Bir toplumu hiç tanımıyorsak ve o toplumun ekonomik, sosyal ve kültürel ortak değerlerini ve davranış kalıplarını anlamak/tanımak istiyorsak; bence en iyisi o ülkenin şehirlerinde yürüyerek dolaşmak ve trafikteki insan davranışlarını gözlemek olabilir.
Bireysel insan tutum ve davranışları sağlıklı/sağlıksız olabilir. Ancak bir toplumda yaşamak durumunda olan her bir insan ferdi, o toplumu etkilediği gibi, o toplumdan da doğrudan etkileniyor. O yüzden de eğer toplumsal davranış kalıpları ve normları eğer sağlıksız ise, ister istemez o insan ferdi de uyum sağlamak/zarar görmek durumunda kalabiliyor. Yani, o olumsuz davranış kalıplarını içselleştirebiliyor. İçselleştirmek isteme de, doğrudan ve dolaylı olarak onlardan etkileniyor.
Yirmiden fazla ülkede araba kullanmış biri olarak söyleyebilirim ki, her toplumun araba kullanma/trafik dinamikleri ve kollektif insan davranışları belirgin farklar gösteriyor.
Örneğin, Mısır’da, Kahire’de (2003) arabalar birbirine çok yakın seyrediyor, şerit takibi neredeyse hiç uygulanmıyor. Arabalar çarpışınca -tamponlarını birbirine çarpsa- bile, inip arabadan tamponlara bakmaya bile gerek duymayabiliyorlar. Arabaların yarısından fazlasının tamponunda çarpma izi var. Trafik ışıkları var ama hiç yanmıyor ve kavşaklarda tam bir kaos hakim. Kimse yol vermiyor. Yolu kapan yoluna devam ediyor.
İngiltere’de (2004), trafikte tüm araçlar boş olan şeridi dolduruyor. Yani, bir araç bir aracı geçince aynı şeridi işgal etmeye devam etmiyor. Hemen sinyalini yakıp, sol şeride geçiyor (trafik soldan işlediği için). Bu nedenle hızla gelen arkadaki aracın önü kapanmıyor ve soldan sağlamak (yani bizdeki sağdan sollamak) zorunda kalmıyor. Takip mesafesine herkes dikkat ediyor. Korna sesi neredeyse hiç duymuyorsunuz. Tüm araçlar yaya geçidini görünce, bir yaya orayı kullanma niyetindeyse bile (yani yol henüz çıkmamışsa bile) durup yayaya yol veriyorlar.
Hindistan’da, Delhi’de/Jaipur’da (2005), araçlar sürekli korma çalıyor. Araçların neredeyse tümünün sağ ve sol aynaları yok. Kamyonların hepsinin arkasında kocaman puntolarla “Please horn” (Lütfen korna çalınız) yazılı. Çünkü yan aynalar olmadığından, bir araç kamyonu sağlarken (trafik soldan akıyor) korna çalmazsa, onu fark etme şansı yok da ondan. Rikşolar (yolcu taşıyan üç tekerlekli mobiletler) her yerde ve her yerden bir anda çıkıyorlar. Tam çarpışacaklar sanıyorsunuz, son anda kurtarıyorlar ve çok da sakin bir tavırla (bunu çok normal kabul ederek) yollarına devam ediyorlar. Kimse kimseye kavga etmiyor ve hatta sesini bile yükseltmiyor.
İtalya’da park sorunu çok belirgin. Kaldırımlar park eden araçlarla dolu. Çoğu da diğer arabanın çıkışını kapatacak şekilde park etmiş. Ancak lüks araba sayısı çok az. Lüks arabaların yapım cenneti olan bir ülkede, eski model arabalar çoğunlukta. Gösteriş derdi pek yok gibi. Hatta tüm şehirlerde Vespa en cazip taşıt. Dubai’de her yer lüks ciplerle dolu. Eski bir araba bile görmeniz neredeyse imkânsız. Hollanda’da ve Belçika’da, Avusturya’da tüm şehirler bisiklet yollarıyla donatılmış. Şehirlerde huzurlu ve sakin bir atmosfer var. Hız sınırına dikkat ediliyor. Ama çalışma olan yollarda, dar şeritlerde bile azami hız çoğunlukla 80. Yani bizdeki gibi 30 gibi “uygulanamaz” bir azami sınır belirlenmemiş. Almanya’da çoğu yerde otobanlarda hız sınırı bile yok. Gerçi iki de bir yol çalışması nedeniyle hızla gitmek pek mümkün değil. Barselona’da tüm sokaklarda park alanları özenle çizilmiş ve yanlış yere park ederseniz, birkaç saat geçmeden aracınız çekiliyor. Bulup da aracı geri almanın maliyeti taksi ücreti artı 200 Euro.
Gelelim güzel ülkemize. Önce iyi olan gelişmeleri söylemek lazım. Otuz yıl önce bizde de Kahire’ye benzer bir trafik düzeni vardı. Şimdilerde kırmızı ışık ve emniyet kemerine uyum oranı çok çok yükseldi diyebiliriz. Bölünmüş/estetik yollarımız sayesinde hatalı sollamaya bağlı ölümlü kazalar çok azaldı. Son yıllarda artan radar uygulamaları sayesinde aşırı hızlı araç sayısı da belirgin olarak azalma eğiliminde.
Ülkemizde hâlen devam eden trafik davranışı sorunlarına bir bakalım şimdi de. Özellikle şehir içlerindeki çok şeritli yollarda yakın takip ve araçla taciz çok yaygın. Makas atarak ilerleyen çok sayıda araba var. Araç kullanırken telefonla konuşmak ve hatta mesaj yazmak, sigara içmek –yasak olmasına rağmen- normal sayılıyor sanırım. Yaya geçitlerinde yavaşlamak/durmak gibi bir alışkanlıktan eser yok. Bisiklet ve motorsikletler trafikte bir eleman olarak görülmüyor sanki. Bölünmüş/duble yollar ve otobanlarda çok sayıda ‘orta şeritçi’ var. Sağ şerit boş olsa da, ısrarla aynı şeritte yoluna devam eden. Kavşak ve dönüşlerde sinyal yakma oranı yarıdan az. Işıklı kavşaklarda dönerken en boştaki sağ şeridi kullanması gerektiğini bilen de pek yok gibi. Kırmızı ışıkta bekleyenlere, sarı yanar yanmaz korna çalınması gerektiğini düşünen de, korna çalınmasını duymadan ilerlememe alışkanlığı edinmiş olan da hâlâ çok fazla. Minibüsler/dolmuşlar yolcu ararken, ördek avına gitmiş avcı gibi sürekli klakson yapmayı ve tüm mahallenin tüylerini diken diken etmeyi çok seviyorlar.
Bir gazete haberinden alıntı yaparak devam edelim. [Sabah Gazetesi. 05.12.22] Başlık: Sürücü kabusu: Selektör tacizi:
“Trafikte sol şeritte giden hemen her sürücü selektör taciziyle karşı karşıya kalıyor. Hız limitine uyan sürücüler kural tanımayan diğer trafik magandaları tarafından taciz ediliyor. Seyir halindeyken peş peşe yapılan selektör, sürücünün dikkatini dağıtıyor ve zaman zaman kazaya bile neden oluyor. Uzmanlar, trafik kurallarını hiçe sayan kişilerin trafiğe çıkmaması gerektiğini belirterek caydırıcı ağır cezaların verilmesini söyledi. İleri Defansif ve Güvenli Sürüş Teknikleri Uzmanı Ethem Genim ile Uzman Psikolog Gizem Ünveren birçok sürücünün kâbusu haline gelen selektör taciziyle ilgili SABAH’a konuştu. Ethem Genim, “Kısa aralıklarla sürekli yapılan selektör özellikle aynı istikamete giden araca yakın takip yapmak tacize giriyor. Para cezası var, hatta hapis cezası bile verildi. Yakın takip esnasında yapılan selektör sürücüyü paniğe teşvik edebilir, aniden şerit değiştirme esnasında aracın kontrolünü kaybedebilir ve bir trafik olayı yaşamasına sebep olabilir” dedi.
Uzman Psikolog Gizem Ünveren selektör tacizi yapan sürücülerin psikolojisini şöyle değerlendirdi:
“Günümüz şartları daha hızlı, çabuk karar vermemizi gerektirebiliyor. Sürekli bir yere yetişme, bir işi hızlı bir şekilde tamamla kaygısı içerinde olduğumuzu hemen hemen çoğumuz hissediyor olabilir. Bazı kişilerde ise bu tarz dürtüsel ve toplum normlarına aykırı davranış paternlerini daha sık görebiliyoruz. Bu durum dikkat eksikliği, hiperaktivite bozukluğunun ve antisosyal kişilik örüntüsünün bir yansıması da olabilir. Bu tahammülsüzlük, sabırsızlık çocukluk çağından itibaren başlamışsa dikkat eksikliği, yerinde duramama, akademik başarıda sorunlar eşlik ediyorsa bu durumda dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu düşünülebilir. Kişinin çevresine karşı saldırgan davranışları, kurallara uymayan davranış paterni, suç işleme potansiyeli var ise bu da anti sosyal kişilik örüntüsünü düşündürebilir.”
Başka bir gazete haberi ile devam edelim.
“Yargıtay 12. Ceza Dairesi trafikle ilgili önemli bir karar verdi. Bundan böyle trafikte, başka bir aracı rahatsız eden, selektör yapan, taciz edenler, Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 123. maddesindeki “kişilerin huzurunu ve sükûnunu bozma” suçunu işlemiş sayılabilecek. TCK 123, bir yıla kadar hapis cezası öngörüyor. Emsal teşkil edebilecek olan karar, Erzincan’da A.Y’nin açtığı dava sonunda alındı.Gazetelerde çıkan habere göre, Erzincan’da yaşayan A.Y. şehir merkezinde otomobiliyle giderken, bir başka otomobilin kendisine selektör yaparak takip ettiğini ve yan taraftan geçerken aracın içindekilerin ona bakarak güldüğünü fark etti. A.Y, polis merkezinin bulunduğu tarafa dönünce diğer araç takibi bıraktı. A.Y şikayetçi oldu; diğer araçtaki kişinin K.H olduğu belirlendi. Erzincan 1. Sulh Ceza Mahkemesi şikâyeti değerlendirdi ve K.H.’nin trafik güvenliğini tehlikeye sokmak suçunu işlediğine karar verdi. Kararın, temyiz incelemesini yapan Yargıtay 12. Ceza Dairesi, K.H’nin TCK 123. maddesindeki “kişilerin huzurunu ve sükûnunu bozma” suçunu işlediğine hükmetti ve bir yıl hapis cezası verdi.”
Madde 123’e göre sanık, mağdurun şikâyeti üzerine faile üç aydan bir yıla kadar hapis cezası veriliyor.
MADDE 123. – (1) Sırf huzur ve sükûnunu bozmak maksadıyla bir kimseye ısrarla; telefon edilmesi, gürültü yapılması ya da aynı maksatla hukuka aykırı başka bir davranışta bulunulması hâlinde, mağdurun şikâyeti üzerine faile üç aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir. (IC)
Trafikte neler suç sayılır? Türk Ceza Kanunu ile de, “Kara, deniz, hava veya demiryolu ulaşımının güven içinde akışını sağlamak için konulmuş her türlü işareti değiştirerek, kullanılamaz hale getirerek, konuldukları yerden kaldırarak, yanlış işaretler vererek, geçiş, varış, kalkış veya iniş yolları üzerine bir şey koyarak ya da teknik işletim sistemine müdahale ederek, başkalarının hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından bir tehlikeye neden olan kişiye bir yıldan altı yıla kadar hapis cezası verilir. Kara, deniz, hava veya demiryolu ulaşım araçlarını kişilerin hayat, sağlık veya malvarlığı açısından tehlikeli olabilecek şekilde sevk ve idare eden kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” (…) düzenlenmiştir.
“Trafikte yol kesmek, sürekli selektör yapmak, aracı kasten takip etmek ve bu kapsamda rahatsız etmek yukarıda belirtilen suçun oluşmasına sebep olur. Trafikte tartışma halinde sürücüler arasında hakaret içerikli söylemlerin olması halinde ise ayrıca Türk Ceza Kanunu gereği hakaret suçu oluşur.”
“Trafikte mala zarar verme, hakaret, kişilerin huzur ve sükununu bozma suçları şikayete tabi suçlardır. Soruşturma ve kovuşturma da uzlaşmaya tabidir. Ancak trafik güvenliğini tehlikeye düşürme suçu, şikayete tabi suçlar arasında yer almadığından resen soruşturulur, bu nedenle şikayet süresi de yoktur, uzlaşmaya tabi değildir. O halde kolluk tarafından tehlikeli araç kullandığı tespit edilecek tüm sürücüler için haklarında kanun hükmü gereği dava açılması mümkündür.”
Her gün akşam haberlerinde “trafikte kavga” ve “park etme yeri tartışması” nedeniyle çok sayıda insan yaralanıyor ya da cinayete kurban gidiyor. Trafik ortamı, toplumsal yaşam ortamlarımızdan biri ve insan sağlık ve güvenliğini tehdit edebiliyor.
Tüm bu nedenlerle herkesi trafik kurallarını yeniden bir gözden geçirmeye ve uygulamaya davet etmek istiyorum. Yetkili kişilerin de burada söz ettiğimiz durumlar ve kurallar hakkında görevini daha titizlikle yerine getirmesini arz/rica ediyoruz…
Yeni bir yazıda buluşmak üzere.
Sıhhat ve muhabbetle…