Ülkemizde çok sık kullanılan kavramlar, genellikle içleri mantık, akıl, sosyoloji ve felsefe ile doldurulmamış kavramlardır.
Daha çok içleri güncel politik yaklaşımlarla doldurulmuş kavramlardır.
En azından bu tür kavramların güncel yaşamda kullanılma fonksiyonları politik ve ideolojik amaçla örtüşür.
Türban bu tür kavramlardandır.
Laiklik bu tür kavramlardandır.
Milliyetçilik bu tür kavramlardandır.
Özerklik bu tür kavramlardandır.
Özgürlük bu tür kavramlardandır.
Sevdiğiniz bir köşe yazarının yazısını okuyorsunuz.
Aynen şöyle diyor:
“… türban dinsel bir simge olduğu için ‘inanç’ adı altında topladığımız ‘değişmez önyargıları’ temsil eder. Üniversite ise doğası gereği ‘hiçbir önyargı tartışmasız kabul edilemez’ önyargısı dışında hiçbir önyargıyı kabul edemez. Üniversitede her düşünce, her yorum, her gözlem tartışmaya açıktır.
Üniversitenin tahammül edemeyeceği tek şey, gözlemle denetlenmeyen, mantıken tartışılmayan düşünce ürünlerinin değişmez gerçekler olarak öğretilmeye kalkılmasıdır. Bu tür düşünceyi savunan hiçbir öğreti, üniversitenin kapısından içeri giremez.
Bu nedenle türban yasağı bir özgürlüğün kısılması değil, serbest düşünce ve tartışma özgürlüğünü tehdit eden bir düşünce sisteminin üniversite kapıları dışında tutulması demektir.”*
Alıntı yaptığım bu yazıyı okuduğunuzda dünya görüşünüz ve ideolojiniz örtüşüyorsa, bir solukta okursunuz ve “ne iyi söylemiş” diye de översiniz ve övünürsünüz.
Yazının size çağrıştırdığı kesimleri de sanal dünyanızda döversiniz ve bir jenerasyon sonrasında da dövünürsünüz.
Şayet alıntı yaptığım bu yazıyı okuduğunuzda dünya görüşünüz ve ideolojiniz örtüşmüyorsa, “Yahu! Hala mı türban” der geçiştirirsiniz.
Her iki durumda da türban sorun olmaya devam eder.
Çünkü!!!
Evet çünkü evrensel bir yargılama hakkı(!) niteliği taşıdığına inanılan bir yaklaşım var:
“Bu tür bir düşünceyi savunan hiçbir öğreti üniversitenin kapısından giremez”
İşte bu noktada akan sular duruyor.
Beni alıntı yaparak böyle bir yazı yazmaya iten sebep, bu cümledeki “derin” ama ideolojik bir yaklaşımın işaret taşlarını gözlemimden kaynaklanıyor.
Sevdiğim bir yazar.
Bir bilim insanı.
Okudukça yararlandığım bir düşünür.
En azından benim için öyle…
Üstad!
Üniversitenin tahammül edemeyeceği hiçbir cehalet yoktur. Üniversite en fanatik, en gerici, en tutucu ve en önyargıcı düşünceleri oluşturduğu “bilim felsefesi” ortamında geliştirir, değiştirir, dönüştürür ve çağdaş bilimle kucaklaştırır.
Yeter ki,
bağımsız düşünen,
bilimsel düşünen,
ve evrensel düşünen hocaları ve hocaların ortam hazırladığı ve rehberlik ettiği kurumlar olsun.
Bilim için bilim üreten insanlar yetiştirdikleri insanların ‘fenotip’ine bakmaz ‘genotip’inde oluşacak değişikliklerin sürecini izler.
Türbanın şekilsel durumunu yani “fenotipik” niceliğini tartışmak mümkündür; ancak bilimsel değeri yoktur.
Başörtüsünün politik nedenlerle türbana evrilen “kader”ini tartışmak mümkündür; ancak bilimsel değeri yoktur.
Ancak, evrensel insan hakları açısından türbanı tartışmak hem mümkündür hem de bireyin hakları kapsamından bilimsel değer taşıyan boyutu vardır.
İnsan hakları tüm çağlar boyunca her zaman, her platformda en önemli “değer” sayılmıştır.
“İnsan ve hakları bilim dışı” ise bilimi kim üretecek?
Bilim insanları “YÖNTEMBİLİM” kavramını evrensel anlamda yaşam biçimi haline dönüştürmeden, sorun çözmeleri bir yana, çelişkiler yumağına dönüşen soyut kavramlarla zaman öldürürler.
* A.M. Celal Şengör: Cumhuriyet Bilim Teknik