Bu köşeyi takip edenlerin bildiği üzere bir dönem Şanlıurfa Tabip Odası Başkanlığını yürüttükten sonra 2 ay önce tekrar Oda Başkanlığı görevine getirildim. Zaman zaman Oda Başkanlığı deneyimlerimi, zaman zaman da mevcut TTB Yönetiminin tasvip etmediğim icraatlarını bu köşeye taşıdım. Hatta bu köşede yayımlanan “Kapatırım” ; “Kapat da Görelim”: Sağlık Bakanı ve Türk Tabipleri Birliği”başlıklı yazımda mevcut TTB Yönetiminin ‘uyuşmaz tavrı’ ve ‘kronik “istemezük” anlayışı’ ile Bakanın TTB’yi kapatma tehdidinden bahisle “Bunun çaresi o Birliği kapatmak mıdır, yoksa demokratik yollarla mevcut zihniyeti yerinden etmek midir?Genel merkez seçimlerine az kaldı Sayın Bakana bir iki ay daha sabretmesini tavsiye ediyorum.” diye iddialı bir laf da etmiştim.
Söylemek istediğim, iller ölçeğinde tabip odalarının demokratik yollarla el değiştirip sağduyulu ve ‘makul’ insanların eline geçmesi ve onların da Merkez seçimlerinde 30 yıllık zihniyeti yine demokratik yollarla görevden almasıydı. Bugün geriye dönüp baktığımda bu söylemimin fazlaca iyimser ve aceleci bir yaklaşım olduğunu görüyorum. Aslına bakılırsa, 30 yıllık örgütlü bir gücü yerinden etmek öyle 3–4 yıllık bir çaba ile pek de mümkün değil. 3–4 yıllık çabadan kastım, 26–27 Haziran 2010’daki TTB Merkez Konsey seçimlerinde mevcut yönetime karşı olan en güçlü grubu temsil eden Türkiye Hekim Platformu’nun (THP) yürüttüğü çalışma. 2008 seçimlerinde Ankara Tabip Odasında az da olsa bir varlık gösteren, yine aynı yıl yapılan merkez seçimlerinde de mücadele eden fakat istediği sonucu alamayan THP 2010 seçimleri için Merkez Konseye güçlü bir talip olmayı hedefliyordu.
İl seçimleri tamamlandı fakat THP iller bazında hedeflediği rakamlara ulaşamadı. Bu arada şunu hemen belirtmeliyim ki, ben bu yazıyı seçimlerden 1 hafta önce yazıyorum. Bu yazı yayınlandığında seçimler bitmiş olacak ve yeni yönetim belli olacak. Dolayısıyla bu yazı seçimi etkilemeye yönelik bir yazı olmaktan ziyade, bir ön tahmin ve temenni yazısı. Bu bilgiyi verdikten sonra şunu söylemeliyim ki THP’nun mevcut kararı tek başına seçime girmek ve kazanma mücadelesi vermek. Muhtemelen bu seçimlerde de TTB yönetimi aynı zihniyetin elinde kalacak. Bize düşen karara saygı göstermek, yönetimin iyi yaptığı şeylere destek verip, yanlışlarını eleştirmek ve bir sonraki seçim için daha çok çalışarak beğenmediğimiz yönetimi yerinden etmek için elimizden geleni yasalar etik ilkeler çerçevesinde yapmak. Hemen belirteyim ki, ben THP üyesi bir Tabip Odası Başkanıyım ve THP’nun bu seçimlere gireceği Merkez Konsey Üyesi adaylar listesinde yer alıyor(d)um. O yüzden yukarıdaki yol haritasını açık açık söylemekte mahsur görmedim.
Kısacası, THP bu seçimleri de alamayacak gibi görünüyor. Ama THP’nun güçlü bir muhalefet olarak varlığı bile bazı şeyleri değiştirmeye yetti. Artık TTB’nin Ankara’daki toplantıları daha fazla hekim ve sağlık hizmeti merkezli olmaya başladı. Artık, içinde bol “emekçi”, “işçi”, “ezilen”, “kapitalist sermaye”, “neo-liberal politikalar”, “cezaevleri”, “işkenceler”, “Kürt sorunu”, “T.C. askeri” kelimeleri geçen, Hekim Meslek Örgütü Genel Kurulundan ziyade, bir Sosyalist Parti Kongresini andıran toplantılara daha az rastlıyoruz. Artık onlar da biliyor, bu konuları istismar ederlerse “ağızlarının payını” alacaklarını. Artık onlar da farkında “toplumsal muhalefete öncülük” kisvesi altında ideolojik ajan gibi davranmalarına bu ülkenin hekimlerinin karşı olduğunun yüksek sesle yüzlerine haykırılacağının. Henüz İstiklal Marşı okunarak başlayan bir Genel Kurul görmedim ben, ama bakarsınız bu sene bize böyle bir sürpriz de yaparlar.
Demem o ki, THP ilk 2 yıl için görevini yerine getirmiştir. Zaten bu yüzden demokrasi, muhalefet ile daha güzel. THP Yürütme Kurulunda olan birisi olarak biliyorum ki, uzun süre muhalefette kalmaya niyetleri de yok. Ülkede pek çok şeyin değiştiği gibi TTB Merkez Konseyi de değişecek. Ya kendileri zihniyet değişimine gidecekler ya da mevcut zihniyetten rahatsız olan hekimler onları başkaları ile değiştirecek. Dilerim mevcut yönetim, eğer tekrar görevi teslim alırsa akıllarını başına devşirir ve deneyimlerini ve birikimlerini öncelikli olarak hekim yararına olan işlerde kullanırlar. Umulur ki, hükümetlerle ve Sağlık Bakanları ile didişmeyi marifet saymazlar. Beklenir ki, “Darwin ve Evrim Teorisi” gibi çok su götüren meselelerle,“Din ve Bilim” gibi boyunu aşan işlerle, “Güneydoğu Sorunu” ve “Etnik Milliyetçilik” gibi istismara açık konularla uğraşıp meslektaşlar arası kamplaşmayı tahrik etmezler. Bunları yapmaya devam ederlerse, peşinen söyleyeyim, karşılarında kendileri gibi düşünmeyen binlerce hekim adına başta ben olmak üzere bütün THP üyelerini bulurlar. Bunları yapmaz da “kendi işlerine bakarlarsa” biz de onlara destek oluruz ve meslek örgütümüzü yüceltiriz.
Bu yazı THP adına seçimin kaybedileceği varsayımı üzerine yazılmıştır. Kazanırsak biz yukarıdakileri yapmayı zaten taahhüt ediyoruz. Bu varsayım, bir ümitsizlik göstergesi değil. Ümitsiz olmayı ne şahsıma ne de THP üyelerine yakıştırırım, zira ümitsizlik ‘inançsızlık’ sıfatıdır. Belki de siz bu yazıyı okurken ben yanılmış olacağım ve Ankara’da “bir şeyler” değişmiş olacak. Buna da hiç şaşırmayacağım çünkü bu değişimin bir gün mutlaka olacağına inanıyorum. Ha 2 yıl önce, 2 yıl sonra…