Toplumsal fedakarlığın, toplumsal dayanışma ve yardımlaşma alt yapısı varsa gerçekleştirilmesi beklenebilir.
Aslında, millet olmuş bir toplumun bireyleri, fedakarlıkta bulunma yaklaşımını birey-birey, birey toplum ve birey devlet düzleminde zaman süreci içinde sürekli gerçekleştirmektedirler. Ancak, fedakarlığı topyekün örgütlenerek ve güçlerini birleştirerek gerçekleştirmeleri, başlı başına bir toplumsal devrim niteliği taşıyan gelişme olarak algılanmalıdır.
Ülkemizin yöneticileri adına, onlarca yıldır milletimizi borçlandırarak yönetme anlayışlarını analiz edip sonuçlar çıkarmak mümkündür. Bu sonuçlar değişik dönemlerde ülkeyi yöneten kadroların, dünya görüşlerini, vatanseverlik anlayışlarını, becerilerini, dostu düşmanı tanıyabilme ferasetlerini yakından tanıyabilmemize yardımcı da olabilir. Ancak bu yaklaşım dünyanın, bölgemizin ve ülkemizin olağanüstü koşulları yaşadığı günümüzde ne yarar getirecek? Bize göre hiçbir yararı yoktur. Ve zaman kaybıdır. Dahası, tarih boyunca da olağanüstü durumlarda özeleştirilerle gündemi doldurmanın bir yararı da görülmemiştir.
Ülkemizin borç batağı içinde kıvrandığı bir gerçektir. Üstelik bu borç, milletimizin kendisine sürekli borçlanmasını bir dış politika başarısı olarak gören ve ülkemizi ipotek altında tutma becerisini güncelleştirmeyi de ihmal etmeyen, çağdaş emperyalizmin zirvesine oturmuş bir ülkeye olan borçtur.
Lozan’ı kabul etmeyen, Sevr’i gündeminden hiç düşürmeyen bir ülkeye olan borçtur. Afganistan’ın zenginliklerine el koyan, Irak’ın petrollerini kontrole alan, Türkiye’nin ‘Bor’unun hayaliyle uykuları kaçan bir ülkeye olan borçtur.
Borçlarla ve ipotek altında yaşayarak ‘bağımsız’ olamazsınız; üstelikte ‘Tam bağımsız’ olmak zorundasınız.
Ülkemiz, ‘Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir’ anlayışını 3 Kasım’da tüm dünyaya göstermiştir.
Meclis, savaş gerekçesiyle ve ‘tezkere’ aracıyla demokrasinin örnek mesajını tüm Dünya’ya ulaştırmıştır. Şimdi sıra ‘Ekonomik İstiklal Savaşının’ gerçekleşmesine gelmiştir.
Ben, ‘zorunlu ihtiyacımdan fazlasını’ bağışlayarak bu savaşa katılmaya hazırım. Benim gibi binlerce ailenin de bu savaşa katılacağına inanıyorum.
Sözümü, günümüzün savaşlarıyla çok yakından bağlantısı olduğuna inandığım ROGER GARAUDY’nin ‘Siyonizim Dosyası’ adlı kitabındaki bir tespitini sizinle paylaşarak bitirmek istiyorum.
“Eğer insan kendisini ‘Tanrı’nın seçilmiş kulu’ olarak görmeye başlarsa bunun hemen arkasından ‘O mutlak güç’ ‘adına yeryüzünde’ ‘görevli’ ‘olduğuna inanır’. ‘Gesta dei par François’ cümlesi, ‘Fransızlar yeryüzünde Allah’ın koludur’ demektir. Haçlı seferleri sırasında icat edilmiş bu cümle, ‘Haçlıları’ anlatır. Amerika yerlilerini yok eden Engizisyon ustası İspanya krallarının adı ‘Çok Katolik’ krallarıdır. Dünyayı ‘ölü evine’ çevirmiş Rusya’nın bir başka adı ‘Kutsal Rusya’dır. ‘Got mis uns: Allah bizimledir’ cümlesi Hitler ve Auschwitz’e uğramadan önce Bismark Almanya’sının malıydı. Kardinal Spellman Amerikan birliklerini Vietnam’a gönderirken, ‘Siz İsa’nın askerlerisiniz!’ demişti.”
Batıyı anlamakta neden bu kadar zorlanıyoruz? Ben de bunu anlamıyorum.
25
önceki yazı