Geçen hafta sonu Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Türkiye Ulusal Verem Savaşı Dernekleri Federasyonu ve Diyarbakır Verem Savaş Derneği tarafından 2-3 Ekim 2009 tarihleri arasında Diyarbakır’da düzenlenen Tüberküloz konulu "I. Güneydoğu Anadolu Göğüs Hastalıkları Günleri Sempozyumu’ndaydık. Türkiye’nin farklı merkezlerinden katılan çok sayıda aktivist ve akademisyen dinamik bir izleyici kitlesiyle birlikte iki gün boyunca tüberkülozu, epidemiyolojisinden kliniğine, tedavisinden korunmaya enine boyuna tartıştık. Sempozyuma Van, Şanlıurfa ve Diyarbakır’dan katılan ve kendi illerinde verem savaşından sorumlu üç meslektaşımız deneyimlerini, sorunları ve çözüm önerilerini aktardılar. Her oturum sonunda yapılan tartışmalarda tüberküloz kontrolündeki sorunlarımız dile getirildi. Sempozyuma Sağlık Bakanlığı Verem Savaşı Dairesi Başkanlığından bürokratlar da katıldı.
Sempozyumda pek çok konuda çok değerli fikirler, gözlemler, öneriler, eleştiriler dile getirildi. Sempozyumu izleyen bürokrat arkadaşımız, dinlediklerini mutlaka yetkili kişi ve kurumlara taşıyacak ve ilgili taraflar bunları değerlendirip, gereken adımları atacaklardır diye düşünüyorum.
Ancak, tüberküloz kontrolünde karşılaştığımız sorunların tümünü Sağlık Bakanlığının çözümlemesini beklemek de gerçekçi değil. Bu konuda üniversitelere, uzmanlık derneklerine de büyük sorumluluklar düşüyor. Nitekim Sempozyum’da yerel uygulamalardaki deneyimlerini sunan bir hekim arkadaşımızın "Ben bu göreve başlayıncaya kadar doğrudan gözetimli tedavi (DGT) diye bir kavramı hiç duymamıştım" itirafı, bu tespitimin haklılığını ortaya koymaktadır. Çünkü, eğer bugün tıp fakülteleri DGT’yi öğretmeden hekim mezun ediyorlarsa, bu ülkede tüberkülozu kontrol altına almak kolay olmayacaktır. Tıp fakültelerinde tüberkülozun gerek küresel olarak ve gerekse ülkemiz için ne denli önemli bir halk sağlığı sorunu olduğunu; tüberküloz tanısının nasıl konulacağı, tanı almış bir hastanın nasıl tedavi edileceği, tüberkülozlu hastaların nasıl izleneceği, tedaviyle ilişkili sorunlarla (tedavi başarısızlığı, ilaç direnci, ilaç yan etkileri, hasta uyumsuzluğu, tedaviyi güçleştiren hepatik ve renal yetmezlik gibi özel durumlar vb
) nasıl başa çıkılacağı; hasta bildirimi, temaslı muayenesi, BCG aşılama, latent enfeksiyon tedavisi (koruyucu tedavi), DGT, kayıt sistemi gibi tüberküloz sorununun kontrol altına alınabilmesi için gerekli olan diğer bilgiler öğretilmez ve gerekli beceriler (röntgenogramların değerlendirilmesi, mikroskobik balgam muayenesi, BCG aşısının ve tüberkülin deri testinin uygulanması ve yorumlanması gibi
) ve doğru tutumlar (hastalar için ulaşılabilir olma, hastayla optimal iletişim kurma, hasta ve yakınlarına eğitim verme vb
) kazandırılmazsa, bu sorunu Sağlık Bakanlığı nasıl ve kiminle çözebilir?
Ayrıca, bugün tıp fakülteleri hastanelerinin çoğunda yatak sayılarının azlığı, izole oda veya servislerinin olmaması, tüberküloz dışı hastaların öncelenmesi, aktif tüberküloz hastalarının bulaştırıcı olmaları gibi nedenlerle aktif tüberküloz hastaları yatırılmamakta, takip ve tedavisi yapılamamaktadır. Dolayısıyla buralardan yetişen uzman hekimler, tüberkülozlu hastaları takip etmeden, tüberküloz tedavisini ve bu tedaviyle ilgili sorunları öğrenmeden yetişmektedirler.
Tıp fakültelerinin tüberküloz kontrolündeki sorumluluğu, sadece hekim/uzman hekim eğitimiyle de sınırlı değildir. Bir tıp fakültesi, bulunduğu bölgedeki tüberküloz kontrolünde inisiyatif üstlenmelidir. İl sağlık müdürlüğü, verem savaşı il koordinatörlüğü, verem savaş dispanserleri, verem savaş dernekleri ve konuyla ilgili uzmanlık derneği ile iş birliği yapıp, bu konuda öncülük yaparak verem savaşında rol ve görev üstlenen sağlık çalışanlarının mezuniyet sonrası eğitimlerine, sürekli mesleki gelişimlerine katkıda bulunmalıdır. İl bazında strateji geliştirilmesi, kontrol programlarının il koşullarına adaptasyonu, uygulamaların değerlendirilmesi ve geliştirilmesinde sorumluluk üstlenmelidir.