Avrupa, hızla değişiyor.
Avrupa, gelişmiyor, değiştiriliyor.
Avrupa, gerileme dönemini yaşıyor.
Avrupa, aklını kullanmıyor.
Avrupa, duyguları ile yaşıyor.
Çağdaş dünya sadece akıl ve bilim diyor.
Bu duygusal bir söylemdir.
Çağdaş dünya düşünceye dayalı bir akıl yürütme süreci geliştiremezse “akıl ve bilim” üniversitelerde bir “övünme iksiri” olarak kullanılmaya devam edecektir.
AB Olayı:
Son altı yıldır Türkiye’de biriken Avrupa hayranlığı, inanılmaz bir hızla ulaştı Avrupa’ya…
Avrupa’nın beklemediği bir hızla ulaştı.
Politik performansıyla…
Türkçe’siyle…
Kadrosuyla…
İşçisiyle…
İş adamıyla…
Ancak, “tek dişi kalmış canavar” akıl ve bilim ile canavarlaşmıştı.
Hayranlığını politik saldırıya dönüştüren Türkiye’den, korkmaya başlamıştı.
Uygarlığın üç ayağı olan din, bilim, sanat felsefesi konularında geriye saymaya başlamıştı.
Geriye gidenlerin korkması, beklenen bir durumdur. Ancak sürekli gelişme mantığı ve ivmesi kazananlar korkmaz.
Doğu’dan korkan Batı Avrupa, “tek dişine” güvenemediğinden müzakereleri askıya aldı.
Artık Avrupa’yı uygarlaştırmak lazım.
Bunun yöntemi, evrensel medeniyetin üç ayağı olan din, bilim ve sanatın ilkelerini, evrensel bir felsefi yaklaşımla yeniden gündeme almaktır.
İki milyar insanın bağlı olduğu bir dine hakaret eden,
Bu hakaretlerini periyodik olarak tekrarlayan,
Başka bir ülkenin parçalanması için terör örgütlerini kendi bünyesinde besleyen, Önce, Irak ve Afganistan’da işbirlikçilerin yetiştirilmesine destek olup, sonra da işgal edilmesine ses çıkarmayan,
Kendi bünyesinde idam cezasını kaldırıp, başka ülkelerdeki idam cezalarını destekleyen,
Silah, uyuşturucu gibi insanlığı sürekli tehdit eden konularda üretim ve tüketime çanak tutan,
ABD’nin tüm canavarlıklarına destek olan,
On yıl sonra ne olacağı belli olmayan,
Sözde Avrupa Birliği’nin “Ruhuna Fatiha”.