Türkler olarak, 2000 yıldan fazla süredir bir arada yaşayıp iç içe yaşamış bir milletiz. Bu sürenin son 900 yılında Kürtler de vardır. Selçuklu İmparatorluğu, Osmanlı İmparatorluğu ve son olarak Türkiye Cumhuriyeti, bu uzun tarihsel süreçte varoluşumuzu şekillendiren resmi devletlerimiz olmuştur. Bu süreçte, devlet kavramı toplumumuzda daima önemli bir yere sahip olmuştur. Tarih boyunca Türkler, devleti koruma uğrunda yüzbinlerce şehit vermiş, devletin bekasını her şeyin üstünde tutmuşlardır. Ancak bu uzun birliktelik dönemlerinde zaman zaman toplumsal karışıklıklar ve krizlerle de karşılaşılmıştır.
Adalet
Toplumsal huzursuzlukların ve karışıklıkların en büyük sebeplerinden biri, devlet idaresinde adaletin zayıfladığı ya da bozulduğu dönemlerdir. Devlet, adalet anlayışını kararlılıkla uygulamalı ve toplumda her bireyin eşit haklara sahip olduğunu güvence altına almalıdır. Fakat bu kararlılık, vatandaşı haksız şekilde ezmeye ya da sindirmeye varacak şekilde sert bir yönetim tarzına dönüşmemelidir. Devletin temel işlevlerinden biri olan adaletin, vatandaşa eşit şekilde uygulanmadığı veya bazı görevlilerin devlete olan güveni zedelediği durumlar, toplumda huzursuzluğa yol açmıştır. Toplumsal barışın teminin de adaletin büyük önemi vardır ve tarih boyunca adaletin sağlanması için ciddi mücadeleler verilmiştir. Adaletten sapıldığı her dönemde toplumsal huzursuzluklar ortaya çıkmıştır.
Şefkat
Türk toplumunda devlete duyulan sevgi ve saygı, büyük oranda devletin vatandaşa gösterdiği şefkat ve koruma anlayışına dayanır. Tarih boyunca devlet, halkını koruyan, kollayan ve adil olan bir yapı olarak algılanmıştır. Ancak, devlette görev alan bazı yöneticilerin, vatandaşa karşı devletin şefkatli yüzünü göstermediği, bilakis sert ve baskıcı bir tutum sergilediği dönemlerde toplumsal çatışmalar yaşanmıştır.
Devletin varlığı, sadece güçlü yasalarla değil, aynı zamanda toplumu bir arada tutan şefkatli bir otoriteyle sürdürülmelidir. Devlet, halkının değerlerine saygı gösterdiğinde ve onların inanç ve kültürel zenginliklerini koruduğunda, vatandaşlar devlete olan bağlılıklarını daha da güçlendirir. Ancak, vatandaşların inanç ve kültürel değerlerine saygı gösterilmediği ya da bu değerlerin göz ardı edildiği dönemlerde, toplumsal karışıklıklar oluşabilir.
Bir devletin sağlıklı bir şekilde yönetilebilmesi için sadece adalet ve şefkat yetmez; aynı zamanda devletin yönetim kademelerinde vasıflı ve liyakatli bireylerin yer alması gerekir. Osmanlı ve Selçuklu dönemlerinde, devlet idaresinde liyakat esası büyük önem taşımıştır. Vasıflı kişilerin yönetimde yer alması, sadece devletin işleyişini düzenlemekle kalmaz, vatandaşın devlete olan güvenini ve sosyal huzuru da pekiştirir.
Doğru Bilgi
Toplumun huzur ve refahının sağlanmasında, doğru bilginin paylaşılması ve yanlış, manipülatif bilgilerin engellenmesi de hayati bir öneme sahiptir. Devlet, vatandaşlarına doğru ve güvenilir bilgi akışını sağlamalı, bilgi kirliliği ve kafa karışıklığı oluşturacak unsurlarla etkin bir şekilde mücadele etmelidir. Yanlış bilginin toplumda yayılmasının, toplumda güvensizlik ve kaosa yol açacağı aşikardır. Bu nedenle, devletin bilgi politikaları, şeffaflık ve doğruluğa dayanmalı, toplumun bilgiye erişimi güvence altına alınmalıdır.
Sonuç
Türk toplumunda devlet, daima önemli bir yere sahip olmuş ve bu sebeple uğruna büyük fedakârlıklar yapılmıştır. Ancak, devletin kalıcı huzur ve refah sağlayabilmesi, adaletin kararlılıkla uygulanması, vatandaşların inanç ve kültürel değerlerine saygı gösterilmesi ve vasıflı kişilerin devlet yönetiminde yer alması ile mümkündür. Devletin adaletli, şefkatli ve liyakate dayalı bir yönetim sergilemesi, toplumsal dengeyi sağlayacak ve uzun vadede huzur içinde bir arada yaşamayı mümkün kılacaktır.