Yaklaşık üç aydır bu platformda yazılarıma ara vermiştim. İnsanoğlu çok farklı bir varlık olarak düşüncesi, istekleri, çıkışları, haykırışları, sevinç ve üzüntüleri değişkenlik gösterebiliyor. Bazen sebep olarak hiçbir faktör bulamazsınız. Niye?, Niçin? Sorularını sorup durursunuz ama bir sonuca varamazsınız. Makale yazmak veya birkaç mısra şiir yazmak da öyle bir şey galiba. Akademik Akıl Platformuna bakıldığında çok güzel verimli yazıları, seçilmiş anlamlı ‘Ayın konusu’ konularını görmek mutluluk ve gurur verici. Yazmak hiç yazmamaktan daha iyidir. Velev ki konu önemsiz veya cümleler etkisiz olsun veya istenen düzeyde akademik kriterlere uygun olmasın. Çünkü en basit bir cümlenin bile vereceği bir mesaj veya ders vardır. Öyle inanıyorum ki akademik akıl platformda istenen yazıların üst düzey akademik seviyede olması gerekmez. Ama olması daha iyi olur diye düşünüyorum.
Bu kısa açıklamadan sonra ’NASIL BİR BELEDİYE BAŞKANI, NASIL BİR AKADEMİSYEN’ başlıkları altında ayrı ayrı yeniden yazmak veya duygu ve düşüncelerimi ifade etmek zor ama bunları tek başlık altında toplayıp tek başlık altında bir yazıda buluşturmak kötü bir fikir olmaz diye düşünüyorum. Nasıl mı? Toplumda özellikle son yıllarda artan gerilimin sebepleri incelediğinde en büyük etkenin siyasi söylemler olduğu yapılan anketlerde net olarak görüyoruz. Toplumdaki gerilimde siyasi söylemlerin katkısı %25-30 civarında iken, inanç veya fikir farklılığından kaynaklı gerilimin oranını %5,6 kalmaktadır. Diğer nedenleri konumuz olmadığı için burada paylaşmanın bir anlamı olmadığını düşünüyorum. Çünkü düzeltilebilir ve düzeltilemez sebepler vardır. Siyasi söylemler toplumun fay hatlarında gerilimin en büyük ve önlenebilir nedenlerin başında gelmektedir. Bu seçim arifesinde bunun dikkate alınarak ‘Nasıl bir belediye başkanı?’ olunmalı, akademisyenlerin ise bu gerilen toplumda oluşturacağı hasarın, huzursuzluğun en iyi şekilde nasıl önleneceği konusunda gayret ve çabaları ve toplumdaki ruh sağlığının korunmasına katkısı konusunda etkisini bir başlık altında değerlendirilmesini elzem kılmıştır. Akademik akıl platformunun bu noktada önemli misyonu ön plana çıkmaktadır. Akademisyenlerin burada farklı konularda özgürce fikirlerini ifade etmelerini ülkemiz ve bu platform açısından büyük bir kazanım olarak görüyorum.
21. yüzyılda dünyamız büyük bir huzursuzluk, kargaşa, çatışma, katliamlar ve gerilimle karşı karşıya bulunmaktadır. Hak ve haklının değil güçlünün hakim olduğu bir ortamda ister istemez kargaşalar, kavgalar eksik olmaz. Mazlumlar sahipsiz, ülkeler baştan başa tahrip edilip doğal yeraltı ve yerüstü kaynakları sömürülmüş, adalet ve özgürlükler ayaklar altına alınmış, yardım haykırışlarına kulaklar kapatılmış, acı tabloyu görmekte gözler körelmiş ve hakikatı dile getirecek diller sessizliğe bürünmüştür. Demokrasi ve özgürlük sloganı ile ülkelere müdahale eden batı ülkeleri ve bunların varisliğine bürünmüş dünyadaki diğer ülkelerin bölgelede, zülmü, kölelik düzenini, açlık, kan, gözyaşı ve huzursuzluğu artırmaktan başka hiçbir fonksiyonu olmamıştır. Sözde kalan sloganik insani söylemler dışında pratik hiç bir adım ve eylemleri görülmemektedir. Zaten tarih boyunca da böyle bir adımları da olmamıştır. Zülüm ve sömürüden başka hiçbir icraatları olmamıştır. Bugün sözde medeni denilen ve gelişmiş ülkelerin barış konusunda bir adım atmalarını beklemek beyhude bir karar olacaktır. Çünkü onlar barışı değil savaşı ve kargaşayı istiyorlar .Çünkü savaş ortamından besleniyorlar. Savaş olmazsa silah satamazlar, savaş olmazsa güçsüz ülkeleri uydurdukları gerekçelerle işgal edip zengin kaynaklarını sömüremezler. Özetle ülkelerindeki fabrika bacalarından dumanın çıkması bu savaşa bağlıdır. Onlar için insani değerler çok geride kalmaktadır. Atom bombasının ilk demesinden asırlar önce Cabir Bin Hayyan “Maddenin en küçük parçası olan “el-cüz’ü la yetecezzâ” da yoğun bir enerji vardır. Yunan bilginlerinin söylediği gibi, bunun parçalanamayacağı söylenemez. Atom da parçalanabilir. Parçalanınca da öyle bir güç meydana gelir ki, bir anda Bağdat’ın altını üstüne getirebilir. Bu, Allâhü Te‘âlânın kudret nişânıdır.” diyerek bunu pratiğinden uzak dururken. Hiroşima ve Nagazaki saldırılarında kullanılanlar ve binlerce insanın ölümüne yol açan v atom bombasının mucidi, Alman asıllı Yahudi ABD’li fizikçi Robert Oppenheimer ilk atom bombasının olarak tarihe geçmiştir. Burada iki farklı durumu net olarak analiz edebiliriz. Bir bilim adamı insanlığa zarar verir diye bir icattan kaçınırken bir diğeri yok etmek ve üstün gelmek için insanlığın en büyük düşmanı atom bombasını icat etmekten kaçınmıyor. Müslümanların tarih boyunca zayıflamaları sonucu dünya bu anlamda çok şeyler kaybetmiştir ve kaybetmeye devam etmektedir. Son elli yılda öldürülen milyonlarca insanın katili savaşların, sömürülerin, yıkılan şehirlerin faili de sebebi de halkı Müslüman olan ülkeler değildir. Bu ülkelerin etkisizliği, sessizliği ve müdahale edebilme yetenek veya cesaretinden yoksun oluşları burada icraatlarını artıran ülkeleri cesaretlendirmektedir. Bölge ülkelerinin ve halkı Müslüman olan ülkelerin zülüm altındaki ülkelere mesafelerinin kısa ama vicdani sınırların çok uzak olması belki en büyük rolü oynamaktadır. Doğu Türkistan’da, Afganistan’da Gazze’de, Afrika’da, Suriye’de hatta Ukrayna’da bunu net olarak görüyoruz. Ve burada barışcıl, en cesur adımları atan ve tepkisini her platformda gösteren tek Ülkenin Türkiye olduğunu da net olarak görüyoruz.
Dünyanın günümüz halini gözler önüne küçük bir tablo şeklinde sunmaya çalıştım. Acı tablolar zaten hepimizin malumudur. Bütün bu zulümlere dur diyecek, haksızlığa karşı dik duracak, güçlünün değil Hakkın ve haklının hakkını koruyacak, dünyamıza huzuru hakim kılacak, kurt ile kuzunun aynı ortamda yaşamasını sağlayacak, insanları sadece inançları değil, insanlık duyguları bir arada huzur içinde yaşamalarına, birbirlerinin düşünce, inanç ve haklarına saygı göstereceği bir dünya oluşturacak lider bir ülkeye ihtiyaç vardır. Bütün bu kriterleri ve ülkelerin sicil notları dikkate alındığında batıda ve doğuda Türkiye dışında başka bir aday görmemiz mümkün değildir. Bu ülke tarihte icra ettiği misyonu günümüz dünyasında da icra edebilecek tek aday ülke olarak önümüzde durmaktadır. Hindistanlı yazar Ebul-Hasan En-Nedvi’nin güzide kitaplarından birisi olan “Müslümanların Gerilemesiyle Dünya Neler Kaybetti?” kitabının tahlili sonucunda ve kendisinin bu konudaki fikri ve günümüz şartlarını göz önünde bulundururken ülkemizin dünya barışının korunması ve mazlumların sesi, yardımcısı, hamisi olma yolundaki gayretleri bu konuda haklı olduğumuzun alametleri olarak önümüzde durmaktadır. Afrika’yı dolaştığınızda, doğuyu dolaştığınızda ve tüm ülkelerin sicil notunu ortaya koyduğumuzda bunu daha net olarak görmemiz mümkündür.
Durum böyle iken ve dünya huzurunu, barışını sağlamaya en yakın aday iken ve mazlumların kurtarıcısı olarak beklenen bir ülkenin siyasi, ekonomik ve askeri olarak güçlü, halklarının barış ve huzur içinde olması gerekmektedir. İç siyasi yapının ülke ve insanlık menfati olunca tek vücüt olması, birlikte hareket etmesi gerekir. Toplumun gerilimini artırıcı siyasi çekişmelerden, söylemlerden uzak durması gerekir. Velev ki siyasi harekete zarar bile verme ihtimali olsun. Veya farklılıkları dondurup rafa kaldırması gerekir. Bu sağlandığı taktirde bu ülke mazlumların liderliğine aday, barışın, hakların koruyucusu olabilir.
Yıllardır içimizdeki barışı bozmaya çalışan dış güçler ve onların yereldeki çeşitli kisvelere bürünmüş temsilcileri bu görevi en iyi şekilde yapmaya çalışmış ve büyük oranda başarmışlardır. Ülkemizde yıllarca yapay olarak Alevi- Sünni, Türk-Kürt, Sağ-Sol ve siyasi yapılanma ve söylemleri oluşturup pratik çatışmaya dönüştürerek ve birçok konuda bu ülkede huzuru bozmaya, kavgaya yol açmış ve binlerce insanımızın ölümüne, milyarlarca dolar ekonomik kayıplara, toplumda gerilmelere yol açmıştır. Tavandaki siyasi söylemler, tabanda birbiri ile barışık ama farklı düşünen insanımızı ayrıştırmaya yol açmıştır. Tavanda sosyal medya önünde yapılan kavgaların faillerinin arka planda kucaklaşıp muhabbbet etmesine şahit olmak acı bir gerçek olarak önümüzde durmaktadır. Yukarıda da belirttiğim gibi yapılan çok sayıda ankette toplumda gerilimin en büyük sebebi inanç farklılığı değil, ekonomi değil, siyasi söylemlerdir.
Bu ülke olarak bu hastalığın etkeni böyle belli iken, ilacı ve bunu tedavi edecek kim dir? Mutlaka toplumda aklı selim her ferdine görev düşerken bana göre en büyük görev siyasilere, akademisyenlere, toplumun her kesiminde kanaat önderlerine, sivil toplum kuruluşlarına, daha özet bir ifade ile kendisi bu ülkeye ve insanlığa adamış bireylere düşmektedir. Gerilimin merkezi haline getirilmeye çalışan üniversitelerde hangi siyasi düşünce veya inanca, ırka sahip olursa olsun akademisyenlerin gayretleri en etkili iyileştirici faktör olacaktır. Gençleri kışkırtıcı ve farklı düşüncelerden dolayı ötekileştirici ve dışlayıcı değil birleştirici bir rol almaları insani ve vatani bir görev ve borçtur. Yaradılış kanunları gereği aynı renk, ırk, inançta olamayız ama barış içinde, kaynaşarak yaşamaya engel bir durumda da değiliz. Oluşturulan sünni faktörleri engelleme ve ortadan kaldırmaya muktediriz. Özellikle yerel seçim sürecinde buna daha fazla dikkat etmemiz, belediye başkanı olacak adaylarımızın başkan olarak tüm toplumu kapsayıcı olması, yapacakları kucaklayıcı icraatları bu gerilimlerin ve huzursuzluğun engellemsinde büyük rol oynayacaktır. Toplumun ve ülkenin huzuru ve artan gerilimin azaltılması konusunda ‘Nasıl bir belediye başkanı veya nasıl bir akademisyen olmalıyım?’ Sorularına ben nasıl cevap vermeliyim? Bazen verilecek bu cevabın bile farklı yönlere çekilme riski vardır ama bütün bu riskleri gözönünde bulundurarak ve hiçbir siyasi oluşumu bu çizginin içine almayarak kendi dünya görüşümün yani inancımın emrettiği cevapları vermeği insanı, vatani bir görev olarak kabul ederim.
Evet bir akademisyen olarak
Tüm öğrencilerime, siyasi görüşleri, inançları, dilleri ve ırklarını dikkate almadan eşit davranan, mesleki olarak yetişmeleri konusunda farklılık göstermeyen, duygusal olarak davranış içine girmeyen,
Aralarında kargaşa ve kavgalarda adil hakem olma rölü oynayan, sürekli birlik beraberlik, karşılıklı saygı ve sevgi içinde olmalarını teşvik eden,
İnanç ve siyasi görüşünü eğitim ve akademik sürecine yansıtmayan,
Kendisine saygısızlık dahi yapan farklı görüşteki öğrencisine adil davranan,
Bu özelliklerini sadece üniversitede değil toplumada uygulatmayı görev bilen bir akademisyen olmalıyım…
Nasıl bir belediye başkanı konusunda;
Tüm halkın başkanı olup siyasi görüşünü belediye binasının kapısında bırakan,
Toplumda barış ve huzura katkı sağlayan tüm inançlara eşit mesafede olan,
Tüm farklı görüşlerin, sivil kuruluşların yardımına koşan, destekleyen, acılarını paylaşan, sevinçlerine ortak olan,
Bu makamdan ayrılırken zengin olmayı düşünen değil, fakir olarak ayrılacağı riskini göz önüne alan,
Makamı saygınlığa zarar veren işlemlerden kaçınan, kurumun bir kuruşunda bile tüm ülke halkının hakkının olduğu bilincine sahip olan,
Siyasi çevresine ve dostlarına rant sağlama peşinde olmayan ve buna engel olan,
Kendi sorumluluğu alanında oluşacak her türlü olumsuzluğun sorumluluğunun kendisinde olduğu ve bunun hesabını mutlaka Yaradana vereceği inancında olan bir belediye başkanı olmalıyım.
Bu maddeler sıralanarak devam edilebilir. Zaten asıl amaçta bu olmalı değil mi? Yönetmeye talip oluyorsak inancımız ve siyasi görüşümüz ne olursa olsun bu kriterlere sahip olmamız gerekmez mi?
Kısaca değindiğim bu konuların hakkı verilirse ve tüm meslekler bunu bir görev olarak kabul ederse ülkemizdeki gerginliklerin azalması, engellenmesi kaçınılmazdır. Bu anlamda Akademik Akıl Platformu akademisyen yazarlarının ve yetkililerinin bu konulara daha çok eğilmeleri burada bu konudaki yazılara daha çok yer vermeleri şu dönemde en önemli icraatı ve kazanımı olacaktır. Şu unutulmamalı ki akademik yazı yazmak kolay olabilir. Belki faydası kişi ve muhatabı ile sınırlı kalır ama toplumun birlik ve beraberliği konusunda ki yazılar, araştırmalar, çözüm konusundaki öneriler bırakın ülkeye tüm dünya insanlığına faydası olacağı kesindir. Bu sebeple akademisyen olarak bize ve bu platforma bu konuda çok büyük görevler düşmektedir. Bu görevi kıymetli hocalarımızın ve arkadaşlarımızın en iyi şekilde icra edeceklerine büyük bir güven içinde olduğumu ifade etmek isterim.
3 yorum
Bu değerli yazınız için elinize sağlık Hocam, selamlar.
Hakkın ve haklının hakkını koruyacak, dünyamıza huzuru hakim kılacak, kurt ile kuzunun aynı ortamda yaşamasını sağlayacak, insanları sadece inançları değil, insanlık duyguları bir arada huzur içinde yaşamalarına, birbirlerinin düşünce, inanç ve haklarına saygı göstereceği bir dünya oluşturacak lider bir ülkeye ihtiyaç vardır. Bütün bu kriterleri ve ülkelerin sicil notları dikkate alındığında batıda ve doğuda Türkiye dışında başka bir aday görmemiz mümkün değildir. Ve burada barışcıl, en cesur adımları atan ve tepkisini her platformda gösteren tek Ülkenin Türkiye olduğunu da net olarak görüyoruz. Görüşlerinize katılmıyorum. Hatırlatayım. Uluslararası adalet divanına, Gazze katliamları için şikayet eden ülke Türkiye değil de Güney Afrika oldu:
Dünyada, kendisini, ilke ve görüşlerini dinletebilen, lider ülkelerden olmak için, ekonomik, bilimsel, üretken ve askeri olarak çok güçlü konumda olmak gerekiyor. Enflasyonu tavan yapmış, hazinesi boşaltılmış, halkı fakirleşmiş, cumhurbaşkanı ve bakanlarının, sık sık zengin ülkelerden yardım ve para istemeye gittiği , bilgisiz ve bilinçsizce milyonlarca mültecinin yanında, şehirlerinde uluslararası uyuşturucu ve mafya baronlarının cirit attığı, adalet ve eğitiminin giderek bozulduğu (Bk OECD, PISA sonuçları) , her yıl yüzlerce kadın cinayetinin işlendiği, halkının ve emeklilerinin açlığa mahkum edildiği bir ülkenin, dünyada kendini dinletebilmesi ve lider olabilmesi asla mümkün değildir. Hayaller ve temenniler ile geçekleri birbirine karıştırmamalıyız. Saygılarımla.
Kıymetli hocam görüşleriniz ve yorumlarınız için teşekkür ederim. Görüşlerinize saygı duyarım. Ben bunu ifade ederken Türkiye ve Türkler olarak mesaj vermeye çalıştım. Herhangi bir siyasi görüş leh ve aleyhine değil. Olayları değerlendirirken farklı pencerelerden bakınca yorum ve görüşler farklı olabilir. Hepsine saygı duyarım. Önemli olan hak ve hakikate ulaşmak ve net olarak ortaya koymaktır. Ben toplumdaki gerilimin asıl etkin faktörünü ortaya koymaya çalıştım. Ekonomik ve sizin diğer bahsettiğiniz durumları değerlendirmek beni aşan bir değerlendirme. Çünkü ekonomist veya uluslararası ilişkiler uzmanı değilim. O konuyu ilgili hocalarımız değerlendirir.
Yazıdan amacım farklı bir bakış açısı ortaya koymak. Birlik ve beraberliğimize zarar veren faktörleri ortaya koymak.
Ben lider ülke derken ekonomik, askeri, ve diğer yönlerden güçlü iç dinamikleri ile barışık bir ülke olmamız gerekir görüşünü de özellikle sundum.
Saygılarımla