Yıkıcı küresel iklim değişikliği döneminin başladığı son 10 yılda, gelişen bilgi ve iletişim teknolojileri; kentleşme, sanayileşme ve tüketim hastalıklarımızın etkilerini tersine çevirebilecek veya hafifletebilecek çözüm yolları bulmak önemli. Bugün günümüzün en popüler ve en çok tartışılan konusu sürdürülebilir marka yönetimi. Ancak şehirler diğer markalardan farklı olarak sürdürülebilir kalkınma hedeflerini gerçekleştirmekte en çok sorumluluk alması gereken paydaşlardır. Özellikle ileri bilgi ve iletişim teknolojisi uygulamalarının çevreye dair alınacak kararları etkileyeceğini söylüyoruz birkaç yıldır. Teknolojinin sundukları nedeniyle dünyanın dört bir yanından birçok devlet; yerel, bölgesel, eyalet, ulusal ve ulus üstü düzeylerde teknolojik çözümler trendine katılmış ve böylelikle akıllı şehir kavramı hayat bulmuştur.
Akıllı şehir gündeminin bir parçası olan akıllı şehir teknolojileri, geçtiğimiz on yıl boyunca büyük ve akıllı bir altyapı omurgası oluşturmak amacıyla şehirlerimizde geniş kapsamlı bir yer edinmiştir. Bu gelişme ile sürdürülebilirlik ideolojisinin yaygınlaşmasının, şehirlerimizin planlanması ve geliştirilmesinde önemli bir etkisi olmuştur. Günümüzde akıllı şehir kavramı, 21. yüzyılın sürdürülebilir ve ideal şehir modelini oluşturma amacı güden bir bakış, tutum veya vaat olarak görülmektedir. Bir başka deyişle akıllı şehir, teknolojik açıdan gelişmiş, yeşil ve sosyal yönden kapsamlı bir şehirdir. Dolayısıyla akıllı şehir uygulamalarında ekolojiye, topluma, ekonomiye ve yönetime ilişkin sorunlara çözüm üretmede belirli bir teknoloji ön planda rol almaktadır.
Akıllı şehir aslında geleneksel olarak sürdürülebilir ekonomik kalkınmaya ve yaşam kalitesinin iyileştirilmesine yönelik teknolojilere odaklanmaktadır. Bu, “teknolojik ve ekolojik kentsel geçişleri destekleyen politikalar için bir çerçevedir”. Muhtemeldir ki, bilgi ve iletişim teknolojileri şehirlerin inovasyonu teşvik etmesi ve kentsel hizmetlerin yönetimini iyileştirmesi için kilit bir sosyal ve iş aracı haline gelmiştir. Daha spesifik olarak, literatürde akıllı şehirler için üç tür itici gücün (toplum, teknoloji, politika) ve altı istenen sonucun (üretkenlik, sürdürülebilirlik, erişilebilirlik, refah, yaşanabilirlik ve yönetişim) varlığından bahsetmektedir. Ancak, akıllı şehirlerin stratejik öncelikleri akademik söylemde tartışmalı konular olmaya devam etmektedir. Bunların bir kısmı, genellikle farklı paydaş öncelikleri (örneğin, küresel şirketler, yerel yönetimler, bölge sakinleri ve yerel işletmeler) ile ilgili kentsel planlama faktörlerinin karmaşıklığını ve bunların sayısız nüansla pratikte uygulanmasını yansıtabilir. Gerçekten de, teknoloji (yani dijital zeka) ve bilginin (yani insan zekası) bir araya gelmesinin daha etkili kentsel kalkınma yaklaşımlarına yol açabileceğini savunanlar vardır. Buna karşılık, diğerleri, yer markasının büyümesinin, kentlerin rekabet gücüne teknolojik ilerlemelerden daha fazla katkıda bulunduğunu öne sürmektedir. Bu tartışmalar, akıllı şehirlerin teknolojik, insani ve kurumsal boyutlarını göstermektedir. Bununla birlikte, akıllı şehir kavramı, akıllı şehir paradigmasında sıklıkla kullanılan dijital, bağlantılı, kablolu, öğrenen ve hatta yeşil veya sürdürülebilir gibi terimlerle evrensel olarak kabul edilen tek bir tanımdan yoksun kalmaya devam etmektedir.