçenin arkasına sığınarak göz ardı edilmemeli ve tüm bu eğitim kurumlarında haftada en az bir tam gün tümüyle tıpta uzmanlık öğrencisi kuramsal eğitimine ayrılarak eğiticiler bu süreçte birincil olarak yer almalıdırlar.
Sonuçta tıpta uzmanlık öğrencilerinin sorunlarının çok nedenli olarak ortaya çıktığı, ancak bu sorunların oluşmasına hiç katkısı olmayan tek kesimin insancıl çalışma koşullarında iyi bir eğitim alması gereken tıpta uzmanlık öğrencileri olduğu açıkça görülmektedir.