Aslında başlık her şeyi özetliyor. Ancak ben yine de anlatayım…
Dünya Sağlık Örgütü Genel Müdürü Tedros Andhanom Ghebreyesus bir yıl önce şöyle demişti:
“Yalnızca virüsle savaşmıyoruz, infodemi ile de mücadele ediyoruz.”
Bu bir yıl içinde, virüs tehlikesi katlanarak büyüdü.
Yanlış ya da eksik bilgi tehlikesi de öyle…
Bir yıl önce sanırım şu soruları konuşuyorduk:
“Maske takmasam olur mu?”
“Hangi maske daha etkili?”
“Ellerimi nasıl yıkayacağım?”
“Paça çorbası virüse karşı korur mu?”
“D vitamini almam şart mı?”
“Marketten aldıklarımı çamaşır suyu ile mi yıkamalıyım; yoksa sirkeli suyla mı?”
“Kıyafetlerimi her gün 60 derecede mi yıkamalıyım; yoksa 90 derecede mi olmalı?”
“Montumu tekrar giyebilir miyim; yoksa onu da yıkamalı mıyım?”
Şimdi de şu soruları soruyoruz:
“Artık çift maske mi tamam gerekiyor?”
“Aşı olursam, hasta da olur muyum?”
“Hangi aşıyı olmalıyım?”
“Aşı mutasyona iyi gelmiyor mu?”
“Aşı insan ömrünü beş yıl azaltıyormuş diyorlar; doğru mu?”
“Şu anda herhangi bir nedenle hastaneye gitmek gerçekten riskli mi?”
“Peki, ne yapsam da bağışıklığımı biraz daha güçlendirsem?”
Beden Sağlığı ve Ruh Sağlığı mı?
Elbette sorular bunlarla sınırlı değil…
Ancak dikkat ederseniz, bu soruların ortak amacı, bizi virüse karşı korumak.
Peki ya ruh sağlığı?
Aslında “sağlık” bir bütün…
Virüs belki henüz bedenimize ulaşmadı ama ruhumuzu çoktan kuşatmış durumda…
Günlük olarak kaç kişinin virüsten etkilendiğini akşam saatlerinde resmî açıklamadan duyuyoruz ama ruh sağlığı açısından yarattığı tahribattan pek de haberdar değiliz.
Evham, endişe, kaygı, korku, panik, zorluk, adına her ne derseniz.
Depresyon, yalnızlık, çaresizlik, tükenmişlik, stres, sinir, isyan, öfke, izolasyon…
Belki şimdi konuşmuyoruz ama başka bedensel etkileri de var bu durumun…
Hareketsizlik, sağlıksız beslenme, obezite, bağımlılık…
Ertelediğimiz başka rahatsızlıklarımız, şikayetlerimiz, tedavilerimiz, kronik hastalıklarımız…
Şeker hastalığı, kanser, kalp ve damar hastalıkları…
Kısacası ele alınacak, konuşulacak, tartışılacak pek çok konu var.
TRT Sağlık
Türkiye’nin en önemli sorunlarının başında eğitim sorununu gördüğümüz ve çocuklarımız ne olacak diye kaygılandığımız için salgının başında ilk aklımıza gelen TRT Eğitim Kanalı, EBA TV’yi açmak oldu.
Çocuklarımızın eğitimi bu kanal sayesinde yarım kalmadı.
Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un açıkladığı rakamlara göre kanaldan duyulan memnuniyet oranları da gayet iyi düzeyde…
Peki, böyle bir salgın döneminde acaba sağlık bilgisine sağlıklı bir şekilde erişmek daha mı az önemli?
Çocuklarımız bir yıl okula gitmezse, acaba en kötü ihtimalle ne olur?
Eğitimlerinin yarım kalması sağlıklı kalmalarından daha mı acil?
Virüsün bedenlerimizde, ruhumuzda, zihnimizde, duygu ve düşüncelerimizde yarattığı tahribat konusunda ne yapıyoruz?
Sağlık eğitimi, sağlık bilinci, sağlık iletişimi, sağlık okuryazarlığı konularında daha fazla bir şeyler yapmak gerekmiyor mu?
Acaba toplumun çoğunluğunun zorunlu olarak evde olduğu bu dönemde, Sağlık Bakanlığı ve TRT bir araya gelse ve bir sağlık kanalı açılsa nasıl olur?
Toplum sağlığı açısından bu bir eğitim fırsatı olabilir mi?
Bir düşünün: Örneğin hangi tedbirleri nasıl almalıyız?
Nelere dikkat etmeliyiz?
Nasıl beslenmeliyiz?
Çocuklar, gençler, yaşlılar, ebeveynler neler yapmalı, neler yapmamalı?
Evde nasıl hareket etmeliyiz?
Hareketsizlik konusunda neler yapabiliriz?
Ruh sağlığımızı nasıl korumalıyız?
Ve bunlar gibi daha pek çok sorumuza daha iyi yanıtlar bulabilir miyiz?
Peki ya kim?
Acaba virüs belasıyla aşı ve tedbirler yoluyla baş etmeye çalıştığımız gibi TRT Sağlık kanalı da bu mücadelede etkin bir rol alabilir mi?
TRT Sağlık kanalı olmazsa, başkaları bu konuda bir şeyler düşünebilir mi?
Sivil toplum örgütleri, Tabipler Birliği, dernekler, vakıflar…
Özel hastaneler…
Üniversiteler…
Belki de herkesin bir araya geldiği bir konsorsiyum…
Ne dersiniz?
1 yorum
Reytinglerdeki izlenme oranlarına göre, TRT giderek çok aşağılara inmiş durumda. Devletin televizyonu olmasına rağmen, yansızlığını yitirmiş olan kanala güven çok azaldı. TRT müzik dışında, haberler dahil hiçbir TRT kanalını izlemiyorum.