Kendi ülkesini ve devletini uluslararası kurumlara şikâyet eden kişi ve kurumlardan oldum olası huylanmışımdır. Bunlar genellikle yaşadıkları toplumda marjinal kalmış, kendini toplum ve yasalar karşısında meşrulaştıramamış, toplumun geneli tarafından kabul görmemiş sivri tiplerdir. Bunların çoğu, muhalif, protest, “Karşıyız karşı herşeye karşı” tadında tatlısu entelleridirler.
Böyleleri münferit şahıslar olabildiği gibi, sivil toplum kuruluşu (STK) da olabilmektedir. Tipine ve profiline göre bu tür yakışıksız, vatanseverlik duygularından ve sağduyudan uzak davranışlar bunlarda anlaşılabilir olsa da, bazı akademisyenler var ki içinde ülkesindeki -kendince- hak ihlali ve adaletsizlik barındıran olayları bilimsel makale haline getirip akademik dergilere göndermiyorlar mı, işte o makyavelistler hakkında tek kelime bile söylemeyi israfı kelam sayarım. Böyle tiplere sosyal bilimlerde sık rastlanır. Hatta şu anda Meclis’te olan değerli bir kadın milletvekilimiz akademik ikbalini Türkiye’de kendince gördüğü olumsuzluklara araştırma ve anket boyası çalarak yabancılara ‘gammazlamasına’ borçludur.
Sağlık bilimleri ile sosyal bilimlerin kesişme noktasında yer alan bizim Tıp Etiği alanı da bu tür istismarlara son derece müsaittir. Bunun da birkaç meraklısı ve numunesine ulaşmak basit bir internet taraması ile mümkündür. Bir zamanlar bu arkadaşlardan birisi yazdığı makaleyi bana gösterip yurt dışında yayınlanma şansını sormuştu da, ben de “Bu yazıyı gönderirsen hakeme bile göndermeden direkt yayınlarlar.” Demiştim. Memleketini böylesine güzel kötüleyen bir yazıya Batılı editörler balıklama atlar, diye düşündüğümü ifade etmiştim ve “Ben olsam bu yazıyı asla göndermezdim.” demiştim. Tabii doçentlik için yayına ihtiyacı olduğundan yazıyı gönderdi ve yazı bir sonraki sayıda derhal yayınlandı.
Benim bu hafta yazmak istediğim, basında çıkan ve sitelerinde de yer alan Türk Tabipleri Birliği (TTB)’nin Sağlık Bakanlığını Dünya Tabipler Birliği (WMA)’ne marifetiyle ‘dünyaya şikâyet etmesi’ komedisi. TTB, KHK ile Birlik Kanunu’ndan ‘hekimliğin kamu ve kişi yararına geliştirilmesini sağlamak’ amacının kaldırıldığını ve birliğin birçok yetkisinin Sağlık Bakanlığı’na devredildiğini WMA’ya bildirmiş. WMA’daki cins bir ‘Alman sazanı’ da TTB’nin yazdıklarını hüccet sayıp, doğru dürüst araştırmadan alelacele 150’yi aşkın ülkeye ‘Türkiye’de Mesleki Özerklik ve Özdüzenlemeye Saldırı’ başlığı ile bir mektup yazmış.
Papağan cinsi ‘Alman sazanı’, şıp diye nasıl anladıysa:
‘Türk hükümetinin yasama organının yetkilerini yok sayarak Anayasa’ya aykırı kanun gücünde kararname çıkartarak totaliter yönünü ortaya koyduğunu, politikalarıyla uyumlu tavır almayan meslek kuruluşlarını işlevsiz hale getirdiğini.’
‘Türk hükümetinin TTB ile diğer meslek örgütlerinin kanunlarında ve sağlık alanı ile ilgili yükseköğretim alanında yapılan değişikliklerle, hükümet politikalarıyla uyumlu tavır almayan meslek kuruluşlarının ve öğretim üyelerinin baskı grubu olma özelliklerini sindirmeye, işlevlerini boşaltmaya çalıştığına’. hükmetmiş. Tabii mektubunun sonunda, TTB ile iş birliği halinde konunun takipçisi olduklarını ve bilgilendirmeye devam edeceklerini yazmayı unutmamış.
Hayırlı olsun bakalım. Hükümetin ve Bakanlığın şimdi ödü kopmuş, mevcut değişiklikleri nasıl düzeltecekleri telaşına düşmüşlerdir. Yanlış anlaşılmak istemem. Ne KHK’yı ne de ‘Birlik Kanunu’nu destekliyorum. Bunların revize edilmesi için hükümete ve bakanlığa her türlü baskının yapılması gerektiğine inanıyorum. Ama bunun yolu, memleketi sağa sola şikâyet etmek olmamalı. Bunlar düzelecekse, asla 7 yıldır başkanlığına bir sazanın ambargo koyduğu bir uluslararası örgüt sağa sola mektup yazdı diye olmayacaktır.
TTB çalışıyor! Bizi yurt içinde mahcup ettikleri yetmiyor gibi, yurt dışında da utandırmaya başladılar.