Dokuz günlük bayram tatilini geride bıraktık. Tatil öncesi yapılan tüm uyarılara rağmen bu bayramda da trafik kazalarına bağlı onlarca kişi öldü, yüzlercesi yaralandı. Ölen ve yaralananların yakınları dışında kimse dikkate almadığı için maddi ve manevi kaybı bilemiyoruz. Toplam sağlık bakım giderleri ve iş gücü kaybı gibi ülke ekonomisini ilgilendiren zararları ise henüz önemsemiyoruz.
Trafik kaza istatistiklerine göre ülkemizde 2000 yılında meydana gelen 500.664 kazada 5.566 kişi ölmüş, 136.406 kişi yaralanmış. 2009 yılında ise kaza sayısı 2 kattan fazla artmış ve 1.034.435 kaza tespit edilmiş. 2009 yılında ölüm sayısı ise 4.300 ve yaralı sayısı 200.405 olarak bildirilmiş. Kabaca yorumlarsak; kaza sayısı artıyor, yaralı sayısı artıyor, ölüm azalıyor. Bu rakamlara sevinmek mi üzülmek mi gerekir, yorum sizin.
Ölüm ve yaralı sayısı dışında halen uluslararası kabul gören verileri ise bilmediğimiz aşikâr. Trafik kazalarına bağlı ölüm hızları belirlenirken “1 milyar araç-kilometre başına ölüm” veya “100.000 motorlu araç başına ölüm” şeklindeki hesaplamalar gerçeği daha çok yansıtıyor.
Herkes hem fikir ki, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı sorumluluk bölgesinde meydana gelen kazalara bağlı ölümlerin ya olay yerinde ölenler ya hastaneye nakil sırasında ölenler ya da acil serviste ilk dakikalar içinde ölenler olduğu yönünde. Hâlbuki “trafik kazasına bağlı ölüm” denildiği zaman “kaza sonrası ilk 30 gün içindeki ölümler” dikkate alınmalıdır. Ameliyathanede veya hastaneye yattıktan sonra ölenlerin sayısı konusunda da herhangi bir açıklama yok.
Kaza nedenlerinin yüzde 90’a yakınının sürücü kusurlarına bağlı olduğu belirtiliyor. Yol, yolcu ve yayaya bağlı çevre kusurları ise yüzde 10’un altında. Yolların altyapıları mükemmelmiş gibi davranıp, hele ki iki tane tabela koyarak “Biz uyarımızı yapmışız” gibi kaçamak davranışlar ile suçu hemen tamamen sürücüye yıkmak, sorunu çözmemizi engelleyen nedenlerden biri. Çizgileri olmayan, bir genişleyip bir daralan yollar, güvenliksiz banketler, bisiklet yolları ve yaya geçitlerinin olmaması, dünyada eşi benzeri olmayan satıh kaplama yöntemleri gibi fiziksel unsurlar hep göz ardı ediliyor. Sürücüsüz araçlar henüz olmadığına göre kusuru sadece sürücüye atmak da kolay oluyor.
“Sürücünün suçu hiç mi yok?” diye sorarsak kendimize, “ne yazık ki, çok” cevabını veririz. Kusur olarak hep aşırı hız, kırmızı ışıkta geçmek, arkadan çarpmak, hatalı sollamak, şerit ihlali, geçiş önceliğine uymamak, uykusuz araç kullanmak gibi nedenler bildiriliyor. Bana göre kök neden ise: kural tanımamak, vurdumduymazlık, sorumsuzluk, başkasının ve kendisinin haklarına ve sağlığına saygı göstermemek. Kaza nedeni olarak açıklanan kusurların altında yatan gerçek sorun aslında bu “Davranış kusurları”.
Kazaları önlemek için cezaların artırılması gerektiği kesin, ancak yapılan denetimlerin önlem için mi yoksa hazine geliri için mi yapıldığını da anlamak kolay değil. Cezalar caydırıcı, evet ama bu iş cezalarla da çözüleceğe benzemiyor. Zaten trafik cezalarına af da geliyor.
Sağlık çalışanları olarak elimizden gelenin en iyisini yapıp ölüm ve sakatlıkları önlemeye çalışıyoruz. Sosyal sorumluluğumuz ile çeşitli etkinliklerde bulunuyoruz. Ancak önemli olan kaza olduktan sonra değil, kazanın olmasını engelleyerek kayıplarımızın önüne geçmek olmalıdır. Yolların ve yol işaretlemelerinin standartlara uygun şekilde yapılması birçok kazayı önleyecektir. Asıl olan şu ki, bu ciddi halk sağlığı sorunu, sosyoloji, psikiyatri, halk sağlığı ve eğitim uzmanlarının olaya dâhil edilmesi, yediden yetmişe herkesin eğitilmesi, bilinçlendirilmesi ve davranış değişikliğinin sağlanması ile çözümleneceğe benziyor.