Ülkemizde yayların iyice gerildiğini görerek gittikçe daha çok karamsarlığa kapılıyoruz. Bu karamsarlığımız öylesine büyüyor ki işlerimizi esenlikle yapmamız zorlaşıyor. Her gün yeni bir haber sinirlerimizi bozuyor. Öfkeleniyoruz. Köşeye sıkışmış gibi hissediyoruz. Ancak biliyoruz ki bu sıkışmışlığın çıkışları insanda çok fena oluyor.
Planlar ve programlar hep varsıllar lehine işliyor! Örneğin işverenlerin istekleri doğrultusunda “İş Kanunu”nun iş yeri hekimliği ile ilgili 81. maddesini değiştirilmek isteniyor. Tasarı ile “iş yeri hekimliği” terimindeki hekimlik kelimesi de atılarak yerine “İş sağlığı ve güvenliği hizmetleri” ifadesi konmaya çalışılıyor. Hekime olan hıncı da içerdiğini düşündüğüm bu değişiklikle birlikte “iş yeri hekimliği” hizmetlerinin dışarıdan satın alınmasının yolu açılmak isteniyor ve böylece bu alan da ticarileştirilmek isteniyor.
Sağlık hizmetlerinin sosyal devlet anlayışına göre yapılmaya başlandığı iddia edilirken hastalardan alınan katılım payı yüzde 20’de sınırlandırılamıyor ve fakir fukaranın özel hastanelerin kapılarından içeriye girme hayalleri başlamadan bitiyor. Ancak “tam gün yasası” diye bilinen tasarıda hekimlerin özlük hakları ciddi biçimlerde suiistimal edilerek sözde hasta hakları korunmaya çalışılıyor. Çelişkiler birbirini kovalıyor. Ortalık toz ve duman içinde kalıyor ve bu yoğun sis 1 Mayıs’ın sokaklarına kadar yayılıyor.
Bütün bunlar ve benzeri birçok durum yetmezmiş gibi Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi Başkanı çok saygıdeğer hocamız Prof. Dr. Gençay Gürsoy sabahın köründe gözaltına alınıyor…
Huzursuzluğumuzun sükunete dönmesini umuyoruz ancak bu koşullar altında toz ve dumanın dağılacağını bekleyebilir miyiz?