Köyümüz Karahamza içinden biri büyük diğer küçük iki çay ve yöresel dilde “hark” olarak adlandırılan küçük bir derenin suladığı geniş çayırlık alanlar, yoğun olarak arpa, buğday, fiğ ve patatesin yetiştirildiği tarlalara sahip geniş bir ova üzerinde kurulu, Kars’ın Selim ilçesine bağlı, ilçeye uzaklığı sadece 5 km olan canlı, okur-yazar oranı yüksek ve halkının cumhuriyetin temel ilkelerine candan bağlı olduğu bir köydü çocukluğum ve gençlik yıllarımı yaşadığım altmış ve yetmişli yıllarda. Benim de ilkokul birinci sınıfını okuduğum çok sevimli taş mektebi, hemen yanı başında öğretmenevi, evlerin hepsi toprak damlı, tek katlı ve ahırla bitişik, önlerinde birkaç söğüt ağacı, kangal cinsi bir, iki köpek, bir su kuyusu olan, genelde akrabaların aynı yerde sıralandığı birkaç mahallecikten oluşan sevimli, sıcacık bir köydü.
13 Haziran’ın Toprak Mahsülleri Ofisi (TMO) nin kuruluş günü olduğunu okuyunca hemen şirin köyümüz Karahamza’yı ve hasat mevsimi olan sonbaharda arpa ve buğdayın satıldığı Selim’deki TMO ve köyümüzden metalik parlak renkleri ile görünen dev silindirler şeklindeki SİLOLAR’ı hatırladım.
Birinci Dünya Savaşı’nda tüm dünyada sanayi tesislerinin tahrip olmasından sonra toplumlar tarıma yönelir, aşırı buğday üretimi olur, ürünlerin sağlıklı bir şekilde depolanması ihtiyacından doğar silolar. Kurtuluş savaşı sonrasında ülkemizde bir yandan sanayi alanında atılım yapılırken bir yandan da köylüyü üretime teşvik etmek ve ürününü değerinden satın alarak ihtiyaç halinde iç piyasaya sürmek üzere 10 Temmuz 1932 tarihinde T.C. Ziraat Bankası buğday alımıyla görevlendirmiş, 1933 Haziran’ında fazla ürünün depolanması için gene Ziraat Bankasına, depo ihtiyacının karşılanması için silo ve ambar gibi hububat muhafaza tesisleri kurma görevi verilmiştir.
Bu faaliyetler sonucunda buğday üretimi daha da artmış, bu yıllarda görülen İkinci Dünya Savaşının işaretleri Ziraat Bankası tarafından yürütülen hububat alım ve depolama işlerinin ayrı bir kuruluş halinde oluşturulmasına vesile olmuş ve böylece 13 Temmuz 1938 tarihinde iktisadi devlet kuruluşu niteliğinde olan TMO kurulmuştur.
3491 sayılı kanunla kurulan TMO’ya; buğday fiyatlarının üreticiler bakımından normalin altına düşmesinin ve tüketici aleyhine yükselmesinin engellenmesi; buğday piyasasının korunması ve düzenlenmesi; gerektiğinde buğday ithalatı ve ihracatı yapması; dünya buğday üretimi ve hareketlerini takip etmesi; gerekli görülecek yerlerde un ve ekmek fabrikaları kurması, uyuşturucu maddelerle ilgili devlet tekelini yürütülmesi ve benzeri görevler verilmiştir. İktisadi devlet kurumu olarak kurulan ve yıllarca bu statüde görev yapan TMO ne yazık ki 1984 de Türkiye’de devlet kurumlarının zarar ettiği gerekçesiyle hızla özelleştirildiği bir dönemde Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname hükümlerine tabi, tüzel kişiliğe ve faaliyetlerinde özerkliğe sahip, sorumluluğu sermayesi ile sınırlı bir İktisadi Devlet Teşekkülü haline dönüştürülmüştür. Doksanlı yılların ortalarına kadar buğday dahil tarımda kendi kendine yetebilen yedi ülkeden biri ve Anadolu’su tahıl ambarı olan Türkiye ne yazık ki 2022 verilerine göre dünyada en fazla buğday ithal eden 3. ülke olmuştur.
Çarpık kentleşme ve hızlı betonlaşma sonucu boşalan köyler ve üretimden koparılan köylüler, devlet kurumlarının neredeyse tümüyle özelleştirilmesi ve yabancı sermayeye haraç mezat satılması sonucu Türkiye tarımsal üretimde neredeyse tümüyle dışa bağımlı olan bir ülke olmuş, silolar karakılçık, siyez, akbuğday, devedişi gibi yerel türlerle değil genetiği değiştirilmiş ithal buğday türleri ile dolu nostaljik birer yapı, TMO de misyonundan uzak bir kurum haline gelmiştir.
3 yorum
Sayın hocam, yine çok önemli bir konuyu paylaşmışsınız. Ülkemizde buğday üretimi maalesef giderek düşüyor. Tarımın zorlaşması, mazot, gübre, nakliye vs artması, yerleşim birimleri yakınıdaki tarım arazilerinin, ya yerleşime ya da sanayi ye feda edilmesi nedenlerinden bazıları. . Zira bu işlerde her zaman birileri için rant kapısı. Üretimimiz şimdilik bize yetiyor. Buğday ithalatı, daha çok ürünün işlenerek ihraç edilmesine yönelik. Ülkemiz makarna ihracatında İtalya’dan sonra ikinci sırada, ayrıca bol miktara, un, bulgur ve unlu mamuller ihracatımızın da oluşu, katma değer ve döviz girdileri açısından ayrıca sevindirici. Belki ileride, Anadolu buğdayına yönelinmesiyle üretim daha da artabilecektir. Saygılarımla.
Teşekkür ederim Hocam, yazımı okuduğunuz, değerlendirdiğiniz ve katkı yaptığınız için
Saygılarımla
Çok önemli bir tespit sağolun hocam ;cumhuriyetin değerleri tek tek yok edildi